“Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke'ye, Eşek evliya mı olur taş çekmekle tekkeye” demiş atalarımız...

Liyakat vurgusu yapıyoruz her mevzuda, başımıza gelen her olayda, her felakette, gördüğümüz her yüksek statüde ya da herhangi bir işe yerleştirme konusunda bile…

Hayatımızın içine girmiş bir kavram olarak fazlasıyla serzeniş var toplumun her kesiminde…

Liyakat bir insan kaynağı yönetim ilkesidir kesinlikle…Öncelikle bir ilkedir.

Siyasi bir mesele gibi algılansa da siyaset üstü bir meseledir.

 

Liyakat, literatürde açık olan kadrolar için işe alım, yükseltme, atama ve göreve son vermenin eşitlik ve hakkaniyet esasına dayandırılması olarak görülüyor. Bir işi yapma ya da yerine getirme konusunda yeterlilik ve uygunluk şeklinde görülse de kullanım biçimi biraz daha geniş perspektifli ve derindir.

TDK da liyakat, bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu olarak tanımlanmış. Bu kavram toplumumuzda ifade ediliş biçimi olarak da işi ehline bırakmak, işi layıkıyla yapmak, işin hakkını vermek şeklinde kullanılıyor. Aslında bu önemli kavram, temelinde hak ve adaletin tamamlayıcısı olarak “görevi başarıyla yapabilme gücü ve yeterliği olarak” anlaşılıyor.

Ayrıca liyakati bir işe yerleştirilirken aranması gereken yeterlilikler şeklinde algılasak da bu yeterliliklere sahip birinin, yani sıfatın içeriğine yaraşır şeklinde bir davranış biçimini de kapsayan geniş bir kavram olarak görüyoruz.

Liyakatle yerleştirilmek,

Liyakatli davranmak….

Şöyle diyelim; birincisi göreve gelirken istenen ehliyet, elverişlilik, işe uygunluk, layıklık, hak etme, o işe değer olma; ikincisi ise görevi icrada uygulanması ve gösterilmesi gereken etik davranışlar olarak düşünmeliyiz. İşin gerekliliklerine uygun sorumluluk bilinci, hakkaniyetli, dürüst, ahlaklı yani insani vasıflar konusunda da kişinin liyakatli davranışlar göstermesini bekliyoruz.

Buradaki önemli nokta işe elverişli ya da ehliyetli olmak her zaman yeterli olamıyor. Aynı zamanda liyakat sahibi de olmak gerekiyor. O işi icra ederken erdemli olmak da en az işin ehli olmak kadar önem taşıyor. İşi ahlaklı yapmak, onu bunu gözetmeden, kimseyi kayırmadan, şahsi çıkarlarını düşünmeden yapmak en az işin uzmanlık kısmı kadar önemlidir.

Şimdi işin yeterliliklerine ve niteliklerine uygun birilerini seçtik, liyakatli atama yaptık diyelim, o göreve gelen kişi insani vasıflardan uzaksa onun uzmanlığının hiçbir değeri olmuyor. Ya da işin niteliğine çok da uygun değil ama insani değerleri oldukça iyi diye düşündüğümüz birisi de uzmanlık gerektiren bir görev için astları karşısında son derece vasat bir portre çizebiliyor.

Velhasıl liyakat iki uçlu bir kavram ve her durumda çok önemli…

***

Liyakat layık olana layık olduğu görevin verilmesidir. Liyakatin düşmanı kişisel çıkarlar, ayrımcılık, kayırmacılık ve kötü niyettir…

 Layık olmayan kişilere görev ve yetki verildiğinde, sırf birilerinin eşi, dostu olduğu için ya da benzer ideolojiye, siyasi görüşe, yaşam şekline sahip olduğu için hak etmeyen insanlara, iş bilmeyenlere bırakılırsa, o işlerin aksaması ve başarısız olunması kaçınılmazdır. Diğer yandan ehil olmayan kişilerin önemli görevlere getirilmesi toplumda güven ve adalet duygusunu da zedeler.

Liyakatli insan gücünün kaynağı bilgi, beceri, deneyim, erdem ve zekâdır. İnsan kaynaklarını en etkili kullanan ülkelerin liyakat esaslı istihdam modelini benimsedikleri görülür ki liyakatli sistem toplumun doğrudan niteliğini artırır.

