'CUMHURİYETİMİZİN 100. YILI KUTLU OLSUN'
Yazımın başlığı, büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiştir. Bu sözler, bir tavsiye, bir ödevden daha çok bir sorumluluk bildirimidir. Değerine paha biçilemeyecek doğal kaynaklardan biri olan, uğruna nice şehitler vererek vatan yaptığımız bu toprakları, her santimetre karesine sahip çıkarak korumak kadar, içindeki (altındaki) yaşamı da önemle dikkate alarak geliştirmek, iyileştirmek, verim gücüne güç katmak, boş bırakmamak ve bir gramını bile suya, sele, rüzgara kaptırmamak, biz tarımcıların sorumluluğudur. Bu sorumluluğun gereğini layıkıyla yaparsak, bu mukaddes vatan toprağında yaşayan bütün canlıları hayatta tutmanın ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını eksiksiz karşılayabilecek olmanın huzuru içinde oluruz.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, Birinci Dünya Savaşı ve arkasından Kurtuluş Savaşı geçirmiş bir nüfus vardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında ürünlerde verim düşüktü. Toprakların neredeyse tamamına yakını karasaban ile işlenmekteydi, ancak tarım yapacak çiftçilerin çoğunun, tarlasını sürmek için sabanı, çift hayvanı ve ekecek tohumu yoktu, alacak parası da yoktu. Gübre kullanılmamakta, mibzer (tohum ekme makinesi) henüz bilinmemekteydi. Çeşit kavramı henüz yerleşmemişti. Çok azalmış olan nüfus nedeniyle büyük ölçüde insan emeğine dayanan tarımda çalışacak adam bulmak da çok zordu. Ancak ülkenin içinde bulunduğu bütün zorlukların aşılması, insanlarımızın beslenmesi ve ülkenin kalkındırılması için en büyük dayanak da tarımdı.
Atatürk, topraklarımızdan en iyi şekilde yararlanmayı sağlamanın bilim ve tekniğin ışığında yapılacak çalışmalarla elde edilebileceğinden hareketle, bir yandan bunları gerçekleştirecek kuruluşların tesisini sağlayıp ve bunların işlevlerini yerine getirmeleri için gereken kanuni ve idari adımları atarken, bir yandan da bu çalışmaları yürütecek uzman kadroların yetiştirilmesi için tarım eğitimine büyük önem vermiştir. Eksikliği hissedilen önemli konularda deneyimli yabancı uzmanları ülkeye getirtmiş, bunun yanı sıra eğitim görmesi ve deneyim kazanması için dünyanın tanınmış üniversitelerine genç mühendisler göndermiştir. 'Türkiye'nin hakiki sahibi, efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür', 'Köylünün çalışmasının karşılığını, kendi menfaatine en yüksek şekilde değerlendirmek ekonomi politikamızın ruhudur' diyen büyük önderin ve onunla birlikte Cumhuriyeti kuranların sağladığı imkanlarla aldıkları görevlere dört elle sarılan, zaman ve yer mefhumu tanımadan büyük bir özveriyle üreticilerin, topraklarının yer aldığı yörelerin iklim koşullarına göre yetiştiricilik yapması için yol, yöntem gösteren, gerektiğinde inanmalarını ve uygulamalarını sağlamak için onlarla birlikte çalışmalar yürüten, köy kalkınma kursları, demonstrasyonlar, tarla günleri, kış aylarında toplantılar, seminerler düzenleyen ve bunu sadece görevleri olduğu için değil milletine hizmet sevgisiyle yapan 'Cumhuriyetin Fedakar Tarım Öncüleri' Vatan Topraklarını Kaderine Terk Etmemişlerdir. Ruhları şad olsun.
Sonraki her nesil, aktarılan bilgi, tecrübe ve her türlü alt yapının üstüne daha fazlasını koymak, koşulların gelişmesi ve değişmesiyle ortaya çıkan gelişmeleri doğru ve zamanında değerlendirerek, tarımı daha ileri götürmekle sorumludur. Ülkemizin yer aldığı Akdeniz Bölgesi, kuraklığın sık görüldüğü bir iklime sahiptir. Küresel iklim değişiklikleri ile birlikte kurak periyotların yanı sıra, ani ve çok şiddetli yağışlar da görmekte ve bu olayların birbirini izlediği zamanları da yaşamaktayız. Alışık olunmayan bu gibi durumlarda, bir de önceden etkisi olmayan veya çok az etki gösterdiği için görmezden gelinen hastalıkların bir anda salgın hale geçip, önemli derecede zarar verdiğine de şahit olmaktayız. Halen yaşamakta olduğumuz kuraklık ve sıcaklıkla birlikte topraklar derinlemesine kurumuş bir haldedir. Bitkiler büyümek, gelişmek ve ürün vermek için ihtiyaçları olan gıdayı yapraklarında imal ederler. Bunun için gereken besin öğelerini de, suda erimiş bir halde kökleri vasıtasıyla alıp, yapraklarına taşırlar. Toprağa gübre olarak verilen maddelerin de, önce, bitkilerin kökleriyle alabileceği bir yapıya getirilmesi gerekmektedir. Bu görevi toprak içinde yer alan ve büyük bir kısmı mikroskobik (çıplak gözle görülmez) olan canlı organizmalar yaparlar. Daha sonra bu maddeler suda erimiş halde kökler tarafından emilip, bitkilerin besin üretme fabrikası olan yapraklara taşınır.
Toprakta yeterince nem yoksa, sadece bitkilerin yaşamı tehlikeye girmez, aynı zamanda kendi varlığını sürdürebilmek için besin ve suya ihtiyaç duyan bu organizmalar da yaşam sürdüremezler, sayıları düşmeye başlar, bu da toprağın verim gücünün azalmasına yol açar. Tarla bitkilerinin üretimi için birinci koşul toprak işlemedir. Kışlık ekim yapılan ürünlerde, özellikle kuru tarım yapılan, yağışı düşük yerlerde, bu yıl topraklar halen takır takır kuruyken, kısa bir zaman içinde miktarca yeterli ve düzenli yağışlar alınamaz ise nasıl işlenip tohum yatağı hazırlanacak? Ekim nasıl yapılacak, bu gibi durumlarda uygulanacak yöntemler var mı? Bu gibi durumlar sıklaşırsa, önceden yapılacak bir uygulama olabilir mi? Doğru ekim nöbeti sistemlerinin faydası olur mu? Gibi konular ilgili kurum ve kuruluşların uzmanları ve üreticiler tarafından acilen tartışılmalı ve seçenekler belirlenmelidir.