Hedef Sıcaksular deyip Odunpazarı'ndan başlıyor, bu kentte yaşamanın sevincini hissederek Hamamyolu üzerinden yürüyorum.

Yaş belli, fazla zorlamaya gelmiyor, mola vermek gerek.

Ve Oğuz Atay'ı hatırlıyorum:

'Biz, çayın yalnızlığa iyi gelen tarafını da severiz. Avuçlarken ince belli bardağı, hücrelere kadar hissettiren sıcaklığında unuttuk yalnızlığı.'

Dalıyorum 'Çayhane Meydanı'na.

***

Neresi diye aramayın, adını ben koydum: 'Çayhane Meydanı'

Huzur barındıran, diz dize çevrelenmiş, mütevazı 5-6 çay evinden yayılan büyülü rayihanın kapladığı; yüksek olmayan binalarıyla tarihinin çok eskilere dayandığı hissini veren; yaklaşık yarım dönümlük, şirin bir meydan…

Sıcaksular ya da ESKİ dersem; mini meydana açılan daracık iki sokağa sıralanmış küçük hücre dükkanlarıyla ayakkabı tamircilerinden, bıçakçılardan bahsedersem anlayacaksınız bu mekanı.

Yeni nesle göre eski; zamanında karşıdaki 'Çorbacı Mahir'in işkembe çorbasını günlük rutinlerine katmış yaşıtlarıma göre -bu haliyle- yeni sayılacak bir meydan.

Emeklilerle, işçilerle, boş vakti olanlarla, muhabbet erbaplarıyla, alışverişten ya da gezmekten yorulmuş insanlarla dolu masalar,

Ve herkesin önünde kokusuyla kendine çeken çay bardakları…

Tek kusuru erkek egemen olması…

Oturuyorum tanımadığım bir hemşerimin masasına ve sesleniyorum garsona:

'Duydum ki güzel sesin varmış.

Bize iki çay söyler misin?'

***

Kültürümüzün vazgeçilmezi çay…

Bulunuşuyla ilgili çeşitli rivayetler olan çay, Çin kökenli olmakla birlikte bize İran ve Rusya üzerinden gelmiş. Muhabbet düşkünü Osmanlılar, kahveden sonra tanışsalar da çok sevmişler bu yeni dostlarını.

Dervişler için sohbeti, sohbet için çayı olmazsa olmaz bilenler 'derviş çorbası' demişler adına. Mecliste muhterem biri şöyle buyurmuş:

'Meclis-i erbab-ı dil, bir lahza sensiz olmasın.

Hürmetin inkar eden, bir daha hürmet bulmasın.'

Başka bir zat anlayamamış ve sormuş:

'Kim bu mübarek şahıs?'

'Mübarek olduğu doğru, ama şahıs değildir. Çaydır çay!' cevabını almış.

***

Bu ülkede çayın; İngilizler, Japonlar kadar karmaşık ritüelleri yoktur. Dolaysızdır, demlemesi de, içmesi de kolaydır. Her zaman, her yerde içilir.

Sadedir sade, tıpkı Türk insanı gibi!

Bardağın yarısına dem, yarısına sıcak su koy. Şekeri at. Kaşığınla çıkarabildiğin kadar ses çıkararak karıştır.

***

Çay bu!...

Demokrattır; toplumun her kesiminde yeri vardır.

Barışçıdır; her yerde, herkese ikram edilir.

Arkadaş canlısıdır; mecbur kalmadıkça yalnız içilmez.

İlaçtır; gönüllere huzur verir, yorgunluğu alır.

Çöpçatandır; aşıkların ilk buluşmalarına eşlik eder.

Dosttur; simit, peynir, zeytinin yanından ayrılmaz.

***

Benim 'Çayhane Meydanı'ma huzurla bakarken, endişeleniyorum.

Yaşamın tüm parçalarının tüketildiği çağımız yaşamında, ulusal ve uluslararası markaların egemen olduğu yeme-içme sektörü, benim çay rayihalı mütevazı meydanımı keşfeder de; adını telaffuz edemediğim onlarca çeşit içeceği sunan mekanlara dönerse…

Kentimizde var olan, böylesi küçük nostaljik onlarca alan korunmalı. Yorgun bedenlere, muhabbet erbaplarına kucak açan, randevu saatlerine şahitlik eden bu meydan; bırakın bu haliyle kalsın! Farkında mısınız?

'Tükettikçe tükeniyoruz!'