Liyakatli insan gücü ayrıca nitelikli eğitimin ürünüdür. Nitelikli eğitim almış, tecrübelerini etik kurallarla oluşturmuş insanlar, sorumluluklarını şahsi çıkar gözetmeden toplumun faydasına yönelik olarak yerine getirirler. Geleceğe yönelik planlı, programlı ve üretken çalışarak toplumsal gelişimin dinamosu olurlar.

Kişiyi bir göreve seçerken, bu kişi benden mi? değil mi? bana ne kadar yakın diye düşünmeden, dünya görüşü ne demeden önce, bu kişi bu işe ne kadar ehil, ne kadar yeterli, yetenekli ve yetkin diye sorgulamak gerekiyor.  Liyakatte, yerleştirme yapan kişinin kendisine en yakın olanı değil, en uygun olanı seçebilmesidir ama en yakın ve en sadık olanı seçmek olarak görülüyor nedense… Kendi siyasi ya da sosyal görüşüne en yakın olanlar arasında en layık olduğunu düşündükleri insanların istihdamı olarak algılıyor toplum. Ve bu kötü algı kalitesiz aşındırıcı bir sistem yaratır.

Liyakatsiz insan gücünün kaynağı çıkar ilişkisidir. Gücünü, mensubu olduğu çıkar grubundan alır. Liyakatsizlik toplumun kurum ve kuruluşlarına güvenini yok ederek, bilimsel, ahlaki ve vicdani değerlerden uzaklaşmasına sebep olup sömürüye açık hale getirirler. Niteliksiz insan gücü ile istihdam edilen kurum ve kuruluşların sorumluluğu ne kadar büyükse, yarattıkları kötü sonuçlar da, o kadar aleni olur.

Bir işe/göreve yerleştirilme esnasında liyakatli bir seçim yapamıyorsak seçtiğimiz kişiden nitelikli iş ve liyakatli davranış da bekleyemiyoruz. Ortalama bir beklentide vasati olanla günü kurtarma yerine daha iyi olanı aramak gerekiyor.

Yani liyakatte seçim kısmı öncelikli mesele...

Eğitime ve insan kalitesine gereken önemi verdiğinde, iyi eğitim almış, iyi yetişmiş kişilerin yetenekleri doğrultusunda devlete hizmet ile buluşturulmaları gençler için de güven kaynağıdır.

Son günlerde özellikle yükseköğretime devam eden yüzbinlerce öğrencinin okul terki meselesi güncelliğini korurken liyakatin sadece bu gün için değil gençlerimizin geleceği için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Gerek eğitim, gerek hukuk veya siyaset alanlarında, liyakat ilkesinin eksikliği ciddi toplumsal ve ahlaki erozyona yol açar. Layık olanın itibar elde etmesi, işin ehline teslimi, genç neslin “ben de yapabilirim” fikriyle geleceğe olan güvenini arttıracaktır.

**

Son olarak ülkelerin gelişmişlik düzeyi sadece ekonomik büyüme ile ölçülmüyor. Toplumlar, eğitimle, adaletle, liyakatle geliştirilen politikalarla ilerliyor. Liyakat nesnellik, adalet, etik, uzmanlık, hak ediş, itibar ve profesyonellikle ilgiliyken, liyakatsizlik yozlaşma, hemşericilik, siyasi veya ideolojik yandaşlıkla ilgilidir.  Bu ülkenin çocukları ve gençleri için biz yetişkinlerin liyakatli bir sistemin işletilmesinde öncelikle bilinçli olması gerekiyor. Kayırmacılığa çanak tutan toplumsal bir zihniyetle, eline fırsat geçtiğinde “onlar yaptı, bende yaparım, şunlar bu işin ekmeğini yedi, benim de hakkım” anlayışıyla yeterliliği olmadığı halde bir yerlerde konumlanmaya çalışanlar olduğu sürece liyakatli bir sistemin yerleşmesi mümkün olmayacaktır. CV’leri esas alınarak yeterliliği yerinde diye görev verilenlerin kendilerini sorgulayıp, davranışlarını iyileştirmediği, gençler iyi model olmadığı müddetçe hiçbir şey değişmeyecektir.  

Yine önce içimize, özümüze, kendimize sormak lazım,

 “Ben liyakatin neresindeyim” diye…

Sevgiler…