Kara kış, yoğun kar yağışı;
Meclis'te Cumhuriyet rejimini değiştirmeye yönelik anayasa oylamaları;
İzmir'de yanlış park ettiği arabasını çekmek isteyen polise 'şeriat gelince bunu yapamayacaksınız' diye kafa tutan yobazın haberi;
Üstüne okuduğum bir Sinan Meydan yazısı, beni çok eski günlere götürdü.
1979 Şubat ayı, sömestr tatili sonrası doğudaki görev yerine dönüyordum. Otobüsümüz Sivas Kızıldağ'da kayan kamyonlar nedeniyle yolda kalmıştı. Şiddetli tipi otobüsümüzü 29 saat beşik gibi sallamış, sonra durmuştu. Kar otobüsün cam hizasına kadar dolmuştu.
Otobüste bulunan gençler (o zaman ben de gençtim), izinden dönen askerlerle (sayıları bayağı vardı) ele geçirdiğimiz küreklerle önce otobüsümüzün kenarlarını açmıştık.
Doğu-batı yönünde, karşı şeritten gelen karla kaplı otobüs ve kamyonların arasında tamamen kapalı düzlükte birkaç kaya parçası sandığımız yükselti gördük. Canhıraş bir gayretle o alanı açtık, arka arkaya dizilmiş üç tane İran plakalı araba vardı. Arabalarda son derece çağdaş giyimli, havasızlıktan ve soğuktan pancar gibi kızarmış kızlı erkekli İranlılar vardı ve üç araba da doluydu.
Oksijensiz kalan arabada kendinden geçen İranlıları otobüsümüze aldık. Su ve arkamızda mahsur kalan bisküvi kamyonundan talan edilen bisküvilerden ikram ettik. Yaşadıklarını anlattılar.
Tam Humeyni'nin İran'a indiği günlerdeydik ve bu insanlar İran'dan kaçıyorlardı. Rejim değişmiş, kendilerine cihatçı diyen gruplar, çağdaş görünümlü kim varsa saldırıyorlarmış. Sırtlarına kışlık bir şeyler bile alamadan kaçmak zorunda kalmışlar.
Yaklaşık 2 gün süren Kızıldağ mücadelesinde, beyazın içine siyah bir gölge gibi girmişti bu anı. Gerçekleri çok sonra anlayacaktık.
***
İran'da Humeyni yanlıları çalışmalarına 1970'lerden itibaren başlamışlardı. 1941 yılında kurulan Tudeh Partisi (Komünist parti) bu yıllardan itibaren etkinliğini artırmıştı. İşçi grevleri, gösteriler yaygınlaşmış, üniversiteler sol grupların hakimiyetine geçmişti. İran'da İslam Devrimi, cihatçıların işte bu 'solcu ve milliyetçi gruplar'dan aldığı destekle gerçekleşmişti.
Onlar Şah'ın devrileceğini ve demokrasinin geleceğini sanıyorlardı.
İran Şah'ı 16 Ocak 1979'da ülkeyi terk etti.
Humeyni 1 Şubat 1979'da Tahran'a indi.
1 Nisan 1979'da yapılan referandumda halk, 'İslam Cumhuriyeti'ne evet' dedi.
Humeyni'ye yargının tümünü atama yetkisi verildi.
Sonra halka 'İslam Kültür Devrimi Paketi' oylatıldı.
İran solu uzun bir 'günaydın' ile uyandı; Humeyni'nin ülkeyi şeriata ve dikta rejimine götürdüğünü anladı.
Ama artık çok geçti.
Atı alan Humeyni; Tahran'ı, Meşhed'i, İsfahan'ı, Tebriz'i, Kum'u, Abadan'ı çoktan geçmişti.
***
Humeyni çıkan gösterileri bastırmak için ülkedeki üniversiteleri iki yıl kapalı tuttu.
Bu arada iki milyona yakın muhalif solcu katledildi.
1970'de başlayan 'şeriat isterük' hareketi, alıştıra alıştıra, sol ve milliyetçi grupların işbirliğinden yararlanarak 1982'ye kadar getirilmişti. 1982'de Humeyni rejimi, diktasını perçinleyerek kalıcı hale geldi.
***
Sözün sonunu Sinan Meydan'dan alıntılayalım:
Atatürk Türkiyesini örnek alarak bağımsız ve çağdaş olmaya çalışan İslam dünyası, emperyalist Batıyı fena halde rahatsız etmiştir.
Öteden beri Müslümanların akıl ve bilimden uzak durmalarını, hurafelerin bataklığında debelenmelerini isteyen Batı, İslam dünyasını yeniden hurafelerin bataklığına çekmek için çok uğraşmış ve bunda da başarılı olmuştur.
Bugün bütün İslam dünyası dinin bağnazca yorumlandığı diktatörlerin yönetimindedir.
Bu konuda Batıyı en çok uğraştıran Türkiye'dir.
Emperyalizm; Afganistan'da, Irak'ta, İran'da, Arabistan'da yaptığını, bugün de Türkiye'de yapmak istemektedir.
Çünkü aklını kullanan demokratik bir toplumdansa, dinin bağnazca yorumlandığı bir ümmeti ve o ümmetin kayıtsız şartsız bağlandığı bir diktatörü kontrol etmek çok daha kolaydır.
Özetle bir zamanlar, İran'da, Afganistan'da oynanan oyun bugün Türkiye'de oynanmaktadır.
***
İran'ın 1970-82 alışma dönemi, ülkemizde 2002-2016 arasındaki gelişmelere ne kadar benziyor değil mi?
Sonrasında adım adım yerleşen şeriat isteği…
Görmüyorsanız, yarın çok geç olacak!