'Kanadı kırık kuş her yerde diken üstünde yaşar.
…Her yer bize gurbet.' (s.346)
***
2016'nın Kasım ayında edebiyat dünyamıza bir Ayşe Kulin kitabı daha düştü: Kanadı Kırık Kuşlar
Bana göre popülist konuların yazarıdır Ayşe Kulin.
Zamanın gündemini yakalar, yaptığı derin araştırmalarla oluşturduğu sahneye kendi kurguladığı kahramanlarını yerleştirir ki, bu kahramanların bir kısmı gerçek hayattan alınmıştır.
Nazi Almanya'sından kaçan bilim adamlarının kaçışları, gittikleri coğrafyalardaki eğitim ve bilim başarıları edebiyat alanında çok kullanıldı. Atatürk'ün davetiyle ülkemize gelen bilim adamlarının katkılarını hepimiz okuduk.
Kanadı Kırık Kuşlar, 1933 Almanya'sından kaçan bilim adamlarıyla başlayan 2016 Türkiye'sine kadar uzanan tarihi olaylar içinde Yahudi bir Alman aile kadınlarının, dört kuşak süren dramını gözler önüne seriyor.
Kulin kitabı iki bölüme ayırmış.
'Ay Yıldızlı Vatanımız' adını taşıyan birinci bölümde mesleğinin zirvesinde, patoloji kürsü başkanlığı beklerken Nazi baskısıyla önce İsviçre'ye kaçan, sonra Türkiye'ye sığınan Gerhard ile Elsa'nın, yeni ülkelerine alışma sürecini, karşılaştıkları zorlukları, insan mozaiği İstanbul'da edindikleri dostları, büyüyen çocukları, tam olarak anlam veremedikleri hayatları anlatılıyor. Bu bölüm daha derli toplu ve roman tadında yazılmış.
İkinci bölümde olaylar birden hızlanıyor ve ailenin sonraki üç kuşak kadınları, Türkiye'nin geçirdiği siyasi olayların da eşliğinde vatan kabul ettikleri bir ülkede yabancı/Yahudi olarak yaşamanın zorluklarıyla mücadele ediyorlar.
Yazar, 'Ayrılık Zamanı' adını verdiği ikinci bölümde Suriye Savaşı ve 15 Temmuz'da dahil yakın tarihimize kuşbakışı bir gezinti yapmamızı sağlıyor.
Okurda kitabın başında oluşturduğu serüven duygusu ikinci bölümde bulunamıyor; yakın tarih bültenine dönüşüyor.
***
Bir önceki kitabı 'Tutsak Güneş'te geleceğe dair korkutucu ama bir o kadar da tanıdık kişi ve olayların, bu romanda geçmişe yönelik olarak aynı duyguyu verdiği görülüyor. İki roman arasında zaman ilgisizken, yaşananlardaki benzerlik dikkat çekici.
Ayşe Kulin bir röportajında bu konuyu şöyle yorumluyor:
'Evrensel değerlerden, laiklikten, hukuk devleti olmanın gereklerinden, hatta adalet ve vicdandan sapmanın getireceği sonuçlar, asla zamanaşımına uğramaz!
Hangi tarih diliminde yaşıyor olursanız olun, merhamet ve adalet yol göstericiniz değilse yürüdüğünüz yol hep aynı çıkmaza varıyor. Sonu ise er veya geç hüsran! Neron'dan Hitler'e, İran Şahı'na, Stalin'den Slazar'a bu iş böyle!'
***
Ayşe Kulin, 'Ben isterim ki herkes yerli, yerinde kalsın ve beğenmediği durumlarla mücadele etsin. Romanı yazarken de bu hissi vermek istedim: Kalın ve direnin!' diyor söyleşisinde.
Birinci bölümde yavaş akan olay ve gelişmeler ilgiyle okunurken, ikinci bölümde her şeyin hızlı geçişine adapte olmak da zorlandım doğrusu.
Neyse ki, yazarın güçlü ve akıcı kalemi, kitabın sonuna kadar sürüklenebilmemi sağladı. Kitaptaki bazı Alman bilim adamlarının gerçek olması da ilginç.
***
Elsa, Suzan, Sude, Esra…
Yahudi Alman ailenin dört kuşak kadınlarının hikayesi.
Roman az şeyler anlatmıyor ama çok şeyler beklerseniz hayal kırıklığı yaşarsınız.
Balık hafızalarımızın unutmamıza neden olduğu tarihimizin acı dolu olayları da önümüzden film şeridi hızıyla geçerken, akıcı dilinden dolayı rahat okunabiliyor.
***
'Doğdukları topraklardan sırf din denen olgunun istismarı yüzünden kovulan Alman Yahudi'si bir aileyle Müslüman Türk bir başka ailenin, din istismarı yüzünden ülkesinde yaşamaya korkan üçüncü kuşaktan torunu ben.
Doktor Elsa Esra Atalay Korkmaz, yalnız sevgilime gitmiyordum, vatanımın neresi olacağına karar vermeye gidiyordum.
…vatanın da, dinin de sadece sevgi ve tamamen sevgi olduğuna inanarak!' (s.390)