Diyanet İşleri Başkanlığı son günlerde sansasyonel fetvalarla gündemimize oturdu. Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in son incisi şöyleydi:

'Fransız İhtilali'yle insanlık başka bir arayış içine girdi. Dinlerin dışında daha seküler bir dünya kurmayı tasarladı. Fakat sekülarizm, dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekün bir savaşın içine soktu.'

Sayın Görmez'in bu tespiti tartışılır.

Türkiye tam olarak sekülerliği değil, laikliği benimsemiş bir ülkedir.

***

Kavramları biraz irdeleyelim:

Laiklik (Laisizm); din ve devlet işlerinin ayrıldığı, devletin din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması demektir.

Sekülarizm; dünyacılık demektir, bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğretidir.

***

Laiklik ve sekülarizm temelde 'din ve devlet işlerinin ayrılması'nı ifade ederler. Ancak ikisinin dine yaklaşımı farklıdır.

Laiklikte devlet; dini kurumları, başta finans olmak üzere çeşitli araçları kullanarak kontrol altında tutmaya çalışır.

Din eğitimi devlet tekelindedir. Din adamları devlet memurudur ve maaşını devletten alır.

Seküler sistemlerde ise, din ve devlet birbirleriyle ilişkisi olmayan kurumlardır. Dini cemaatler, dinsel hizmetler için kendi fonlarını kullanırlar. Devlet; din kurumlarına kaynak ayırmaz, din adamlarına maaş ödemez, yer tahsisi yapmaz.

Türkiye Cumhuriyeti laik sistemi benimsemiştir. Laik sistemi uygulayan bir başka ülke de Fransa'dır.

Büyük Britanya, Almanya ve kısmen ABD seküler devletlere örnektir.

***

Laikliğin benimsenmesiyle, eskiden kalan İslam'ın politize olmuş gündelik pratiklerinin kökünden kazınması amaçlandı. Bunun zorluğu karşısında, devletin dini kontrol ettiği model oluştu. O yıllarda var olan 'Batının kültürünü mü, tekniğini mi, yoksa ikisini de mi alalım?' tartışmaları sonlandı.

Tarihsel olarak 'dinin devlet işlerine ayrılamaz şekilde bulaşmış olduğu bir gelenekten gelen' ülkemiz; sekülarizm yerine, devletin kendi din anlayışını tepeden tabana empoze ettiği bir laiklik anlayışını benimsemiş oldu.

Okullarda din dersinin olması, devlet kurumu olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın var olması laikliğin din anlayışını kontrol ihtiyacının örnekleridir.

Sekülarizm, dünyayı dünyanın bilgisiyle açıklar. Maddi ve manevi dünyayı birbirinden ayırır. Devlet olanaklarını kullanma şansı yoktur. Bireylerin Sünni, Alevi, Hıristiyan, Musevi, ateist inançlarını; ya da inançsızlıklarını devletin müdahalesi olmadan özgürce yaşayabilmesini amaçlar.

***

Savaşların nedenini seküler dünyanın dine bakışlarına bağlamanın doğru olduğunu düşünmüyorum.

Olsa olsa, emperyalizmin kendi çıkarlarını kollaması, bu arada dini inançları da kendi amaçları doğrultusunda kullanması sonucu denebilir.

DAİŞ, Boko Haram, El Kaide batılı seküler toplumlarda çıkmadı.

Son günlerde Diyanet'le birilerinin, Diyanet'in birileriyle oyunlar oynuyor(!) olmasının bilinmeyen bir nedeni olsa gerek!

'Türkiye laiktir, laik kalacak!' sloganlarının yerine; 'Türkiye laiktir, seküler olacağı günleri bekliyoruz.' diye düşünen insan sayısı, azımsanmayacak kadardır.

Seküler gibi bağımsız olup istediği gibi at oynatmak, laik gibi devletin içinde olup devleti kullanmak arzusu oldukça yaygındır.

***

Bu kadar söze biraz da mizah gerekir:

Ülkenin birinde, başbakan saç tıraşı olmak için berbere gitmiş. Berber sormuş:

'Başbakanım laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?'

Başbakan duymazdan gelmiş. Berber beş dakika sonra tekrar sormuş:

'Laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?'

Başbakan yine duymazdan gelmiş. Berber beş dakika sonra tekrar sorunca:

'Laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?' diye başbakan sinirlenmiş ve:

'Sana ne ulan laiklikten… Artistlik yapma, işine bak!' diye azarlamış adamcağızı!..

O da gülerek karşılık vermiş:

'Öyle demeyin başbakanım. Laiklik sözünü duyunca saçlarınız diken diken oluyor. Daha kolay kesiyorum.'