Gece soluksuz dayanıyor kapıya ve aşıklar umudu çevreliyor inadına; uzak kitapları vatan etmiş mürekkep kutuları. Boğuluyor göğün sahipsiz renkleri ve başka kentlerde yazılıyor sürgün kuşların gece notları. Ahmet Telli kendimize sürgün oluşumuzun bedelini ödemeden uyanamayan yanımıza açıyor kapısını. Büyüleyici kalemiyle Ahmet Telli'ye çok sevildiği Eskişehir'den sevgiler saygılar gönderiyorum…

1946'da Çankırı'nın Eskipazar ilçesinde doğdu. Hasanoğlan ve Pazarören öğretmen okullarında eğitim gördü. Öğretmen okulundan sonra dört yıl ilkokul öğretmenliği, daha sonra da Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitirmesinin ardından çeşitli il ve ilçelerde Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptı. 1981'de sıkıyönetimce tutuklanarak görevine son verildi. Aynı yıl, TCK'nin 141, 142 ve 146. maddelerinden yargılandı. Cigerhun'un şiirleri üstüne yazdığı bir yazısından ötürü 142. maddeden kısa bir süre hüküm giydi. Kitapçılık, yayıncılık yaptı, çeşitli yayınevlerinde yönetici ve editör olarak bulundu. 1993'te mahkeme kararıyla öğretmenliğe döndü ve emekli oldu. İlk şiiri 1961'de yayımlandı. 1972'de yayımlanan ilk yazısına Varlık Dergisi Eleştiri Ödülü ikinciliği verildi. 1980'de Hüznün İsyan Olur kitabına Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü (Metin Altıok'la birlikte); Saklı Kalan adlı kitabına da 1982 Yazko Şiir Özendirme Ödülü verildi. Özellikle 1972'den sonra, birçok edebiyat dergisinde yazıları, şiirleri yayımlandı. Türkiye Yazıları dergisi (Mart 1983, sayı: 72) şiiriyle ilgili bir özel sayı yayımladı.

1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün şairlerden. İsmet Özel'den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendi. Romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Attila İlhan'a yakın durduğu söylenebilir.

-Anısı Biz Olalım Bu Sokakların-

Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiçbir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen

Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karatma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri

Bir arkadaş evinde uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
Biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi

Belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar

Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen

******

RIMBAUD VE VERLAINE ÜZERİNE

19'uncu yüzyıl, Fransa. Dini ve ahlaki kaygıların arasında yükselen bir şiir sanatı, bir aydınlanma hareketi ve yükselen Fransız entelijansiyası. Bir yandan etik kaygıların ve dini arka planın mevcudiyeti şüphe götürmezken, bir yandan da bu mevcudiyetin sanatın önlenemez yükselişine karşı koyamayışı alenidir. Bilhassa şiir sanatında, Charles Baudelaire, Gerard de Nerval, Alphonse de Lamartine gibi şairler, Fransa'da bir şiir devrimi başlatmışlardır ve bu devrimin belki de doruk noktasında Arthur Rimbaud ve Paul Verlaine gözümüze çarpar. 19'uncu yüzyılın ikinci yarısında yaşamış iki şair, yalnızca şiire verdikleri o muazzam katkıyla değil, aralarındaki şairane ilişkiyle de insanlık hafızasında hatrı sayılır izler bırakmışlardır.

Arthur Rimbaud-Paul Verlaine 1

30 Mart 1844 senesinde, Paul Verlaine dünyaya geldi. Bundan 10 sene sonra, 20 Ekim 1854'te ise şiirin dahi çocuğu Arthur Rimbaud. İkilinin kaderi, Verlaine'in disiplinli geçen çocukluğundan sonra, sıkıcı yaşamının tam ortasında, Rimbaud'nun ise en deli, en uçarı döneminde kesişti. Bu sırada Paul Verlaine evliydi ama Rimbaud'nun karşı koyulamaz zekası ve yeteneği, onu o kadar etkilemişti ki, kendisini Rimbaud'dan uzak tutmayı başarması neredeyse imkansızdı. Nitekim Verlaine, 1972 senesinde eşinden ayrıldı ve Rimbaud ile yaşamaya başladı. İkilinin arasındaki ilişki hem oldukça ateşli, hem de oldukça kırılgan görünüyordu. Rimbaud'nun alaycı tavırları, uçarılığı ve umursamazlığı Verlaine'i kızdırsa da ondan vazgeçmek pek mümkün görünmüyordu. Ama Rimbaud 1973 senesinde Verlaine'i öylesine kızdırdı ki, Verlaine apar topar Londra'ya gitti. Rimbaud ise Verlaine'in ardından ona şu mektubu gönderdi:

