Emperyalist güçlerin geri kalmış ülkelerin kalkınmasını önlemek için aldıkları bir önlemdir. Hiçbir Emperyalist ülke sömürgesi haline getirdiği ülkenin kalkınmasını istemez. O ülkelerin kanlarını emerlerken, kendilerine biat etmelerini bağlı kalmalarını isterler. Bunun içinde bu üç F kuralını uygularlar. Bu üç F nedir. Futbol, Festival ve Fuhuştur. Bunlar birbirlerine bağlı toplu eylemlerdir. Kitlelerin ilgi odağı olan ve sezon boyunca ülke gündeminin üst sıralarındaki yerini koruyan futbol, kuşkusuz sezonu şampiyon olup mutlu sonla tamamlayan kulüp kadar, bu işin çeşitli rantlarından nasiplenenleri de sevindirir. Şampiyon olan takımın taraftarı dolayısı ile şampiyonluğunu kutlamak için festivaller düzenler. Düzenlenen bu festivaller sırasında zincirin öbür halkası devreye girer ve bu böyle devam eder gider. Futbolda bir sezon daha geride kalmıştır. Emperyalist güçler bu işten istediğini elde etmiş pastadan aslan payını almıştır. Bize ise seneye takımın yine şampiyonluk mücadelesi vermesi için sözleşmesi dolup gidenlerin veya aksayan yerlere transferlerin yapılması ve tuttuğumuz takımın kazanmasından alacağımız manevi haz ın dışında futboldan hiçbir çıkarı olmadan onu ölümüne sevmektir. Bir kulübe, belki de hayatta hiçbir şeye olmadığı kadar derin duygularla bağlanmaktır. Profesyonellikle birlikte futbolun bambaşka mecralara sürüklendiği, gibi profesyonel futbolun, yayın hakları, hasılat, kombine bilet ve sayısız ürün satışı, reklamlar, röportajlar, sponsorlar gibi türlü rant kaynaklarıyla koca bir endüstriyel alan haline gelmesi, bu alana iştahla bakanların sayısını hızla çoğaltmıştır. Bu yüzden de yeşil sahadaki mücadele, dökülen ter, ortaya konan çaba, ancak galip gelinirse bir anlam kazanır hale gelmiştir. Bir yıl boyunca dökülen ter bazılarının menfaati uğruna hiç olmuştur. Taraftar olarak masumane bir şekilde Avrupa beklentisi içindeyken her şey alaşağı olmuştur. Velhasıl yine üç F nin kurbanı olduk. Endüstriyel futbol ortamında kendini güçlendirmek adına şirketleşen ya da şirketleşme yolunda adım atmaya çalışan kulüplerin adeta birer soygun mekanizmasına dönüştüğü gerçeğini görmezden gelinemez. Mesut başkanda bu çarkın içine girmeye çalışmaktadır. Daha önce Vakıf konusu olduğunda taraftar tepkisini göstermişti. Ama ne olursa olsun; birileri için hayatlarının en önemli mutluluk ya da hüzün kaynağı olabilecek kadar geniş manevi değere sahip futbolun, başka birileri için çok büyük maddi çıkarlar elde etmenin keyifli bir aracı olduğu tartışılmaz. Kulüplerin giderek birer ticari şirket haline dönüşmesi, taraftarları da ister istemez müşteri konumuna düşürmüştür. Kulüp yöneticileri, sponsorlar ve işin içindeki diğer şirketlerin, taraftarların kulübe olan gönül bağını sömürmek için kullanmadıkları yöntem kalmıyor. Sürekli olarak çıkarılan yeni ürünler, ekonomik niyetleri ortaya koyuyor. Formalar sık sık değişiyor. Çünkü her yeni forma yeni bir pazar anlamına geliyor. Avrupa futbolunun en yetkili kurumu olan UEFA'nın belirlediği ekonomik kriterlere uygun bir mali yapıya sahip olma zorunluluğu da kulüpleri bu tür ticari girişimlerde bulunmaya zorluyor. Olan yine taraftara oluyor. Takımına olan sevdası her şeyin önünde geliyor.