Şimdi bana;

'Dört aydır yazmıyorsun, nerelerdeydin kardeşim?' falan diye sormayın. Anlatmaya kalkarsam koca bir günümüz telef olup gider. Sadece şu kadarını izah edeyim.

Hani muhteşem bir ziyafette karnınızı tıka basa doldurur, sonra uzun bir yolculuğa çıkarsınız…

Otobüs mola yerinceye kadar durmaz ve siz de WC ihtiyacınız için alt tarafınızdaki giysileri ve koltuğu kirletmemek için ıkınıp sıkılırsınız ya…

'Teşbihte hata olmaz' derler. İşte aynen o vaziyetlerdeyim. Yazılacak o kadar çok şey vardı ki, hepsi içimde kaldı.

Neyse,

Sevgili Ayhan'ın (Yazı İşleri Müdürümüz) ısrarı ve yine Sevgili Mustafa Tuğ'un (patronum) 'Yazacaksın abi' diye kibarca ricası… Ve biraz da benim fırtıklığımdan feragatim sonucunda…

Mola yerine vardık.

Dikkatinizi çekerim sadece 'Mola yerine vardık' diyorum.

Yoksa bir dangalaklık ve yalakalık yapıp '90 yıllık reklam arası' da diyebilirdim. Anlayacaklarını pek sanmıyorum ama inşallah mesajım yerine ulaşmıştır. Bana beni anlayanlar yeter. Geri kalanının tek dertleri Mustafa Kemal. Birincisi Mustafa Kemal'in bize bahşettiği eserleri teker teker yok etmeye çalışmak. İkincisi ise ceplerini nefret ettikleri Mustafa Kemal ile doldurmak. Bilirsiniz paralarımızın üzerinde hep Mustafa Kemal vardır. Kafaları basmaz bunların. İzlerini silmeye çalışırlar ama ceplerine Mustafa Kemal doldurmaya çalışırlar. Legal veya illegal, onlar için fark etmez.

Yazdıklarımın arasında şu yukarıda bahsettiğim konu da vardı. Neyse şimdi gelelim esas konuya. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde dangalak bir soytarı, metrobüste kıyafetini beğenmediği bir kızımıza tekme atmıştı. Daha doğrusu bana göre çifte atmıştı.

Neymiş efendim?

Şortu kısaymış da bacakları görünüyormuş.

Ulan serseri sapık!

Biz bir toplu taşıma aracına bindiğimizde göz hizamıza bakarız. Acaba tanıdık bir sima var mı diye. Senin gözün aşağılarda ne arıyor? Sana şu satırları yazarak kaybettiğim zamanıma ve emeklerime acıyorum ama yazmadan da olmuyor.

Sana ve senin gibilere bu cesareti verenlere yazıklar olsun. Fakat kim bilir belki sen de kendi kafana göre haklısındır.

Bir laf vardır 'İmam yellenirse …Cemaat…' diye.

Yani bugünlerde tek güvenceniz yellenen imam. Fakat unutma ki yellenen imam da bir fani.

Lanetleyerek seni bir kenara bırakıyorum

***

Evet sayın Okurlar!

Bu soytarı hakkında günlerdir yazıldı, çizildi, görsel medyada da ziledik. Hemen herkes fikrini beyan etti. Peki, bizler yaptığımız hareketlerde doğru muyuz?

Bu soytarıyı eleştirirken kendimize bir öz eleştiri yapabiliyor muyuz?

Kim bilir benim farkında olmadığım ne yanlışlarım vardır. Uyarırlarsa da kızarız 'Beni yanlış anladınız, ben öyle demek istememiştim' diye.

İki senedir aynı mekana gidiyorum. İş çıkışı bir aşina sima ile iki laf edebilmek, birazcık yorgunluk gidermek için.

Orada okuduğum yerel ve ulusal 6 gazete haricinde bir Sözcü bir de Güneş Gazetesi alırım.

Sözcü Gazetesi'nin haber ve yorumlarından faydalanırım. Yandaş gazete olan Güneş'in ise at yarışları bülteninden faydalanırım. Bu gazete 75 krş. bir bülten alırsanız 2 lira.

Vediğim 75 kuruşa bile acırım ama alıyorum işte.

Bir haber yaparlar 'Asgari ücrette vergi dilimi artıyor, maaşlarda 70 TL indirim olabilir' diye.

Ertesi gün Başbakan veya Maliye Bakanının açıklaması 'Asgari ücrette bir kesinti olmayacak' diye

Bu gazete bunu 'Emekliye müjde, asgari ücretliye müjde' diye haber yapar.

Yani tabiri caizse eşeğini kaybettirip, buldurmak hikayesi.

Gazetenin her tarafı Cumhurbaşkanı ve iktidarı cilalama, muhalefeti karalama.

Gittiğim mekandaki aydın kesiminden bazıları palazlanmışlar;

'Bu gazeteyi bu mekana kim sokuyor atın şunu çöpe' diye

İyi de bilader sana ne benim okuduğum gazeteden.

Ben orada 5 saat gazete okuyorum. Senin oynadığın 5 saatlik okey veya anastırana karışıyor muyum?

Metrobüste şortlu kıza tekme atanı eleştirir. Sonra kalkar benim okuduğum gazeteye karışır.

Ne farkın var tekme atandan.

Bu kadar, fazla uzatmıyorum.

***

Dün bir haber vardı Sözcü'de. Anıtkabir'in bahçesine çocuk parkı koydurmuşlar.

Eleştirenler çok, fakat benim hoşuma gitti.

Sadece yeri yanlış.

O çocuk parkını olduğu gibi taşıyıp,

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin salonuna koysunlar.

Valla bence yakışır.

***

Kalın Sağlıcakla