Yenigün köşe yazarı Özcan Türkmen gibi kelime analizi yapacak değilim bu Pazar sabahı:

'Korku' kelimesinin kökü 'kork'tur.

Sapı ise!... Pırasa sapı gibi bir saptır...

Kökünü de sapını da Allah kahretsin.

Hay Allah! N'oluyor bana.

Çocuklar işte bunlar yüzünden; kelimenin kökü, eki, yapım eki, çekim eki, falanı filanı yüzünden hayatı ıskalıyor.

***

Yazının başına geçip de onu mu yazayım, bunu mu yazayım derken…

Bunu yazarsam hakarete mi girer?

Şunu yazarsam üzerine alınan mı olur?

Şöyle yazarsam gazete yazımı sansürler mi?

Hatta yazılarımın yayınına son verip beni kovar mı?

Oysa istediğim tek şey yazı yazarak ölmek.

Kalbimin son atışını son yazım için kullanmak.

İmzalatılan sözleşmeye bir madde daha eklenmeliydi benim için:

'Öldüğü güne kadar yazı yazmasına izin verilecek.'

***

O zaman dedim korkuyu yazayım.

Ondan kork, bundan kork.

En iyisi üstadın yaptığı gibi bir fıkra anlatıp geçiştirmek. En korkulmayacak yazı bu. Ne demişti üstat:

'İsteyen istediği yere çeksin. Biraz gülümseyin yeter.'

Nereye çekerseniz çekin yani. Çok da çekmeyin ama.

Çekerken çekerken ucu bizi bir bok çukuruna götürmesin sonra.

Zaten önemli olan gülmek.

Pazar sabahı… Değil mi?

Kahvaltı masasında çayınızı yudumlarken, bir kilo çayın fiyatının nasıl olup da iki katına çıktığını hiç aklınıza getirmeden kahkahalarla gülmek…

***

Söz verdik, sizi güldüreceğiz.

Sirk hayvanıyız sanki…

Fıkra şöyle:

Avcı tüfeğini omzuna atıp ava çıkmış.

Bir süre gidince ayının ayak izini görmüş.

Çok korkmuş.

Hemen yönünü değiştirmiş.

Bir süre de bu yönde gidince ayının çişini fark etmiş.

Yine çok korkmuş ve hemen yönünü değiştirmiş.

Çok gitmeden bu kez de ayının bokunu görmüş.

Gideceği yer kalmamış.

Öfkeyle bağırmış:

'Nedir ulan bu! Ayıdan kork, ayının ayak izinden kork, çişinden kork, bokundan kork.'

***

Kimseye bir şey dediğimiz yok.

Kimseyi kastettiğimiz de yok.

Öylesine takılıyoruz işte.

***

Mesela ben de yazımı gece, yazı internete gece giriliyor, gazetenin internet sitesinde göremeyince korktum, kaygılandım yine kovulduk diye.

Bizim çocuklara (öğrencilere) söylesem 'Özgür Sonhaber'i anında internete verirler.

Çinli korsanlara benziyor bizim çocuklar. Her biri bir hacker…

Saat geç oldu falan demeyip, hani telefonu açtığında korkudan,

'Ne oldu, kayyum mu geldi!' diye çığlığı basmayacağını bilsem, Yazı İşleri Müdürünü arayıp soracağım, 'kovulduk mu,' diye.