Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte 2020 yılının aralık ayı başında Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'i Bademlikteki 'başkanlık konutunda' ziyaret etmişlerdi.
Ziyaretin amacının Sanayi Odası tarafından, 'Eskişehir sanayisine yönelik yeni projeler ve sanayinin geleceği değerlendirildi' şeklinde duyurulmuştu.
Bu görüşme sonunda Yılmaz Büyükerşen, Celalettin Kesikbaş'a, anılarından oluşan 'Zamanı Durduran Saat' isimli kitabını hediye etmiş ve bir mesaj vermek istemişti.
Celalettin Bey, Yılmaz Hoca'nın kendisinin yaşanmış anılarının ve söyleşilerin yer aldığı kitabı okuyup okumadığını bilmiyorum.
Aralık ayındaki bu ziyaretin asıl amacı birkaç gün sonra ortaya çıktı.
Esasında ESO Başkanı Kesikbaş'ın bu ziyaretteki asıl amacının Eskişehir Sanayi Odası tarafından Alpu Ovası'nda yapılması gündeme getirilen, 'Raylı Sistemler İhtisas Organize Sanayi Bölgesi' olduğu kamuoyuna sızdı.
Celalettin Kesikbaş, URAYSİM'in inşasının yapılmakta olan alanın yanında 'İhtisas Organize Sanayi Bölgesi' kurulmasını istiyor, Yılmaz Büyükerşen'de, 'Büyük ovaya Organize Sanayi yapılamaz. Tarım alanın üzerine sanayi kurulması yanlış' diyerek karşı çıkıyordu.
* * *
Yukarıda da belirttiğim gibi Celalettin Kesikbaş, ısrarla Alpu'ya, ihtisas organize sanayi kurulmasını istiyordu.
Bu ziyarette Büyükerşen'e ne düşündüğü sorulmuş.
Yılmaz Hoca'nın yanıtı ise şöyle olmuştu:
'Belediyelerimiz ve Eskişehir kamuoyunun Alpu Ovası'na Termik Santrale karşı çıkarak, davalık olduğumuz ve haklı çıktığımız bir konuda, şehirlerin çok çeşitli sanayi bölgeleriyle kuşatılmasını akıl karı değil. Birinci derece Tarım Sit Alanı ilan edilen verimli bir toprağın bütün kirleticilere açık sanayi kuruluşlarına tahsisini doğru bulmuyorum. Bir ilin planlanması, ekonominin içinde bulunduğu o günkü durumun şartlarına göre olur. Mevcut Organize Sanayi Bölgesi'nde daha pek çok fabrika yeri varken, ikinci bölgeye ne için ihtiyaç duyuyorlar sorum da cevapsız kaldı'.
Ziyaretin sonunda Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Celalettin Kesikbaş'a, kendisinin yazdığı, 'Geçmişte yapılan muhtelif röportajları içeren ve hayatıma ait bir biyografik kitap' dediği 'Zamanı Durduran Saat' kitabını hediye etmişti.
* * *
Bu ziyaretten sonra kamuoyunda 'ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş ile Yılmaz Büyükerşen'in arasında çok kalın bir buzdağı oluştu' yorumları yapılmaya başlanmış ve ikilinin tekrar bir araya gelmelerinin zor olacağı iddia edilmişti.
Oysaki birisi Eskişehir'e yön veren Büyükşehir Belediye Başkanı diğeri de Eskişehir Sanayisinin gelişmesi, büyümesi, şehir ekonomisine katma değer sağlanması için uğraş veren önemli bir isimdi.
Zaman zaman bir araya gelip fikir alışverişinde bulunmalarından doğal ne olabilirdi ki?
Her iki isim de babalarının mirasını paylaşmak için pazarlık yapmıyorlardı.
Sonuçta Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, iki gün önce Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'i, belediyedeki makam odasında ziyaret etmiş.
Büyükerşen, nazik ziyareti için Kesikbaş'a teşekkür ederek, 'Eskişehir, Türk ve dünya sanayisinde önemli bir noktaya hızla ilerliyor. Bu kapsamda yapılan çalışmaları yakından takip ediyorum. İçinde bulunduğumuz pandemi dönemini sanayicilerimizin en az hasarla atlatmasını diliyorum' demişti.
