Sevmek mi? Sevilmek mi? En çok hangisini tercih ediyoruz? Ya da hangisi daha önemlidir?

Kişiye göre bunun cevabı değişiklik gösterse de yaşantımız içinde var olan ya da günlük hayatta ilişki içinde olduğumuz insanlara karşı olumlu ve olumsuz duygular besliyoruz. Çevremizdeki kişilerden ya da varlıklardan kimisi bize çok sevimli, sevecen, sempatik, güzel hoş yani sevmeye değer gelirken kimisi de somut pek de neden yokken antipatik, itici ve sevimsiz gelir…

“Bazı insanları sebepsiz seversin, bazılarına da bin sebep arar, yine sevemezsin” demiş  Neyzen Tevfik…

Sevmek için her zaman bir neden gösteremesek de sevginin sürekliliği için nedenlere gereksinim vardır J

***

Sevmek belki de kapsamı en geniş kelimelerden biridir. Kişiye, zamana, varlığa, nesneye, sürece ve daha pek çok alana göre anlamı değişen bir kelimedir. Çok yüceltilir bu duygu, çok önemsenir. Yaşam içinde çok gerekli görülür ki psikoloji, sosyoloji, felsefe ve özellikle de edebiyatın en çok kullandığı, anlamlandırmaya çalıştığı bir kavramdır sevmek duygusu. İlk felsefecilerden bu yana üzerine çok düşünülmüş, çok yazılıp çizilmiştir.

**

Kavram olarak sevmek kelimesini her yerde kullansak da her varlığın içinizdeki hissiyatı aynı değildir. Çocuğumuza, annemize, eşimize duyduğumuz sevgi, evdeki çiçeğe, gökteki yıldızlara, ağaca, Ayşe’ye Ali’ ye, halaya, dayıya, kuşa, ota-böceğe duyulduğumuz hisler bir değildir ama biz aynı kelimeyi kullanırız. Sevginin içimizdeki duygusu varlığa göre şekillenen bir şeydir. Yani içimizdeki katmanı ve kapladığı yer farklı farklıdır ama biz hepsini sevgi kelimesiyle aktarırız. Yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz derken, bu hissin her varlıktaki karşılığı farklıdır. Tüm varlıkların içimizdeki yansıması ve enerjisi aynı olmadığı gibi dışa yansıyan hali de aynı değildir. Sevgimizi görünür kılmak isteriz.

**

Sosyal medyada sık sık denk geldiğim Ulus Baker ‘in bir cümlesi bu yazıya ilham oldu aslında…

“Sevmek mi sevilmek mi daha iyidir? Yegâne bir yanıt vardır- sevmek daha iyidir, çünkü seven kişi ‘aktif’tir ve sevilmek daima bir başkasının lütfudur” diyor Ulus Baker…

 Bu durum biraz düşündürücü geldi bana… Baker,  duyguların sosyolojik boyutuyla Spinoza temelli ele alsa da sevgiyi, psikolojik boyutta sevilmek sevmekten daha iyileştiricidir gibi geliyor. Ulus Baker -kendim için okuması biraz güç olsa da- ilgili kitaplarında sevgiyi aktif bir eylem olarak görürken sevilmeyi pasifize eder. Sevgi bir insanın bir kişi, durum ya da nesneye karşı ilgi ve bağlılık duygusu olarak tanımlansa da durağan ya da stabil bir duygu değildir asla. Değişir, gelişir, büyür, ya da azalır veya söner. Bu durumda sevgiyi var kılan aslında sevdiğimiz varlık her ne ise ondan aldığımız pozitif duygudur. Yani sevgiyi aktive eden etken şey, sevilen varlığın kendisidir. Ve sürdüren, büyüten ya da söndüren de yine sevilen varlığın aktifliğidir.

Ulus Baker bunu başka bir paragrafta şöyle doğrular:

“…..duygularımız ve tutkularımız üzerinde asla irade sahibi değiliz, yani isteyerek sevip isteyerek nefret edemeyiz ama biliriz ki nefret bizim acımızdır. Ve bu nefretin nedenini kavrarsak nefret duygusu otomatik kaybolur.. Sevgi ise dış bir neden dolayısıyla yaşadığımız sevinçtir. O halde nefrete bağladığımız imajları pekala varoluş gücümüzü yükselten sevgiye bağlama şansımız vardır.”….

