Öğretmenlik, bir adanmışlık mesleğidir; insanların ulaşmak için kıyasıya kapıştığı sosyo-ekonomik getirilerden vazgeçmektir. En büyük ödülü, yıllar sonra bir öğrencinin başarısı ya da anısıyla dudaklara yayılan tebessümdür. O nedenle kutsaldır ve tüm zorluğuna rağmen bu kadar sevilir bu meslek. Öğretmen bunları bilir; tüm küçük düşürmelere rağmen yılmadan, yorulmadan çalışır.
'Bu mesleği sevmek; ülkeyi sevmektir, insanı sevmektir'i ilke edinmiştir.
Ülkenin yedi bölgesinde, geleceği inşa etme adına büyük fedakarlıklarla hizmet eden öğretmen dostlarım,
'Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun.'
'Bu mesleği niye sevdin?' sorusunun cevabı olabilecek yüzlerce, binlerce anınız vardır. Müsaadenizle ben de, bir anımı paylaşayım.
***
Sabahları elleri üşüyen, yırtık çorabından çıkan ayak parmağını saklamaya çalışan, bez çantalarındaki kalemleri ve defterleri kısıtlı olan...
Dolunca defterini alıp gece özenle sildiğim, yeniden yazmasını sağladığım öğrencilerim. Birkaçı gurbetten babalarının getirdiği montları; diğerleri hırka ve kazakları, ayaklarında kara lastikleriyle…
İlk öğrencilerim...
Kızlar okula jandarma korkusuyla gelirdi. Okumanın kendilerine vereceklerinin farkında değillerdi. Tıpkı aileleri gibi...
Tatil dönüşünde ve tatile gidişte kendimi zaman tünelinden geçmiş gibi hissederdim. Bazen büyük şehrin siyasi ortamında yaşanan kavgaları, ölüm korkularını bile özlerdim. Oysa o ortamdan kaçmak için fakülteyi bırakmıştım.
Kışın; bembeyaz, kalın bir yorgan örtünüp canlılığını iyice gizleyen sessiz doğanın içinde, sadece küçük derenin çakıl taşlarından seken su sesi duyulurdu.
Derslerin giriş çıkış sürelerini sobadan tüten duman belirlerdi. Acemice onarılmış tezek sobasından yayılan koku ile duman dersliği iyice kaplayınca, çiğnenerek düzlenen bahçeye çıkılırdı.
***
Üç gündür yağan karın bir metreyi geçtiği bir gündü. Her taraf alabildiğine beyazdı.
Duvarları kar altında kalan tuvalet ve odunluğun çatısı, karın üstünde galvaniz bir çadır gibi duruyordu. Bahçenin üst tarafı duvar gibi yüksek, alt tarafı ise 7-8 metrelik bir yar; bu yarın altında tatlı şırıltılarıyla yalnız gecelerime arkadaş olan küçük dere…
Bir masa ve bir tahta sandalyeden ibaret minik odada derin düşüncelere dalmış, çığlık çığlığa oynayan çocukları izliyordum. Arkamda bir hıçkırık sesi duydum. Dönüp baktığımda ikinci sınıfın en bıcırı Güllü sessizce ağlıyor, gözyaşları yanaklarında iz bırakarak yere düşüyordu.
'Niye ağlıyorsun Güllü?' diye sordum.
'Ya sen niye ağlirsen örgetmenim..?' diye yanıtladı.
Güllü beni ağlıyor zannetmişti. İşte o zaman Güllü'ye sarılarak ağlamaya başladım. Ben duygu yoğunluğundan ağlıyordum, o ise ben ağlıyorum diye...
Böyle bir sevgi, böyle bir ilgi hangi meslekte var!
***
Uzak dağların çiçeği Güllü; cıvıl cıvıl bir ses tonu, kısacık boyu, yaşından beklenmeyen olgunluğu, özgüven dolu edasıyla bir Anadolu tatlısı...
Her gün bez çantasından çıkardığı tandır ekmeğini benimle paylaşmak isterdi. 'Yazık, yalavuz adam örgetmenim' der, yiyecek getirebilmek için ailesini adeta zorunlu tutardı. Ailesi de haz duyardı bundan, şeref kabullenirdi.
Birbirine benzeyen onlarca günlerden bir gün, yine minik odada dalgın otururken beşinci sınıflardan Meser heyecanla:
'Öğretmenim Güllü dereye uçtu?' diye bağırdı.
Biraz önce duvarsız bahçenin kıyısında oynarken izlediğim Güllü, tipinin karı tepmesiyle eğimli bir yamaç haline gelen yardan düşmüştü. Koşarak yarın başına geldim. Gözlerim Güllü'yü aradı. Yoktu. O anda hiçbir şey düşünemeden kendimi yardan aşağıya bıraktım. Eğimli kar kürtüğünü yararak dereye kadar yuvarlandım. Derenin buz gibi sularının içinde buldum kendimi.
Güllü, 3-4 metre yukarıda kar yığınına takılıp kalmış, tatlı bir şarkının nakarat kısmı gibi bana bakıp kıkırdıyordu. Islanan ve buz tutan giysilerim nedeniyle üşüyordum. Uygun bir yerden çıktım. Üstümü değiştirip dersliğe geldim. Soba başkanımız Meser, tezek yerine Kırkgöze'den gelen, ısısı yüksek meşeleri doldurmuştu sobaya. Zaman zaman kucaklayıp dereye atmayı düşündüğüm eski sobayı, o anda çok sevmiştim.
Bir hafta boyunca üşüdüm ve titredim. Güllü de bana evinden yiyecek taşıdı.
***
Güllü bir simge benim için. Güllü'nün okumasını, öğretmen olmasını hayal ederdim o zaman. Gerçekleşmesi çok zor bir hayal!
Anadolu'da kadın eşitlenince erkekle; Güllü gibi kardelenler, ülke dantelinin en güzel motiflerini oluşturacaklardır. O zaman da umutluydum, hala umutluyum!
Öğretmenin ekmeği umut..!