Kesikbaş ise, 'Yaşamakta olduğumuz pandemi sürecinde ülkemizin bir numaralı mücadelesi, ihracat yaparak gelişmek olmalı. Bu konuda belediyelerimizle iş birliği yaparak uyumlu bir şekilde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Başarılı şehircilik uygulamaları ile Eskişehir başta turizm olmak üzere kentin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunuyor. Biz sanayiciler de üretim çalışmalarımızı sürdürerek ve vatandaşlara yeni iş istihdamı sağlayarak Eskişehir ekonomisine destek oluyoruz' ifadelerini kullanmıştı.
* * *
Bu ziyaret şunu gösteriyor.
Her ne kadar aralık ayının başında yapılan ziyaretten sonra ikili arasına 'buzdağı örüldü' yorumlanmış olsa da geçen zaman içerisinde erimiş olduğunu.
Bu olumlu gelişmeden şunu düşünebiliriz:
'Şehri yönetenler ile şehrin sanayisine, ticaretine yön verenler ile vali, milletvekilleri ve diğer STK'lar sık sık bir araya gelerek görüş alışverişi yapabilirler ise, şehrin sorunlarının çözümü konusunda daha hızlı adımlar atılabilir.'
* * *
KEŞKE O İMAM'I DA KINAYABİLSEYDİNİZ
Tepebaşı Belediyesi meclis toplantısında CHP'li üye Hasan Hüseyin Bolat'ın sarf ettiği söz meclisin karışmasına neden oldu.
Ayasofya Camisi'nde Mustafa Kemal Atatürk'e 'zalim ve kafir' dediği iddiasıyla imam Mustafa Demirkan'a Türkiye'nin 81 ilinden büyük tepki yağdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da katıldığı Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi kapsamında hafızlık icazeti verilmiş çocuklar için düzenlenen törende Üsküdar Yıldırım Beyazıt Camii eski imam hatibi Mustafa Demirkan'ın yaptığı konuşmasında Atatürk'e hakaret ettiği iddia edildi.
Eski İmam Hatip ne demişti gelin bir hatırlayalım:
'Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze haline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kafir kim olabilir... Yarabbi bir daha bu zihniyetin bir daha bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma...'
* * *
İmam Hatip'in o sözlerini kınamak için CHP Meclis Üyesi Turgut Doğandor söz alıp konuşma yapmak üzereyken AK Partili Meclis Üyeleri, 'Belediye meclis toplantılarında ülke gündemiyle ilgili konuşma yapılamaz. Bu konu Tepebaşı Belediyesini ilgilendirmez' gerekçesiyle sözünü kesmek istediler.
Turgut Doğandor, konuşmasını sürdürmek istemesi üzerine bu kez AK Partili meclis üyeleri ayağa kalkıp seslerini yükselterek konuşmasını engelleyerek meclisi terk ettiler.
Bunun üzerine CHP'li meclis üyesi Hasan Hüseyin Bolat, burada tekrar etmeyeceğim bir söz ifade etmiş.
Bolat'ın bu sözü meclisin ikinci kez hareketlenmesine neden olmuş.
* * *
Bu gelişmelerin yaşandığının üzerinden iki gün geçtikten sonra CHP'li bir meclis üyesi ile Köprübaşında karşılaştık.
Hasan Hüseyin Bolat'ın sarf ettiği söze neden tepki göstermediklerini sordum.
'AK Partili meclis üyeleri salonu terk ettikten sonra kendisi ile görüştük. Sarf ettiği sözü AK Partili meclis üyeleri için değil Atatürk'e hakaret eden imam hatip için kullandığını söyledi'.
Siyasetçiler ağızlarından çıkacak sözü iki kez düşündükten sonra sarf etmeliler.
Çünkü yanlış bir ifadenin telafisi çok çok zor oluyor, bazen de olmuyor.
Hasan Hüseyin Bolat'ı sendika başkanlığı dönemlerden beri tanırım.
Kimseyi kırmaz, incitmez, her görüşe de saygı duyan birisi.
Eski imamın hakaret ettiği iddia edilen kişi, Türkiye Cumhuriyeti'nin misakı milli sınırları içerisinde elimizi kolumuzu sallayarak rahatça gezebiliyorsak bunu ona borçlu olduğumuz Mustafa Kemal Atatürk olunca herhalde kendisine hakim olamamış.
* * *
Hasan Hüseyin Bolat, sarf ettiği sözü imam hatip için söylediğini söylemiş.
AK Partili meclis üyeleri de kendilerine sarf edilmiş olarak algılamış olabilirler.
