Porsuk Çayı kentimizin simgesi, nazlı gelini.
Hemşerilerimiz Porsuk kenarında yürümekten, bir bardak çay eşliğinde akışını seyretmekten mutlu olur.
Tatlı tatlı akışına sürtünerek yayılan güneş ışığının, minik dalgalarda oluşturduğu yakamozların seyrine doyum olmaz.
Kimisine göre sağdaki kıyıdan, kimisine göre soldaki kıyıdan daha iyi izlenir yakamozlar. İnsanlar yakamoz izlemek için tartışmaz, inandıkları yerde mevzilenirler.
Yalnız değillerdir, seyre birçok insan daha katılır yanlarında.
Aynı inanç, din, mezhep, ırk ve görüşte olup olmadıklarına bakılmaksızın birlikte seyredilir Porsuk Çayı'nın güzellikleri.
Hem nehrin sağındakiler,
Hem nehrin solundakiler,
Kendisiyle aynı yönden bakan, tanımadığı, belki de konuşsa şiddetle ters düşeceği bu insanları kırmadan,
Birlikte ve sabırla yakamoz oluşumunu bekler.
İstese de istemese de, aynı yöne bakarak…
'Yakamoz ışıktır,
Yakamoz umuttur!' diyerek…
***
Çalışma bakanının tahammülsüz bir ifadeyle başlattığı; başbakan, bakanlar, yandaş köşe yazarları ve dilbaz kadrolu yorumcuların da topyekûn katıldığı kışkırtıcı, hırçın bir söylem kapladı ortalığı.
'Hayır diyen vatan hainidir' çizgisine ulaşan,
'CHP hayır diyerek HDP'nin yanında yer almaktadır' iddiasına varan, sınırlı bir zekanın ürünü, pervasız cümleler…
Şimdi adama sorarlar:
'Amerikalı biri çıkıp evet derse, siz Amerikancı mı oluyorsunuz?'
Ya da Arap, Rus, Alman, Irak ya da Suriyeli biri sizin desteklediğiniz kampanya doğrultusunda söz ederse, siz onlardan mı olacaksınız? Yok yok, 'onlar anladı, siz anlamadınız' diyerek alkışlarsınız.
Aynı kaldırımda yürüyen bir suçlu var diye, kaldırımda yürüyenlerin tümünü mü suçlayacaksınız?
El insaf yahu!
***
Adamın biri baba yadigarı otantik ipek halıyı satmaya karar vermiş.
Ona göstermiş buna göstermiş, talip yok!
Sonunda zengin birini bulmuş. Zengin halıyı inceleyip sormuş:
'Kaç para istiyorsun?'
'100 altın.' demiş halı sahibi adam.
Zengin 'tamam' demiş ve 100 altını saymış adamın eline. Alışveriş bitince zengin, adama sormuş:
'Bu halının kaç para ettiğini biliyor musun?'
'Hayır.'
'En az 3000 altın eder.'
Adam sessiz kalınca zengin yine sormuş:
'Niye 100 altına verdin?'
'Bayım bağışlayın ama benim bildiğim en büyük sayı 100'dür.' demiş adam.
***
Siyasette nükteli ve coşkulu dil makbuldür. Bu dili de ancak kendini yetiştirmiş, birikimli siyasetçiler kullanır.
Siyasetçi, eğer o birikime ve liyakate sahip değilse; çamur atmaya yarayan, mesnetsiz iddialarla bezenmiş, asılsız suçlamaların klişe söylemleriyle siyaset yapmaya çalışır.
Siyasi ufkunun sınırları o kadardır,
Bildiği kadarını söyler!
***
İnsan 150-200 kelime/dakikalık bir konuşma diline sahipken, 1300-1800 kelime/dakika düzeyinde düşünmektedir. İşte sınır buradadır. 200 kelime ile düşünenler, 2000 kelime ile düşüneni anlamaz; anlam, kavram ve düşünsel bağlantısı olmayan kısır cümlelere başvurur.
Herkes sahip olduğu dil ve düşünce sınırları kadar fikir üretebilir. Sınır tanımayan dil, patavatsız dildir. Kişinin iç dünyasını yansıtan aynadır.
Ludwig Wittgenstein'in sözüyle bağlayayım:
'Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.'