'Yolsuzluğun bir şekli olan kayırmacılık anlayışı, hukuki olarak kabul edilmemesine rağmen, ülkemizde de yönetimi bozmaktadır. Bu uygulama günümüzde de sürdürülmekte, zaman zaman kadrolaşma yapıldığından bahisle eleştirmekle birlikte, iktidarı ele geçiren bütün kesimler, siyasal ya da diğer nedenlerle kayırmacılık yapmaya devam etmektedir. Çok daha önemli bir olumsuz sonuç, yönetilenlerin de bu durumu olağan kabul etmeye başlamasıdır. Onlarda birlikte çalıştıkları siyasal partinin, ya da yakınlarının yönetimi ele geçirmesini kendi çıkarlarını kamu yararının önüne koyarak gerçekleştirmeyi doğal hakları saymaktadır.
DEVLETLER YIKILIYOR
Yönetim yapımızı etkileyen kurulup yıkılmış Türk Devletlerinde ve ülkemizde atama ve göreve almalarda, kayırmacılık uygulamaları görülmektedir. Yöneticilerin kayırmacılık ilkeleri doğrultusunda belirlenmeye başlandığı her dönemde yönetimde bozulmalar, ardından da devletlerin yıkılmasına varan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Oysa aynı ülkelerde yöneticilerin hak edenler arasından atandığı dönemlerde gelişme ve büyümelerin yaşandığı, halkın daha uygun koşullarda yaşamasının sağlandığı görülmektedir. Bu sonuçlara rağmen, tarihte ve günümüzde yönetim sistemimizde olması gereken yeterlik uygulaması yerine kayırmacılığın uygulanmaya devam edildiği ve bunun sonucu olarak da, yönetimin bozulmaya ve güvenilmez hale gelmeye başladığı anlaşılmaktadır. Bir liderin arkasından gitme şeklinde geleneksel ve toplumsal alışkanlığı olan ülkemizde iyi yönetimin sağlanmasında önemli bir etken olacağı açıktır. Türkiye Cumhuriyeti tarihe geçen diğer 16 Türk Devletinin içinde en genç olanlarındandır. Atalarımızın yaşamları pahasına kurup bizlere emanet ettikleri Cumhuriyetin ilelebet var olması; yöneticilerin yetiştirilmesi ve bu atamaların bu yöneticiler arasından yapılması konusunda atılacak adımlara bağlı olacaktır'

LİYAKAT ÇÖPE ATILDI
Yukarıdaki bu satırlar Aydın iline tayini çıkan Eskişehir Vali Yardımcısı Ömer Faruk Günay'a ait. Günay Türk İdareciler Derneği'nin mesleki ve kültürel yayın organı olan 'İdarecinin Sesi Dergisi'nin Ağustos-Eylül 2014 sayısında ülkeyi yöneten siyasileri ve üst düzey bürokratları uyaran bu nefis makaleyi kaleme almıştı. Günay yazdığı makalede, yolsuzluğun bir şekli olan kayırmacılık anlayışının ülkede yönetimi bozduğunu söylüyor. Ne yazık ki ülkeyi yönetenler Günay'ın bu uyarılarını hiç dikkate almadı. Devletteki yönetici atamalarında 'Liyakat', 'Sınav kazanma', 'Başarı' gibi değerler çöpe atılırken, yandaş sendikaya üye olma, akraba ilişkileri ve cemaat mensubu olma gibi değerler ölçüt yapıldı.

ESKİŞEHİR'DE ÇOK
DOST BİRİKTİRDİ
15 Temmuz'daki hain darbe kalkışması sonrasında bile bu konuda ders alınmadı. Yönetici atamalarındaki kayırmacılık hala sürüyor. Bundan dolayı devlet kurumlarında yönetimler bozularak, güvenilmez hale geliyor. Ömer Faruk Günay Vali Yardımcısı olarak Eskişehir'e iz bıraktı. Eskişehir ile uyuşan dünya görüşü, dürüstlüğü, devlet adamlığı ve sanatı seven kişiliğiyle kentimizde çok dost biriktirdi. Hep halkın içindeydi, içimizden biriydi. Kendisi bence Vali olmayı sonuna kadar hak eden bir isim. Ancak Günay gibi devlette 'kayırmacılığa, torpile, yandaşlığa, haksızlığa' göz yummayacak kişinin bir kente Vali yapılması, bunlardan beslenenlerin hiç hoşuna gitmez. Günay'a Aydın'daki yeni görevinde başarılar diliyorum. Umarım ileriki yıllarda Eskişehir'de tekrar görev alır. Biz Eskişehirliler olarak 'Güzel insan' Ömer Faruk Günay'ı unutmayacağız…