Yani dış nedene bağlı ve aslında bizim irademiz dışında gerçekleşen eylemsel bir duygudur diyor Baker…

 Bu durumda sevilen varlığı pasif ve durağan olarak göremeyiz.  Sevginin aktifliği sevilen varlığın kendisidir. Sevmeyi aktive eden içsel bir şeylerin yanında dışsal bir uyaran mutlaka vardır ki size iyi gelen bir tarafı olsun. Bu canlı cansız tüm varlıklara duyulan sevgi için geçerlidir. Örneğin, “kedileri çok seviyorum” dediğinizde kedilerden size geçen, sevimli sıcak sempatik bir şeyler vardır. O iyi gelen bi şeyler bizim sevgi duygumuzu aktive eder.

Biz içsel olarak nedensiz sevmiyoruz aslında ve o içsel duyguyu aktive eden sevilen varlıktır. İnsanlar içinde bu böyledir. “Ben Ayşe”yi seviyorsam Ayşe’den bana geçen, bana iyi gelen bir şeyler vardır ki o nedenle Ayşe’yi seviyorumdur. Ayşe’nin  bana karşı hissettiği pozitif bir duygu yoksa, karşılığı yoksa yani veya nötr ise bunu hissettiğim andan itibaren benim sevgimin şemali değişir.  Ayşe’nin bana karşı sevgisinin miktarından emin olamasam da aramda pozitif yönde bir duydu varsa o sevginin varlığından söz edebilirim. Yani sevginin etken bir karşılığı varsa sürekliliği mümkündür. Saksıya ektiğimiz çiçekten, besleyip büyüttüğümüz evcil bir hayvandan bile etken bir karşılık bekleriz.  Karşılıksız sevgi gerçekçi bir duygu değildir. Sevgide alma verme dengesi vardır. Sevdiğin kadar sevilmeyebilirsin belki de ama yeterli sevgiyi hissetmediğin bir durumda sevginin sürdürülebilirliği yoktur. Yani sevgi duygusu denge gerektirir. (Dişil varlıkların yavrularına duydukları şartsız koşulsuz duygu hariç, her şeye rağmen sevgi pek gerçekçi değildir).

Sevmek mi sevilmek mi önemlidir sorusuna dönersek;

İkisi de eşit eşit derecede önemlidir. Çünkü başlangıçta duyulan pozitif his, etken bir karşılığı yoksa söner. Yani sevmek ya da sevilmek biri diğerinden üstün değildir ya da sadece sevmek aktif değil, sevilmekte en az sevmek kadar aktive eden bir duygu barındırır…

**

Diğer taraftan sevilmek iyileştirir. Seviliyor olmak güç verir,  aidiyet duygusu katar, dinginleştirir. Sizi seven insanların sevgisinden eminseniz bu sizi ehlileştirir, sorumluluk sahibi yapar.  Birinin sevgisinden çok eminseniz bu sizi ona karşı davranış ve duygu boyutunda kendinize çeki düzen vermenizi sağlar.

Tersi bir durumda, sizi sevmediğini düşündüğünüz kişi ya da sevilmediğiniz bir ortamda yani sevgisizliği hissettiğiniz bir yer sizi uzaklaştırır, yalnızlaştırır, kırılmış hissettirir, aidiyet duygunuzu zayıflatır, agresifleştirir hatta dengesizleştirir…

Ayrıca psikolojik açıdan seviyor ve seviliyor olmak sağlamlıktır ve sevmenin- sevilmenin ciddi iyileştirici etkisi yüzlerce defa kanıtlanmıştır…

Ve son olarak,

 Mevlana sevgi aşamalarını anlatırken sevgiyi dört basamağa koyar.

Ona göre her bir basamakta sevgi algısı değişir, hamlıktan pişmeye, yanmaya gitmek gibi…

Birinci seviyede sevilmek için seversin.

İkinci seviyede seversin ama sevilmeyi de beklersin.

Üçüncü seviyede seversin, ama sevdiğin de bilinsin, takdir görsün istersin,

Ve dördüncü seviyede seversin gerisi boştur, sadece seversin, sevgi olma haine geçersin…

Özetle severiz, sevdiğimizde bilinsin isteriz ve karşılık görmeyi bekleriz. Sevmek ve sevilmek varoluşumuzun kaynağıdır. Ve sevginin görünür ve hissedilir hali çok önemlidir.

Sevdiğiniz kadar sevilmeniz dileğiyle….