İyi de Atatürk'e hakaret ettiği gerekçesiyle söz alıp İmam Hatip'i kınamak isteyen Turgut Doğandor'a AK Partili meclis üyeleri neden tepki gösterdiler?
Bugüne kadar Büyükşehir, Odunpazarı ve Tepebaşı Belediye Meclis toplantılarında konuşmacılar sadece şehrin sorunları değil, zaman zaman ülke genelinde yaşanan sorunları da dile getirdiler.
Söz konusu Atatürk'e hakaret ettiği iddia edilen imam hatip olunca mı konuşulmaz?
Ben AK Partili meclis üyelerinin yerinde olsam, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e sarf ettiği iddia edilen o hoş olmayan sözlerinden dolayı kınardım.
Veya meclis üyesi Turgut Doğandor'un konuşmasını sabırla dinler, 'imam hatip o sözlerle Atatürk'e hakaret etmedi. Hangi pencereden baktığınız önemli. Biz kendi penceremizden baktığımızda o sözleri hakaret olarak algılamadık' diyebilirlerdi.
* * *
ESKİ'DEN ÖĞRENCİLERE SAYGI
6 Haziran Pazar günü Liselere Geçiş Sınavı (LGS) yapılacak.
Aylardır hazırlanan binlerce öğrenci bu sınavda ter dökecek.
Sınava girecek öğrencilerin her biri de 'daha iyi bir okul kazanmak' için sınav kağıtlarındaki soruları en az hata ile cevaplayabilmek için ter dökecekler…
Bunun içinde dikkatlerinin dağılmaması ve sınava odaklanmaları için sessiz bir ortam gerekir.
* * *
LGS'ye girecek öğrencilere başarılar dileyen ESKİ Genel Müdürlüğü anlamlı bir karar almış.
'Kalabak Su satışı yapan sakalar, mahallelerde su dağıtımını anonsuz, sessiz bir şekilde gerçekleştirecekler.'
Bu konuda hassasiyet gösteren başta ESKİ Genel Müdürü Oğuzhan Özen ile yönetimini kutluyorum.
* * *
DÜNYADA BİR SİNEMA GİBİ
1921 yılının bahardan kalma bir günüydü. Bediüzzaman, talebelerinden Molla Süleyman'la birlikte, Ayasofya'da cemaatle namaz kılmış, yakında bir çayhaneye oturmuşlardı.
Zamanın meşhur birkaç alimi de orada, ilmi bir konu üzerinde tartışıyorlardı. Bediüzzaman'ın gelmesiyle hepsinin yüzü aydınlandı. Onun ilmine ve muhakeme gücüne güvenirlerdi. Soruyu Bediüzzaman'a da sordular.
Cevaplamak onun için zor olmadı, kısa bir izahla meseleyi bir anda çözüverdi. Herkes memnun ve müteşekkir olmuştu. Bir çay da ona ısmarlamak istediler. Kabul etti.
Çayını içtikten sonra, müsaade isteyip kalktı. Süleyman'a da, 'Gidelim' anlamında bir işaret yaptı. Dışarı çıktılar.
Zaman zaman sinemaya gitmek adetiydi.
Süleyman'a:
- 'Süleyman, haydi sinemaya gidelim' dedi.
Süleyman 'Olur' dedi, ama şaşırmadan da edemedi. 'Sinema mı?' Diye içinden geçirdi. Üstat bunu nasıl derdi?
Bediüzzaman, Süleyman'ın içinden geçenleri okudu sanki:
-'Ben sinemaya başkalarının gittiği gibi gitmem. Ben ibret için, ders çıkarmak için sinemaya giderim' dedi.
O zamanki filmler sessizdi ve hareketli filmler değildi. Yerli film de henüz yoktu.
Beraberce Alemdar Sinemasına gittiler. Birinci mevkiden iki bilet aldı.
Her zaman iyi ve güzel yeri tercih ederdi.
Bir süre filmi seyrettikten sonra arkasında oturan Molla Süleyman'a dönerek:
-'Süleyman, ne anladın bu filmden?' dedi.
Süleyman'ın cevabı kısa oldu:
- 'Hiiiç!'
Bediüzzaman:
- 'İşte dünya da böyledir. Kendisi sabit olmadığı gibi, içindekiler de öyledir. Fanidir, durmuyor, gidiyor. Onun için dünyaya güvenme, bu film kadar kısadır. Sinema perdeleri gibi akıp gidiyor, göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor.'
(alıntı)
* * *