//////////


SON CÜMLESİNDE 'BİZİM BAŞIMIZA
NE GELECEK BİLMİYORUM' DEMİŞTİ

Ali Kırca'nın 19 Haziran'da 1999'da sunduğu Siyaset Meydanı'nda ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan, FETÖ yapılanmasının nasıl çocukluktan bu yana devlet kadrolarına, eğitime, askeri kadrolara sızdığını ve kimliklerini nasıl gizlediklerini anlatmıştı.
SUİKASTE
KURBAN GİTTİ
Programda terör örgütü elebaşısı Fethullah Gülen'in yaptığı bir konuşmada yayınlanmıştı. Terör örgütü elebaşısı konuşmasında şunları söylemişti; 'Arkadaşlarımızın mevcudiyeti İslami geleceğimiz adına bu işin garantisidir. Bu açıdan Adliye, Mülkiye veya başka bir hayati müessesede, bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. İstikbalde yürümek için sistemin püf noktalarını keşfedin. (..) Fuzuli kahramanlık yerine ele geçirmeyi tercih edelim. Bu nedenle Mülkiye ve Adliye'de çalışan arkadaşlarımız için bu çok önemlidir.' Saylan bu programdaki son cümlesinde; 'Bu konuşmadan sonra bizim başımıza ne gelecek bilmiyorum' demişti. Bu programa Türkan Saylan'ın yanı sıra Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu, Emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer'de katılmıştı. Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002'de fail-i meçhul bir suikaste kurban gitmişti. Öldürüldüğü için tamamlayamadığı Köstebek isimli araştırma kitabında Gülen hareketinin örgütlenmesini yazdı. Kitap, vefatından sonra bitirilememiş haliyle yayınlandı. İşte o programda söyledikleri Köstebek kitabının önsözü oldu.

ERGENEKON
KUMPASI
Kemal Yavuz ve Gülsevin Yaşer Ergenekon kumpası mağduru oldular. Programı sunan Ali Kırca kaset mağduru oldu. Ergenekon kumpası kurbanı olan Prof. Dr. Türkan Saylan, hastalığı ağırlaşmışken, gün doğmadan yapılan ev baskınından 35 gün sonra (18 Mayıs 2009) hayatını kaybetti. Son sözleri, 'Ben bütün randevuları tamamladım. Bana düşen bütün görevleri yerine getirdim, ölüme hazırım' olmuştu. Yaptığı projelerde fakir kız çocuklarının çocuk yaşta gelin olmalarını önleyen, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu olan Türkan Saylan'ın dün doğum günüydü. 13 Aralık 1935 doğumlu olan Saylan'ı 81'nci doğum gününde saygıyla anıyorum. FETÖ tarafından Saylan'a o örgütü deşifre ettiği için bedel ödetilirken Fethullah Gülen'i 'O bir Bilge bir kişidir' diye savunanlar yapılan bu zulmü büyük bir zevkle izliyorlardı. Birileri tarafından aldatılmayı alışkanlık haline getirenlerin bugün Saylan'dan bir özür dileme borçları yok mu?





ONLARIN ZAMANINDA SİYASETTE ZARAFET VARDI
Aydın ilinde Adalet Partisi ve DYP dönemlerinde deve dişi gibi iki isim hep öne çıkıyordu. Bu isimler İsmet Sezgin ve Nahit Menteşe idi.
'SİZ NE ZAMAN ÖLCENİZ?'
Önseçimlerde veya Genel Merkez atamasında Aydın'da hiçbir partili bu ikiliyi geçemiyordu. Her ikisi de kurulan her hükümette Bakan oluyorlardı. Bir önseçimde Sezgin birinci oluyor, Menteşe ikinci geliyordu. Başka bir seçimde ise Menteşe bir oluyor, Sezgin ikinci geliyordu. Aydın'da milletvekili olmak isteyen gençlerin önü bu iki isim yüzünden hep kapalıydı! Eski Bakanlardan Rifat Serdaroğlu Aydın'da yaşadığı bir anektodu kendi sosyal paylaşım sitesinden paylaştı. Serdaroğlu'nun anlatımıyla anektod şöyle gerçekleşmiş; 'Doğruyol Partisi Aydın İl Kongresini yapıyoruz!. Kürsüye, Umurlu Belediye Başkanı Evrenos Vardar çıktı ve Aydın şivesiyle; 'Abiler, kısa konuşçem. Sizlere bi soru sorcem! Ben doğdum, gözümü açtım İsmet Abi ve Nahit Abiyi gördüm! Ben Belediye Başkanı oldum, yine İsmet Abi ve Nahit Abi var. Anlaşıldı sizler ölmeden biz milletvekili olamecez! Sorum şu; Abiler, kusura bakmayın ama, siz ne zaman ölceniz?' Başta İsmet Bey ve Nahit Bey olmak üzere tüm salon kahkaha ile güldü…
SİYASETİN İSMET ABİSİYDİ
Yüzlerine karşı yapılan eleştirileri anlayışla kabul eden, hizmeti ilke edinmiş beyefendilerdi onlar.' İsmet Sezgin ile yıllar önce röportaj yapmıştım. Gerçekten bilgili, dürüst, vatansever ve aydın bir insandı. Merhum Süleyman Demirel gibi siyaseten kendilerine yapılan eleştirilere kızmazdı. Zaten onların politika yaptığı yıllarda siyasette zarafet vardı. Yapılan açıklamalarda, mitinglerde siyasi rakiplerine hakaret etmezlerdi. Türk siyasetinde 'İsmet Abi' olarak büyük saygı duyulan Sezgin 7 Aralık'ta vefat etti. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanı Cennet olsun. Türk Siyaset dünyasını bir döneme damga vurmuş, dürüstlüğüyle herkese örnek olmuş İsmet Abi'lerini unutmayacak…

foto şaka

CHP Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel: Sinan Bey, senin yaptığın etkinliğe neden Başkan Ahmet Ataç katılmıyor.
CHP İl Başkanı Sinan Özkar: O'nu bana değil, her Salı Ankara'ya birlikte gittiği Utku Bey'e sorun.
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer: Sinan Bey, kongreden sonra Odunpazarı İl Başkanlığını bırakıp; Tepebaşı'nı kucakladı da ben mi ona engel oldum?