Pazar sabahı canınızı sıkacak şeyler yazmaya lüzum yok.

Şöyle ağır ağır, tatlı tatlı çalan bir plak gibi devam edelim yazıya.

Üstelik de bugün seçim günü.

'Dondurmam Gaymak' filminde, gündüz vakti sokak ortasında rakı içen birkaç kafadar vardı. Ezan okunmaya başlayınca kalkıp meyhaneye gidiyorlardı, meyhanede devam edelim diye.

Komünist Mustafa sokakta başladığı siyasete meyhanede de devam edince, masadakilerden biri;

'Arkadaş, meyhaneye geldik siyaset muhabbetini bırakalım,' diyordu.

Komünist Mustafa, ' E arkadaş siyaset yasak, bilim yasak,' diye öfkelense de biz siyaset muhabbetini bırakalım.

Seçim günü siyaset yapmak olmaz.

Hayırlısıyla herkes oyunu kullanacak bugün.

Hamdolsun biz de kullanacağız oyumuzu.

İnsan biraz aşağılık duygusuna kapılıyor 'bereketli bir aile' değiliz diye ama olsun, ülke yönetiminde az da olsa bizim de tuzumuz biberimiz olacak.

Ve böylece vatandaşlık görevimizi yerine getirmiş olacağız Allah'ın izniyle.

Sonra efendim, oy verme işlemi bitince televizyonun karşısına geçip maç izler gibi seçim sonuçlarını izleyeceğiz.

***

Beni bilirsiniz, ben zaten siyaset yapmam.

Gazetenin Yazı İşleri Müdürü Ayhan Aydıner,

'Ne yazacaksın, sanat yazıları mı?' demişti.

Sonra da, 'Siyaset de yazabilirsin,' diye eklemişti, cesaretin varsa, der gibi.

Yüzümdeki burukluğu fark edince de,

'Gel bahçede çay içelim,' demişti.

Onun bu hamlesi karşısında,

'Hadi bakalım,' demiştim kendi kendime, 'yüzündeki ifadeden içindeki derin korkuyu anlayacak kadar zeki bir Yazı İşleri Müdürüyle karşı karşıyasın. İğnelemelerini, göndermelerini, hicivlerini ne kadar gizleyebileceksin satır aralarına?'

Efendim ben son yazdığım gazeteden kovulmuştum da, onun için…

Tam olarak kovulduğum söylenemez tabi, yazılarımın yayınlanmasına son verilince gazeteye gitmedim, 'beni kovacaklar' diye.

Hani Türk filmlerinde sıkça rastlarız ya şu repliğe:

'Siz beni kovamazsınız, ben istifa ediyorum!'

Bal gibi de kovarlar.

Ömer Duru'nun dostu, koskoca Emin Çölaşan bile kovuldu.

Kovuldu da adamcağız elini kulağına atıp bağrı yanık aşıklar gibi,

'Kovulduk ey halkım unutma bizi' türküsü söyledi.

Halkın da çok umurundaydı ya.

Nasıl bir halkla karşı karşıya olduğunu bilmiyor sanki.

***

Ömer Duru deyince aklıma geldi.

Acayip bir yazı tekniği var üstadın.

Neredeyse her yazısına bir fıkrayla başlıyor.

İşin garip tarafı, bir şekilde fıkrayı yazıya bağlıyor.

Bağlayamasa da hiç sorun yok:

'Yazıyı okuyan arkadaş sordu:

'Sözü nereye getirmek istedin.'

'Hiç bir yere' dedim gülerek:

'İsteyen istediği yere çeksin.'

İşte bu kadar!

***

Üstat!... Ellerinden öpüyorum saygıyla.

Ne yapayım, Nef'i soyundan geliyorum galiba; dilim dursa elim durmuyor.