Altunel, “Belediye başkanı olsam derim ki madem idare ettiğim, yönettiğim yerin sınırları içinde böyle bir tehlike var, bir fay var. O zaman gerekli yerlere girişimlerde bulunurum, destekleri bulup, uzmanlarına araştırma yaptırırım” dedi.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Genel Jeoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erhan Altunel, ES TV’de canlı yayınlanan ‘Soruyoruz’ programında gazeteciler Murat Taşkın ve Tarkan Demir’in sorularını yanıtladı. Prof. Dr. Altunel, deprem ülkesi Türkiye’nin 6 Şubat’ta 11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremiyle sarsılarak binlerce canını yitirdiğini belirterek, en son Malatya’da meydana gelen 5,2 büyüklüğündeki depremin Eskişehir de dahil pek çok riskli bölgede yaşayan insanlarının hafızasını tazelediğini kaydetti. Söz konusu sarsıntının Eskişehir fayı ile doğrudan bir bağlantısının bulunmadığını vurgulayan Prof. Dr. Altunel, şunları söyledi: “Ama bu, şunu gösteriyor; herhangi bir yerleşim yerinin içinde veya yakınlarında buna benzer potansiyel fay zonları varsa, vatandaşların dikkat etmesi gerektiği, özellikle yerel yöneticilerin yönettikleri insanları güvene almaları konusunda hassas olmaları gerektiğini gösteriyor. Yani bir uyarı yapıyor. Türkiye’de yer bilimleriyle ilgili, haritalanma konusundaki resmi kurum Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü’dür. MTA, 2012 yılında deprem faylarıyla ilgili çalışmayı tamamladı. Fayın geçtiği yerler bize uyarıdır. Mutlaka büyük deprem olacak diye değil. Mutlaka buralarda bir şey olacak diye bir şey yok. Yerel yönetimlerin buna göre önlem almaları gerekiyor. 1999 depremine kadar insanlar deprem bilincinde değildi. 7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğinde 40 bin kilometre alan kütle hareketi yapabilir. Heyelan, moloz akması, kaya düşmesi olabilir. Gevşek zemin varsa sıvılaşma yapabilir. Yanal yayılmalar yapabilir. Jeolojik zeminin özellikleri budur. O bölgelerdeki üst yapı hasar görür. Herhangi bir yerleşim yerinin depremselliği araştırılırken ya da önlem alınırken ‘Sadece benim yakınımdan fay var mı ya da içinden fay geçiyor mu?’ diye bakmamak gerekir. Uzakta bir deprem üretebilecek kaynak olabilir, sizin bulunduğunuz yerleşim yeri o kaynağın etki alanı içinde midir, değil midir? Bunu da bilmek gerekiyor.”
HASAR EN AZA İNDİRİLEBİLİR
Bunun en güzel örneğinin 1999 yılında yaşanan Marmara Depremi olduğunu kaydeden Altunel, “İzmit’te oldu bu deprem. Kuş uçuşu Eskişehir’e 120 kilometre uzaklıktaydı. Bu depremde Eskişehir’de bina yıkıldı ve 30’un üzerinde insan yaşamını yitirdi maalesef. Eskişehir’in halen bir Deprem Master Planı yok. Yerel ölçekli bazı çalışmaların olduğunu biliyoruz. Siz bir yerleşim yerini imara açmadan önce planlama yapacaksanız, örneğin hastane, parklar, konutlar, PTT binası nerede olacak? Kaç katlı yapılaşma olacak? Bunlar için önce zeminin özellikleri araştırılır. Bizler jeolojik koşulları belirleriz. Ondan sonra örneğin ‘Bu zeminin taşıyabileceği kat sayısı 4’tür’ dersiniz. Bundan sonra şehir plancıları planlamaları yapar ve üst yapıyı yapacak inşaat mühendisleri devreye girer ve sağlıklı yapılaşma olur. Böyle yapılırsa deprem olduğunda, hasarı en aza indirmiş olursunuz” dedi.
KİMSE GELİP SORMADI
Anadolu Üniversitesi’nin 2000’li yılların başında bir deprem çalışması yaptığını hatırlatan Altunel, “Buna göre bazı imar düzenlemeleri oldu belediyelerin. Eskişehir fayı yaklaşık 70 kilometre. İnönü ilçesinin Erikli köyünden başlar, kuzey doğuya devam eder ve biter. 20 yıl önce yılında yapılan o çalışmaya göre fayı uzattığımızda Karabayır’a doğru gidiyor. Bakıyorsunuz Karabayır’da inşaatlar yapılıyor yakın zamana kadar. Çelişkiye dikkati çekmek için söylüyorum. Batıya doğru uzattığınızda Karabayır’a doğru gidiyor. Doğuya doğru uzattığınızda Ihlamurkent, Vadişehir’e kadar gidiyor. Baktığınızda buralarda her yerde inşaatlar var. Bir fay 300 metre 500 metre gidip kaybolmaz. Bir fay büyük deprem üretiyorsa birkaç on kilometre uzunluğu olur. Eskişehir’de 2000’li yıllarda bir çalışma yapılmış ancak bu, kent genelini kapsayan bir çalışma değil. Başkaları bu konuda sağ olsunlar akıl alıyorlar, fikir soruyorlar ama 1995 yılından beri Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’ndeyim, 1990 yılından itibaren fayların peşindeyim ama herhangi bir yetkili, ‘Eskişehir’de böyle bir sorun varmış ne yapabiliriz’ diye gelmedi, sormadı. Bir fayın deprem üretme tehlikesi ortadaysa o bölgeleri yapılaşmaya açmaktansa park, bahçe olarak değerlendirmek gerekir. Buraları yapılaşmaya açmak doğru değil” şeklinde konuştu.
GEVŞEK ZEMİNLER SORUNLUDUR
Eskişehir’in altındaki sıvılaşma riskinden bahseden Altunel, “Hatay Antakya’da Asi Nehri’ne 40 kilometre uzaklıktaki arazilerde yırtılmalar yaşandı. Nehirlerin olduğu havzalar depremde en tehlikeli yerlerdir. Gevşek zeminler her zaman sorunludur. Porsuk Çayı, Kütahya tarafından enerjisini kaybederek Eskişehir’e giriyor ve taşıdığı küçük partiküller zamanla çökeldiğinde kalın bir istif oluşuyor. Henüz taşlaşmadığı Porsuk Havzası çevresindeki yapılarda hasar oluşma riski var” dedi.
MEŞELİK KAMPÜSÜ’NDE FAY YOK
ESOGÜ Tıp Fakültesi binasının da içinde bulunduğu Meşelik Kampüsü’nden fay hattı geçip geçmemesine dair konuşan Altunel, “Bu konu Eskişehir gündemini uzun süredir meşgul ediyor. Yer bilimciler fayları kanıtlarla ortaya koyar. Faylar kırık düzlemidir. İki blok birbirine zıt yanal veya düşey yönde hareket ederler. Herhangi bir yerde aktif fay varsa, yüzeyde de kırık oluşturduysa onun yüzeyde bıraktığı kırıkları görürüz biz. Eskişehir’de Sarısu’nun olduğu yerde düzlük alanda yürürsünüz Karabayır’a geldiğinizde yükseltilerle karşılaşırsınız. İşte orası fay. 2014 yılında AFAD’ın desteklediği bir proje yapmıştım. Eskişehir’in ürettiği eski depremleri araştırmak amacıyla. Yüzeyde biz fayın izini görürüz ama eski depremler ne zaman olmuş bunu belirlemek için kazıp bakmak lazım. Yaptığımız çalışma sonunda Eskişehir fayının üzerinde son 12 bin yıl içinde 3 büyük deprem meydana gelmiş. Birinde 50 santimetre bir taraf aşağıya düşmüş, birinde 40 santimetre, birinde ise 90 santimetre aşağıya düşmüş. Bu veriler ışığında ESOGÜ Meşelik Kampusü’ne bakalım. Deprem ve fay araştırmalarına 40 yılını vermiş bir bilim adamı olarak diyorum ki burada fay yok” ifadelerini kullandı.
VİCDANİ SORUMLULUK
Altunel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer fay oradan gerçekten geçiyorsa, o zaman bizler hem orada çalışan insanlar hem de burada yaşayan insanlar olarak bunu göz ardı etmemiz mümkün değil. Varken niye ‘yok’ diyelim. Çünkü bunun arkasında çok büyük en basitinden vicdani sorumluluk vardır. Bir deprem oluyor, 45-50 saniye içinde on binlerce insan ölüyor. Bunun vebalini bir insan kaldırabilir mi? Ama şöyle de bir tehlike var. ‘Oradan geçtiği’ söyleniyor… Peki diyoruz ki ‘Yok, kanıtı yok.’ Fay oradan değil de başka bir yerden geçiyorsa siz şu anda hiç tehlike olmayan yeri koruyorsunuz ama esas tehlike olan yeri göz ardı ediyorsunuz… Oradaki insanları rehavete sevk ediyorsunuz. ‘Nasıl olsa biz rahatız’ diye… Ama yarın öbür gün Allah korusun deprem olur da fay kırığı oradan değil de başka bir yerden geçiyorsa bunun sorumlusu kim olacak? Tıp Fakültesi binasıyla ilgili rektörümüzün yaptığı bilgilendirme toplantısında ben de vardım. Binanın eski projeleri bulunmuş, bina taranmış, bunun sonucunda düzgün mühendislikle yapıldığı saptanmış. O taramada depreme bağlı ana gövdede bir sıkıntı olsaydı, bu çıkardı. Var olan bir şeyi bilim insanı gizlemez. Güçlendirmeye de ihtiyaç olmadığı söylendi ama yine de ufak tefek güçlendirmelerin yapılabileceği belirtildi. Bu benim uzmanlık alanım değil. Orada konuşulanları söylüyorum.”