Bir '10 Ekim' tarihinde yazının başına oturunca:

· '10 Ekim 2015' tarihinde yaşanan kara katliamın acısı yeniden depreşmişken…

· Üstüne üstlük, kol kola verip yurdumuzun üstüne çöken terör ve savaş illetlerinin katlettiği insanlarımızın ölüm haberleri oluk gibi akarken…

· Ve bu güzel yurdu kan gölüne çevirenler, sanki sütten çıkmış ak kaşık gibi hamasi nutuklar atarlarken…

İnsan başka bir şey yazabilir mi?...

XXXXX

13 Ekim 2015 tarihli yazımdan bir alıntı:

'KESİT köşesinin 9 Ekim 2015 Cuma günkü yazısının başlığı 'Demokrasi Güçlerinin 10 Ekim Buluşması' olacaktı. Barışın, birlikteliğin, umutların güzelliklerini o yazıya dökmeye çalışmıştım.

Ama hazırladığım o yazıyı,'Hele şu miting bir yapılsın, sonuçlarıyla birlikte Salı günü yazayım…' diye düşünerek son anda değiştirdim.

Bugün o yazı taslağını okuyorum da içim yanıyor… Çünkü o yazının 'yazı' denecek yeri kalmadı… Çünkü o yazıda anlatmaya çalıştığım güzelliklerin artık Türkiye'de yeri kalmadı… Bitti o yazı...

Çünkü ' Türkiye 10 Ekim 2015 Cumartesi günü ölüme ve sözün bittiği yere uyandı…'

O gün, 'Türkiye tarihinin en büyük terör katliamının yapıldığı Kara Kanlı Cumartesi' olarak tarihin alnı şakına yazıldı…

Yani 'Türkiye'de 2015 yılının, onuncu ayının, onuncu gününün, onuncu saatinden sonra artık her şey yeniden yazılacak…'

Evet, geçen yılın '10 Ekim' günü kanlı terör 100 canımızı aldı, 500'den çok canımız yaralandı. Yani 'barış' bir kez daha katledildi bu ülkede…

Son bir yıl içinde neredeyse bin yıllık acı yaşandı bu ülkede…

Ne yazık ki elimizden ve dilimizden lanet okumaktan başka bir şey gelmiyor…

Ve Çetin ORANER'in dizeleri düşüyor aklımıza:

' Canı cehenneme rahat uyuyanın,

Kapısını örtenin, perdesini çekenin,

Yüreği yalnız kendisiyle dolanın,

Duvarları ancak çarpınca görenin.

Canı cehenneme başkasının yangınıyla

Evini ısıtıp, yemeğini pişirenin…'

10 Ekim'lerin artık olmaması için tüm yurttaşlar olarak daha duyarlı, daha azimli ve daha kararlı olmamız gerekiyor…

XXXXX

BEHİCE BORAN'A SAYGILARLA

'10 EKİM 1987' günü 77 yaşındayken yitirdiğimiz Behice BORAN'ın ölümünün üzerinden 29 yıl geçti.

Bazı yaşam öyküleri yaşadıkları dönem tarihinin tam ortasındadır. Hem etkilenir hem de etkilerler o dönemi…

Behice BORAN'ın yaşamı da bunun bir örneğidir…

Kendisinin 29. Ölüm Yıldönümü dolayısıyla 'TİP'li ve Genç Öncü'lü Arkadaşları' tarafından basına verilen anma ilanı şöyle diyor:

'Kendini 'Dünyanın ve Türkiye'nin Aydınlık Geleceğine', bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm ve barışa adayan,

Siyasetçi, bilimci, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice BORAN'ı aramızdan ayrılışının 29. yılında saygıyla, sevgiyle anıyoruz…'

Benim düşünsel yaşamımda da derin izler bırakan ve kendisine anam gibi saygı duyduğum o güzel insanı ben de saygıyla ve sevgiyle anıyorum.

Unutmayalım ki, Behice BORAN'ın 'bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm' mücadelesindeki kararlı çizgisi 'hiçbir zaman ve hiçbir biçimde şiddete ve teröre bulaşmadı…'

Günümüzde bilimin ve siyasetin yerlerde süründüğü bir ortamda Behice BORAN gibi kutup yıldızlarının ışığından çok iyi yararlanmamız gerektiğini düşünüyorum…

Ve Behice Hanım'ın 14 Aralık 1940 tarihinde yazdığı bir şiirden aldığım birkaç dizeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

' Bir gün;

Fırtına dindiğinde

Ve gökyüzü tekrar camgöbeği mavisiyken,

Biz bir tepenin üstünde oturarak

Seyredeceğiz güneşin kırmızısını,

Erimiş kurşun denizine batarken…'

Yaşadığımız dönemin tüm olumsuz koşullarına rağmen umuda doğru yol alabilmek ve 'Selam Dünyanın ve Türkiye'nin Aydınlık Geleceğine' diye haykırabilmek çok önemli…

XXXXX

ÖNDER BALOĞLU'NA 'SAĞLIKLA, SEVGİYLE, DOSTLIKLA'

Uzun süreden beri 'şekeri' ile uğraşan yağmur yürekli dostumuz Önder BALOĞLU, şimdi de 'yüreği' ile uğraşmaya başladı…

İnanıyorum ki onun yüreğindeki insan sevgisinin gücü, tüm ritim bozukluklarını düzeltecektir.

Sevgili dostuma, eşine, çocuklarına, torunlarına ve tüm sevenlerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla…