Türkiye'nin toplumsal gündemini artık 'terör' belirler oldu…
Ne yazık ki terörün aldığı canların acısı ve yitirilen canların yaktığı yüreklerin yangısı ortada dururken, başka bir konuyu gündeme getirmek de mümkün olmuyor.
Adeta terörü lanetlemekle geçiyor günlerimiz.
Ve ne yazık ki, 'terörü kuru kuruya lanetlemekten' başka da fazla bir şey gelmiyor elimizden…
Ben de işte böyle bir çaresizlik içinde artık kalıplaşmış lanetimi sizlerle tekrar paylaşarak konuya girmek istiyorum:
'Şiddeti, terörü ve savaşı toplumsal mücadele yöntemi olarak benimseyen tüm düşüncelere ve bu kirli düşüncelere destek olan tüm kişilere/ örgütlere lanet olsun!...'
Ve lanet olsun: 'Senin terörün/ benim terörüm diye ayrım yapanlara…'
Bu güzel ülkenin koskoca bir yangın yerine döndüğü bir ortamda, artık daha 'barışçı' ve daha 'demokratik' çözümler bulmak zorundayız…
TERÖR YANGINI BÜYÜYOR
Önümde bir liste var.
Türkiye'de son bir buçuk yılda, sivil, asker ve polislerin hedef alındığı tam 32 bombalı terör saldırısı gerçekleşti.
Ülkenin farklı yerlerindeki saldırılarda 363'ü sivil 460 kişi can verirken, 2 binden fazla insan da yaralandı.
Ayrıca, bu listede yer alan bombalı saldırıların her biri toplum vicdanında derin yaralar açtı.
Bu liste, 5 Haziran 2015 tarihinde HDP' nin Diyarbakır'daki seçim mitinginde patlatılan bombayla başlıyor. Bu listenin sonu ise 17 Aralık 2016 tarihinde yani 3 gün önceki Kayseri'de patlatılan bomba…
Bu bombalı saldırıların çoğu 'al birini vur ötekine' özelliğindeki IŞİD, PKK, TAK gibi terör örgütleri tarafından yapıldı.
Bazılarının da 'faili meçhul…'
Bir de bu liste dışında 2015 sonu 2016 başında Cizre, Sur, Silopi'de sokak savaşlarında Genelkurmay'ın açıklamış olduğu 711 can kaybı var.
Açıkçası bu kanlı tablo, büyük bir terör yangınının görünümüdür…
Biliyoruz ki yaşamakta olduğumuz bombalar, patlamalar, can kayıpları bu yangının acı ve kirli sonuçlarıdır.
Giderek büyümekte olan terör yangını; ülkemizde içten içe sürmekte olan 'barış ve demokrasi yangınını tetiklemektedir…'
Bu nedenle öncelikle bu kanlı terör yangınının acilen söndürülmesi gerekiyor.
Eğer demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği hedefleyen bir siyasi irade tarafından bu tehlikeli terör yangını kısa sürede söndürülemezse; yangın tüm ülkemizi sarabilir…
Bu da doğal bir sonuçtur.
İÇ VE DIŞ BARIŞIMIZ YANIYOR
Ülkemizde çok uzun süreden beri 'iç barışımızı içten içe yakmakta olan yangın' son yıllarda iyice harlandı.
Bir yandan 'PKK terörü' bu yangını sürekli körüklerken, diğer yandan 'demokratik devlet ilkelerine aykırı olarak orantısız biçimde sürdürülen bazı güvenlik uygulamaları' yangını büyütüyor…
Nefret tuzağına düşmüş bu körükler, emperyal çevrelerden aldıkları gazı, barış yangını üzerine acımasızca boşaltıyorlar…
Bu arada, Ortadoğu'da uzun yıllardan beri sürmekte olan 'petrol savaşları' da Türkiye'nin dış barışını sürekli tehdit ediyor.
Böylesine tehlikeli bir ortamda, 'Türkiye'nin Irak ve Suriye'ye asker göndererek macera araması…' dış barış yangınımızı harlandırıyor…
Savaş ve küresel terör yangınının Türkiye'nin kucağına bıraktığı '3 milyon Suriyeli mülteci bombası' ise barış yangınımızın başka bir boyutu…
Sözün özü, 90 yıldır Cumhuriyetimizin barış ilkesi olan veciz söz, son yıllarda 'Yurtta Savaş, Dünyada Savaş(!)' biçimine dönüştürüldü…
DEMOKRASİMİZ YANIYOR
1920'lerde temeli atılan ve gelişen süreçte dünya demokrasi tarihinde özgün bir yer edinen 'Türkiye demokrasisi', ne yazık ki son yıllarda çok büyük darbeler yedi…
Demokrasimizin olmazsa olmazları olan 'laik, demokratik, sosyal hukuk devleti' ilkelerinin içleri boşaltılarak; bilimin ve laikliğin rehberliği yerine, şeriatın rehberliği; evrensel hukukun üstünlüğü yerine, şeriat hukukunun üstünlüğü devreye sokuldu…
Türkiye demokrasisinin en özgün özelliklerinden olan 'çoğulculuk' parçalanarak; etnik ve dinsel farklılıklar körüklendi… Ve demokrasimiz 'parmak çoğunluğu egemenliğine' indirgendi…
Geleneksel 'güçler ayrılığı' dengelerimiz bozularak; tüm yetkilerin çokbilmiş birinde toplandığı 'güçler birliği' sisteminin alt yapısı oluşturuldu…
Özetle, Türkiye koşar adımla 'Dinsel otoriteye dayalı başkanlık/reislik (diktatörlük) sistemine doğru sürükleniyor…'
Böylesine hoyratça örselenen demokrasimiz barış yangını içinde kıvranırken; 'Başkanlık/Reislik Sistemi' adı altında ortaya atılan sözde çözüm önerileri yangını daha da körüklüyor…
Son yıllarda bir yandan 'savaş ve terör kıskacı', diğer yandan 'şeriat ve darbe kıskacı' içinde yanmakta olan ülkemde 'yangına körükle gidenler' o kadar çoğaldılar ki…
Örnek mi istersiniz?
'Ölümü kutsayanlar…'
'Muhalefet partilerine saldıranlar…'
'Özgürlüklerin daha çok kısıtlanmasını savunanlar…'
'İntikam! Hilafet isteriz! İdam isteriz! Yok beis/tek reis…' diye çağdışı yaygara koparanlar; yangına hem benzin dökmekte hem de körüklemektedirler…
Oysa 'demokrasi yangınını söndürecek tek çözümün yine DEMOKRASİ olduğu, bir dünya gerçekliğidir…'
Tıpkı 'Barış ve demokrasi yangınında ilk kurtarılması gerekenler, insan hakları ve hukuktur…' gerçekliği gibi.
Teoride ve pratikte kanıtlanmış bir başka bilimsel dünya gerçekliği de şöyle diyor:
'Baskı ve şiddet ortamı, hem terörizmin amaçlarına hem de o ülkedeki otoriter iktidarın çıkarlarına hizmet eder…'
Ülkemizdeki yangın ortamında 'sorumlularla mağdurların izlerinin çok sık birbirine karışması…' belki de bu gerçeklerden kaynaklanıyor…
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…