'Dön, dön artık, bir tanecik dost, dön. Artık iyi ve kibar olacağıma söz veriyorum. Sana karşı soğuk davranışım inatla sürdürdüğüm bir şakaydı; ama şimdi çok pişmanım buna. Geri dönersen bu da unutulup gider. Bu şakaya inanmış olman ne acı! İki gündür durmaksızın ağlıyorum. Geri dön. Biraz olsun yüreklilik göster, benim sevgili dostum. Henüz hiçbir şey kaybedilmiş değil; yapacağın şey yalnızca ve yalnızca bir dönüş yolculuğu sadece. Burada yine yüreklilikle, sabırla yaşarız.

Yalvarıyorum sana. Hem daha fazla senin iyiliğine olacaktır bu. Geri dön, bütün eşyalarını yerli yerinde bulacaksın. Umuyorum ki tartışmamızda ciddi bir neden olmadığını sen de anlamışsındır artık şimdi. Ne korkunç bir andı o! Peki ama, gemiyi terk etmeni işaret ettiğim zaman sen neden gelmedin? Bu noktaya gelmek için mi iki sene birlikte yaşadık? Peki ama ne yapacaksın şimdi? Sen buraya gelmek istemiyorsan, ben senin bulunduğun yere geleyim mi?

Evet, haksız olan benim.

Beni unutmayacaksın, öyle değil mi?
Hayır, unutamazsın sen beni.
Ben seni hep yüreğimde taşıyorum.
Dostunu cevapsız bırakma: birlikte yaşayamayacak mıyız artık?
Biraz yürekli ol. Hemen bana yaz.
Daha uzun süre kalamayacağım burada.
Kalbinin sesinden başka şey dinleme.
Yanına geleyim mi?
Hemen bildir bana.
Tüm hayatım boyunca sana bağlı kalacağım.
Hemen cevapla beni. Burada en çok pazartesi akşamına kadar kalacağım. Üzerimde henüz bir peni bile yok; elimdeki tüm parayı postaya veremem. Kitaplarını ve müsveddelerini Vermersch'e bıraktım.
Seni bir daha göremezsem, ya denizci olacağım ya asker.'
1873.

Arthur Rimbaud-Paul Verlaine 2

Bu mektup ikilinin arasındaki buzları eritmeye yetmedi. Aralarındaki tartışma daha da alevlendi ve Paul Verlaine çok sevdiği Arthur Rimbaud'yu silahla yaraladı. Verlaine'in karısına dönme çabasına karşın Rimbaud onun aklını çelmeye çalışırken Verlaine öfkesine ve bir bakıma ise nefrete dönen sevgisine engel olamadı. Bu yaralamanın ardından Verlaine iki sene hapis cezasına çarptırıldı. Bu hadiseden sonra ise ikilinin yolları tamamen ayrılmıştı. Arthur Rimbaud, Afrika'ya giderek orada tüccarlık yapmaya başladı. Daha sonra ise kalça kanseri olan Rimbaud, önce bir bacağını, ilerleyen yıllarda ise hayatını kaybetti. Tarih 10 Kasım 1891'di. Ve şiirin dahi çocuğu Rimbaud henüz 37 yaşındaydı. Paul Verlaine ise hayatının son dönemini içkinin ve uyuşturucunun pençesinde geçirdi. Bu sırada önemli eserler vermeye de devam ediyordu. Ama onun yaşamı da uzun sürmedi. Verlaine'in hayata gözlerini yumduğu zaman, tarih 8 Ocak 1896 idi. İki şair yeryüzünden silinseler de geride bıraktıkları şiirler asla silinmeyecekti:

Dönmeli, geri gelmeli,
O sevdalar çağı.

Dayandım nasıl da
Unutamam bir daha artık,
O korkular, kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belalı susuzluk
Kabartıyor damarlarımı.

Arthur Rimbaud

******


BİR ŞAİR- RAHMİ EMEÇ

-Mülteci-

sana dönerim, yaralanır yüzümdeki mülteci hüzün
kalbime yürüyen kent ağlaması eski günlerden

sana dönerim, incinir avuçlarımda bir tutam gelincik
sesime karışan bir çift söz, belli belirsiz

sana dönerim, gençliğime ilkyazlar yürür
nasılsa, bir tomurcuk gül solar gözlerimde

sana dönerim, bu kent beni yağmurla karşılar
seviye bırakılmış bütün sözcükler kuşatılır

sana dönerim, imkansız bir aşk olursun sonunda
ben de, hep kendimi acıda kurularım