Hevesli bir delikanlı, kentin en büyük ve her şeyin ama her şeyin satıldığı alışveriş merkezine pazarlamacı olmak için başvurur. Patron delikanlıya sorar:

'Daha önce hiç pazarlamacı olarak çalıştın mı?'

'Evet, köyde de pazarlama işi yapıyordum.'

Patron bu eli yüzü düzgün delikanlıya bir şans vermek ister:

'Tamam, yarın işe başlıyorsun.'

Delikanlı ertesi gün işe başlar. Günün sonunda patron çağırır ve sorar:

'Bugün kaç satış yaptın?'

'Bir!'

'Neee' Bir mi? Diğerleri 20-30 satış yaptı, sen nasıl bir satışta kalırsın? Ne kadarlık satıştı bu?'

'320.334 dolarlık!'

Patron şaşırır ve sorar:

'Nasıl becerdin bunu?'

Delikanlı sakin anlatır:

'Adama önce küçük, sonra orta boy, sonra da büyük boy üç olta sattım. Nerede balık tutacağını sordum. Kıyıda yeterince balık olmadığını, bir tekneye ihtiyacı olduğunu anlattım.

Tekne bölümüne inince, ileride tekneyi elinden zor çıkaracağına ikna edip çift motorlu, yelkenli bir yat sattım.

Arabasının modelini sordum. Eski arabayla bunu çekemeyeceğini söyleyip son model 4x4 bir jeep sattım.'

Zevkten dört köşe olup kendinden geçen patron:

'Ne diyorsun? Tüm bunları bir olta almaya gelen adama mı sattın?' diye sorar.

Delikanlı cevaplar:

'Yoooo! Aslında karısı için bir ped istemişti. Ben de ona, hafta sonunun mahvolduğunu, en iyisinin balığa gitmek olduğunu söyledim.'

***

Bugünlere nerelerden geldik?

Büyük bir ekonomik kriz yaşanmış, toplum 'umut arayışı'ına girmişti.

Cilalanmış bir parti sunuldu önce,

Bir de konforlu hapis hayatını bitirmiş, mağdur (!) bir lider…!

İnsan hakları, eşitlik, adalet, cuntayla hesaplaşma, özgürlük…

Refah, güçlü ülke, Ortadoğu'nun ve İslam aleminin liderliği…

Hoşa gidecek tüm ürünler sunuldu bizlere.

Büyük kısmımız inandık!

***

Adım adım, ikna edilen (!) insan sayısı arttırıldı.

Toplumda yaratılan gerginlikler, bilinçaltlarında var olan 'sen' ile 'ben' çelişkisi, bir pazarlama ustalığıyla lehlerine çevrildi; bozulan fabrika ayarlarına (!) rağmen günden güne destek arttı.

'Yetmez ama evetçiler'in de takıldığı küçük oltayla yeni aşamaya geçildi. Cumhurbaşkanını halk seçti. Sonrasında başkanlık mırıltıları başladı.

Başlangıçta % 25-30 kabul gören, genelde soğuk bakılan sistem için siyasi pazarlamacılar devreye girdi.

Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız 'dokunulmazlıklarla ilgili anayasa değişikliği' ve 'AKP kongresi' süreçlerinde ana akım medya üzerinden, toplum 'psikolojik kuşatma'ya alındı. Seçilmiş sunucu ve uzman olduğu iddia edilen seçilmiş konuklar, başkanlık sistemine ne kadar da ihtiyacımız olduğunu anlattılar günlerce.

Yeni başbakan da, muhtemel başkanın mesajını hazır olda dinlerken, söz aldı kongreden. Hükümet, sadece bu amaca yöneldiğini deklere ediyor zaten.

Başkanlık sisteminin propagandistleri/pazarlamacıları yoğun bir çabayla sistem değişikliğine olan desteği arttırma uğraşındalar.

Yakında toplumun önüne; 'başkanlık', olmadı 'yarı başkanlık', o da olmadı 'partili cumhurbaşkanı' diye şirinleştirilen sistemi oylamak için sandık konacağa benziyor.

Bu işe baş koyan ana medyanın/basının yüzü pazarlamacılarla dolacak önümüzdeki günlerde.

Anlattılar, anlatıyorlar, anlatacaklar…

***

İnsan hakları, adalet, özgürlük, demokrasiydi ihtiyacımız.

Balığa gitmemizi kim söyledi?

Her şey küçücük bir oltayla başladı.

'Oltaya geldik!'