İlkokulu tam 4 öğretmen değiştirerek bitirdim...
O zamanki adı 27 Mayıs, şimdiki adı ise Kazım Karabekir İlkokulu'nda...
Yeşiltepe'de kanalın hemen yakınındaydı...
İlk öğretmenim Ömer Yazıcı'ydı...
Son derece şefkatli bir öğretmen olduğunu hatırlıyorum...
Emekli mi oldu, tayin mi oldu bilmem ikinci sınıfta Mümin Öğretmene geçtik sınıfça...
Soy ismini hatırlamıyorum, kusura bakmasın...
Sonra okul değiştirince, mecbur öğretmen de değişti...
Büyük Otel'in hemen karşı sokağında,
Sonradan Milli Eğitim Müdürlüğü ek binası,
Bir ara da Tepebaşı Belediyesi ek hizmet binası olarak kullanılan çirkin yüzlü binanın yerinde, belki de 100 yıldan daha uzun bir geçmişe sahip bir okul vardı...
Tam bir tarihi yapıydı...
Karşıdan bakmaya kıyamazdınız...
İkinci kat sınıfa çıkarken,
Merdivenlerden yükselen ağrılı bir ses hiç gitmez kulaklarımdan...
Ahşabın sesi...
Kocaman bahçesinde tek bir çınar ağacı vardı...
1976'da biz mezun olduktan sonra okul kapatıldı, bir süre sonra da yıkılıp, yerine şimdiki o karanlık yüzlü, kimliksiz binalar yapıldı...
O zamanlar Eskişehir'in şanssız yıllarıydı sanırım...
Ne Koruma Kurulu, ne sit alanı...
Canı isteyen, canının istediği binayı yıkıp geçerdi...
Sorana da,
'Kendi malım değil mi, sana ne?' deyip geçerlerdi...
Üçüncü sınıfı Nejla Öğretmen'de okudum...
Dört ve beşinci sınıflarda ise, Necmettin Öztürk...
Neredeyse siyaha yakın, koyu renk gözlüğünü hiç çıkarmazdı...
Çok tokadını yemişliğim vardır...
Onu sevmemize çok izin vermezdi...
O zaman zaten, 'eti senin kemiği benim' modası vardı ve eve gidip annenize ya da babanıza 'öğretmen beni dövdü' deseniz, muhtemelen bir iki tokat da babanızdan yerdiniz...
'Kim bilir ne yapmışsındır...' diye...
***
Sonra ortaokul, lise yılları...
Öğretmenler çeşitlenince, günde bazen üç, bazen dört öğretmenle muhatap oluyor, her birinin huyuna göre değişen dersler işliyorduk...
Kimi neşeliydi, kimi alaycı, kimi sıkıcı, kimi de şefkatli...
Sanırım o dönemler, liseyi bitirene kadar, 30'a yakın öğretmenin tedrisatından geçerdik...
Birçoğunun yüzü aklımda ama isimleri değil...
İlkokul öğretmenlerim öyle değil ama...
Kimi tek öğretmenle ilkokulu bitirir, kimi de benim gibi üç-dört öğretmenle...
***
Hayatımızda, otoriteyi kabul ettiğimiz, ettirildiğimiz dönemlerdi...
Ağlanmak, sızlanmak yoktu...
Yapman gerekeni (ödev) yapmadığın zaman tokadı yerdin...
Hiç kaçmazdı...
Kimini sever, kiminden korkardık...
Ama saygı duyardık...
Şimdi...
Bazen televizyon kanallarında, haber programlarında 'atama bekleyen' öğretmenleri izliyorum...
Birçok öğretmen tanıdığım var...
Yaşadıkları sıkıntılara, strese daha yakından tanık olma şansım var...
Her ne kadar,
'İdeallerine sahip çıkmaya çalışsalar da...'
Bu karmaşık, dağınık, çağdaşlıktan ve bilimsel yaklaşımdan uzak eğitim sistemi içinde, bunun için çok da zamanları kalmıyor...