Geçen hafta içerisinde yapılan Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısının ardından Başbakan Binali Yıldırım'ın açıkladığı kredi düzenlemesinin içeriği ve yönetmelikleri henüz yayımlanmamış olsa da zannederim hepiniz genel çerçeveyi görmüşsünüzdür; Kredi kartlarında genel taksit sınırı 9 aydan 12 aya çıkarılıyor, En düşük kredi kartı limiti 5 bin 200 TL oluyor, Elektrik-elektronik eşya ve bilgisayarda ise taksit sınırı 9 aydan 6 aya indiriliyor, Kredi kartı borçları talep halinde 72 ay vadeye kadar yayılarak yeniden yapılandırılabilecek, Tüketici kredilerinde vade limiti 36 aydan 48 aya çıkıyor, Konut kredilerinde asgari peşinat şartı yüzde 25'ten yüzde 20'ye iniyor, Konut kredisinde, alınacak konutun bedelinin yüzde 75'i kadar kredi alınabiliyordu, bu oran yüzde 80'e çıkıyor. Vatandaş adına çıkartılan ilk bakışta da ödeme kolaylığı gibi algılanacak bu kredi düzenlemeleri kimin yararına peki? gerçekten vatandaşı rahatlatacak mı? Açıkça görünen şudur ki, vatandaştan daha çok devlet için yapılan düzenlemelerdir bunlar. Ve amaçlanan yavaşlayan ekonomik büyümenin halkın borçlanarak tüketmesi ile teşvik edilmesidir. Özel sektör için açıklanan birçok teşvike rağmen özel sektör hükümetin istediği yatırım ve girişimleri yerine getiremedi, getiremiyor dolayısıyla ekonomik yavaşlama, işsizlik oranları artmaya devam ediyor. 15 Temmuzdan çok önce başlayan duraksama ve gerilemenin önüne geçilemiyor. Çare olarak da insanların gelirlerini artırmak yerine borçlarını arttırmak gibi tam bizim ülkemize uygun!! bir çözüm üretiliyor. Hükümetin iktidarda olduğu dönemin genelinde izlediği ekonomik politikalar açısından sürpriz olmayan bu yöntem vatandaşı daha da çıkmaza sürüklüyor. Yapılan hamlenin, hükümetin vatandaşı düşünmekten çok, kendi yapısal reformlarının baltalanmaması için, kendisini rahatlatmak için yapıldığı ortadadır. Zor durumda olan ödeme zorluğu çeken kredi kart borç batağında olanlar buna illa ki ilgi gösterecektir ancak unutulmaması ve dikkat edilmesi gereken nokta yapılandırmalar sonucunda ortaya çıkacak toplam maliyettir. İnsanların gelirini arttırarak borçtan kurtarmak yerine, daha uzun vadeli daha yüksek borçlanmalar getirecek bir düzenleme doğru bir hareket değildir. Kredi borçlarının yüzde 70'inin düşük gelir gruplarına ait olduğu Türkiye'de, bu düzenlemelerle devlet yurttaşa 'bir kazan dört harca' demektedir. Her geçen gün borçları artan devlet büyüklerimiz, vatandaşları da kendine benzetiyor. Gelişmiş ülkelerde devlet, vatandaşın aşırı borçlanmasının önünü kesen politikalar üretirken, biz durmak üzere olan çarkları çevirmek için tüketiciye satın al ve borçlan diyoruz. İpin ucu kaçarsa birçok eve haciz gelmesi kimseyi şaşırtmamalı. En azından biz bu bilgiler ışığında kamuya yatırım yapıp vatandaşın gelirini arttırmak niyetinde olmayan hükümetin yaptığı düzenlemelere karşı uyarımızı yapalım, 'vatandaş geleceğini ipotek altına alan harcama yapmamalı. Kredi kartının bir kredi aracı değil, ödeme aracı olduğunu unutulmamalıdır.'