Ne güzel sözler;
Yenilik, değişim, umut…
Söyleyenin de, dinleyenin de yüzünde güller açtıran sihirli sözcükler…
Tamam,
Hadi yenilik, hadi değişim, hadi umut…
Kim istemez…
Bir dakika, sen beni yanlış anladın…
Niye o?
Yenilik, değişim, umut…
Tamam da,
Ben olursam yenilik, ben olursam değişim, ben olursam umut…
Peki ya sen olmazsan?
Ben olmazsam hiçbir şey olmaz, sen daha bunu anlayamadın mı?

***

Yenilik dediğimiz şey, sonlu bir şey midir?
Yani başlar, gerçekleşir ve sonra biter mi?
Ya değişim?
Değişmeyen tek şey değişimin kendisi değil midir?
Peki, biraz da romantizm katalım, umut…
Umut, kendisini insan hayatının bir evresinde gerçekleştirir sonra bir kenara mı çekilir?
Yenilenmesi gereken şey nedir peki?
Değişmesi gereken?
Ve hangi umudu, birilerinin sırtına sarıp, bir kenarda oturup gerçekleşmesini bekleyeceğiz?
Oysa dört bir yandan 'emredici' sesler geliyor…
Yeryüzünden, gökyüzünden, arkamızdaki duvarlardan, önümüzdeki yollardan…
'Ben umut ederim, sen yetinirsin' tipi bir yaklaşımdan söz ediyorum…
'Ben değiştiririm sen uyum sağlarsın…'
'Ben yenilerim sen kullanırsın…'

***

Lafı nereye getireceğimiz baştan belli…
CHP'ye elbette…
59 il başkanı açıklama yaptı,
'Kurultay istemiyoruz' dediler…
10 dakika sonra karşı açıklamalar geldi…
120 milletvekili,
'Kurultay istemiyoruz' dedi;
Bu yazı yazılırken henüz onlara cevap gelmemişti…
Ne dediler;
'Bu il başkanları da kim oluyor, yarısı zaten kurultay delegesi değil…'
Bir tarafta kurultay delegeleri,
Bir tarafta il başkanları,
Öbür tarafta milletvekilleri…
Hepsi parça parça…
Hepsi kendi ayak izlerini takip ediyor…
Yani oldukları yerde dönüp duruyorlar…

***

Değişimi umut olarak yutturmaya çalışanlar,
Önce kendilerini değiştirmek zorundalar…
Ne beni, ne seni, ne bizi…
Kendilerini…