Gelişen teknolojiyle çeşitlenen eğlence ortamları ve oluşan yeni medya ortamlarına bağlı değişen ekran alışkanlıkları ve yaşam biçimleri, bana göre kontrolsüz şekilde toplumsal yapımıza olumsuz etki eden bir yeni medya kültürünün yayılmasına yol açıyor.

Bu durum, bir yandan da  geçmişteki dayanışma ve komşuluk ilişkilerinden uzaklaşmamıza ve toplumsal değerlerin erozyona uğramasına da neden oluyor. Günümüzde medya, hem yerel hem de küresel düzeyde filmlerde, dizilerde ve diğer medya olarak nitelendirebileceğimiz internet kaynaklarında biz yetişkinleri, gençleri ve çocukları pek çok olumsuzluğa, şiddete, kötülüğe ve olumsuz örneklere maruz bırakıyor. Bu da toplumda olumsuzlukların, şiddet ve kötülüklerin normalleşmesine, daha kötüsü içselleşmesine neden oluyor.

İşte bu sebeplerle artık haberleri izlemeye ya da gazete okumaya çekinir oldum. Ülkemizde ve dünyada öylesine çok keder öylesine çok dert var ki. Ama en önemlisi öylesine çok kötü ve kötülük var. Bunları gördükçe biz ne ara bu hale geldik veya neden bu haldeyiz diye kendi kendime sormadan edemiyorum.

Çocukluğum 1980'li yıllarda Ankara'da Cebeci mahallesinde geçti. Bizim mahallede her çocuk, o mahallenin çocuğuydu. Annelerimiz sokakta oynarken birimize bir elma verdiyse, mahallede birlikte oynadığımız tüm çocuklara verirdi. Birimize bir şey olsa, örneğin dizimiz kanasa, fark eden komşular hemen pansuman yapmak için ellerinde ne varsa alır dışarı koşarlardı. Yani birimizin derdi, tüm mahallelinin derdi o olurdu. 

Bizim bakkal amcamız vardı. Erzade amca... Mahalledeki yeri, mahalledeki herkes için ayrıydı, ama biz çocuklar için de çok farklıydı. O sadece günlük ihtiyaçları aldığımız bir dükkan değil, başımız sıkıştığında derdimize koşan bir mahalle büyüğüydü.

Tam olarak aynı tad olmasa da bu dönemden yaklaşık 25-30 yıl sonra taşındığım Eskişehir’de Deliklitaş mahallesinde benzer tada yakın bir tadı aldım. Şimdilerde içinde yaşadığım siteden çıkıp, kızımı hafta sonları derse götürdüğüm bu mahalle gibi mahalleler yıkılıp yeniden yapılmak yerine, keşke o eski lezzetini barındıracak şekilde yenilenseydi diye kendi kendime düşünmeden edemiyorum.

İşte bu unutulan lezzet, biz bizi biz yapan en önemli özelliklerimizin günlük yaşama kattığı yitirdiğimiz değerlerimiz. Beyin göçü mü arıyorsunuz, işte gerçek beyin göçü bu ve buna benzer değerlerimiz, geleneklerimiz, göreneklerimiz, yaşam biçimlerimizi taşıyan belleklerimizin giderek zayıflaması ve gelecek nesillere taşınamaması. Belki daha yüksek binalarımız, daha güzel yerleşim alanlarımız, daha fazla alışveriş merkezimiz, bilgiye ve eğlenceye erişebildiğimiz daha fazla teknolojimiz var ama bizi biz yapan değerlerimiz yok.

Bunun yansımalarından biri de şüphesiz günümüzde artan akran şiddeti. Biri üniversite, diğeri ortaokul öğrencisi iki çocuğum olunca, özelikle giderek artan sayıdaki akran şiddeti olayları beni çok etkiliyor.

Amerika'nın eski başkanlarından Abraham Lincoln'ün, oğlunun öğretmenine yazdığı bir mektup şu şekilde:

"İinsanların hepsinin güvenilir ve adaletli olmadığı gibi öğrenmesi gereken çok şey var.  Ama ona şunu da anlat; her kötü niyetliye karşı bir iyiliksever, her bencillik yapan siyasetçiye karşı fedakar bir önder bulunur. Her düşmanlığa karşı bir dostluk olduğunu da göster ona. Zor olacak biliyorum, ama eğer başarabilirsen ona, kazanılan paranın kıymetini, bulunan paradan daha fazla olduğunu öğret. Kaybetmenin de bir ders olduğunu öğret ona. Hem kazanmanın tadını çıkarmayı hem de kıskançlıktan uzak durmayı aşıla ona. Ona kitapların büyüsünü öğret. Okulda dürüst olmanın, hile yapmaktan daha erdemli olduğunu öğret. Herkes ona haksız olduğunu söylese bile kendi düşüncelerine güvenmesini öğret. Kibar insanlara karşı kibar, kaba olanlara karşıda kaba olmasını öğret. Herkes kendine çıkar sağlamaya çalışırken, kalabalıkları takip etmeyecek cesareti ver oğluma. Her şeyi dinlemesini öğret, ama her dinlediğini gerçeğin süzgecinden geçirmesini ve sadece iyi olanları tutmasını da öğret. Eğer yapabiliyorsan, üzgün olduğunda bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona. Gözyaşlarının ayıp olmadığını öğret.”

Kısaca, günümüzdeki değişen kentler, yaşam alışkanlıkları ve teknolojik ilerlemeler, bizi değerli ve diğer canlılardan farklı kılan insani değerlerin unutulmasına veya göz ardı edilmesine neden oluyor. Özellikle gettolaşmış sitelerle ve gökdelenlerle çarpıklaşan kentlerde mahalle kültürü gibi, insanların birbirlerine dayanışma içinde olduğu, sorunları birlikte çözdüğü zamanlardaki atmosferin kaybolması ve kontrolsüz şekilde gelişen yeni medyadan yayılan yeni kültür ve yaşama alışkanlıkları, toplumların sosyal dokusunda önemli değişikliklere yol açıyor. Günümüzde yeni medyanın geniş kapsamlı erişimi, toplumun hem yerel hem de küresel düzeydeki olaylar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmasını sağlıyor. Ancak, bu bilgi akışı sıklıkla olumsuzluklar, kötülüklerle dolu.

Lincoln'ün oğlunun öğretmenine yazdığı mektuptaki iyi niyetin, dürüstlüğün, empatinin ve sorumluluk duygusunun önemini vurgulayan öğütleri, bugün de oldukça değerli ve geçerli. Bu değerleri çocuklarımıza öğretmek, onları sadece akademik başarıya değil, aynı zamanda iyi insanlar olmaya teşvik etmek çok önemli. Özellikle akran şiddeti gibi sorunlarla karşılaştığımızda, bu tür değerlerin daha da önem kazandığını görüyoruz.

Çocuklarımıza, güçlü bir karakter geliştirmeleri için rehberlik etmek, onlara empati, saygı, ve adalet duygusunu aşılamak, toplumsal ilişkilerde daha olumlu ve yapıcı bireyler olmalarını sağlayacak. Bunun için de ailelerin, okulların ve toplumun birlikte çalışması gerekiyor.

İşte böyle yeni bir dünyada her şeye rağmen çocuklarımıza öğretmemiz gereken en önemli şey yine de insan olmak, değer vermek ve sevmek. Onlara kendilerini, başkalarını, tüm canlıları ve gezegenimizi sevmeyi öğretelim. Ne kadar şanslıyım ki, bana bunları öğreten bir ailem vardı.

Herkese sevgi ve mutluluk dolu bir hafta diliyorum.