Çevremiz bizim her şeyimizle değil mi? Sadece ekonomik durumumuz mu önemli? Bilimsel, analitik düşünceyi yaşama geçiren idealist rüzgarlar neredeler? Geleceğe bir şeyler bırakmak fedakarlıkla olacaktır. Çevre gerçekleri hepimize aittir.
Çevre yasasında çevre; 'bütün vatandaşların ortak varlığı olup, hava, su, toprak, bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginlikleri' ifade etmektedir. İnsan doğada varoluşundan bu yana, doğadan yararlanmıştır. Ancak bilimin olanaklarıyla kendini yeterince güçlü gören insan, doğayı sınırsızca kullanmaya, hatta sömürmeye başlamış ve uzun süre doğaya verdiği zararlardan habersiz yaşamıştır. Çevreye verilen bu zararlar doğanın kendini yenileyebilme özelliği nedeniyle başlangıçta önemsenmemiş, hatta çevrenin zamanla bu kirliliği yok edeceği düşünülmüştür. Zaman içinde çevreye bırakılan kirliliğin nicel ve nitel olarak artması, çevrenin kendini yenileyebilme özelliğinin çok üstüne çıkmış ve çevre hızla bozulmaya başlamıştır.
Çevre sorunları: çevreyi oluşturan canlı ve cansız unsurlar üzerinde, insanın çeşitli faaliyetlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve yaşamı olumsuz yönde etkileyen, bozulmaların ve sorunların tümüdür. Çevre kirliliği sanayi devriminden sonra gelişmiş ülkelerin sanayileşmeleri ve üçüncü dünya ülkelerinin doğal kaynaklarını hızla tüketmelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle 1950'lerden sonra gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kısa vadede ekonomik büyüme ve gelişme (kalkınma) hedefine ulaşılmasına yönelik olarak hızlı sanayileşme, yoğun turizm, tarımsal üretimin artırılması, daha fazla üretme ve tüketme eğilimleri, plansız şehirleşme, çevreye duyarsız yöntemlerle üretimin yapılması, çevre örgütlenmesi ve çevre duyarlılığının yeterince gelişmemiş olması gibi nedenler kirliliğin boyutunu arttırmaktadır. Çevre, dünyada kullanılmasının herhangi bir fedakarlık gerektirmemesi nedeniyle bir çeşit serbest mal olarak değerlendirilmiştir. Gelişmiş ülkelerdeki çevre sorunlarını üretim teknolojisi ile tüketim belirlemektedir. Bu ülkeler bir yandan daha çok kaynak kullanırken, öte yandan çevrenin daha çok kirlenmesine neden olmakta ve doğa kaynaklarına olan talebin gelişme düzeyi nedeniyle artması çevre sorunlarının gündemden düşmemesine neden olmaktadır. Az gelişmiş ülkelerin çevre sorunları ise düşük gelir düzeyi, geri kalmış teknoloji ve az üretim nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Burada, gelişmiş ülkelerde üretim ve tüketim açığından doğan bir bolluk kirlenmesinden, gelişmekte olan ülkelerde ise yoksulluk kirlenmesinden söz edilmektedir. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin gereksinimlerine dayandırılarak biçimlendirilen uluslararası bir çevre politikası, az gelişmiş ülkelerin koşullarına uymayabilir. Gelişmiş ülkeler yardım adı altında az gelişmiş ülkelerde kirletici sanayiler kurmaktadırlar. Bu durum az gelişmiş ülkelerde; istihdam, dış ticaret ve milli gelire olan olumlu katkıları nedeniyle genellikle kabul görmektedir. Diğer yandan az gelişmiş ülkelerdeki çevre sorunlarının önemli bir nedeni de, dünya kaynaklarının tek yanlı olarak yoğun bir biçimde gelişmiş ülkeler tarafından kullanılmasıdır.
Çevre bilinci bireyselden küresele uzanan bir zincirdir. En çok yaşayacak olan değil en çok insan olanlar duyarlılıkla bu sancısı çekenlerdir. Her ortamda bu konunun savunucusu olmak insan olmaktır.