'Milyonlarca genç KPSS'de ter döküp bir kuruma atanmayı beklerken, siyasetçilerin ya da üst düzey bürokratların yakınlarının istisnai kadrolara yapılan atamalarla memuriyet kadrolarına geçirildiği görülmektedir. Özgür aklın kurumları olması gereken üniversitelerin bile bu süreçten etkilendiği, akademisyen kadrolarına, rektörlerin ya da siyasetçilerin yakınları, kişiye özel ölçütler konularak atanmaktadır. Kamu yönetiminin tüm alanlarının nepotizmden arındırılması gerektiği açıktır. Siyasi parti ayrımı gözetmeksizin yerel yönetimlerde benzer örnekler, 31 Mart seçimlerinin ardından kamuoyuna yansımış ve tepki çekmiştir. Bu yaşanan örnekler ciddi bir etik problem teşkil etmekle birlikte, mevzuattaki yasal boşlukların giderilmesi için önlemler alınması gerektiği de ortadadır. Bu nedenle kamu yönetiminde yaşanan ve halkımızın şiddetli tepkisini çeken akraba kayırmacılığı sorununun mevcut yasal boşluklar ortadan kaldırılarak bir an önce çözüme kavuşturulması gerekmektedir.'
CHP'nin bir süredir kamuoyunda tartışılan belediyelerde akraba atamaları ve belediye başkanlarının birden fazla maaş almasını önleyecek TBMM Başkanlığı'na sunduğu kanun teklifinin gerekçesinden bir bölüm.
Evet tamamen doğru tespitler bunlar. Ancak konuya ilişkin yaşanan olaylar gelen bilgiler adeta 'tencere dibin kara benim ki senden kara' dedirten cinsten. Parti fark etmiyor hemen hemen her yerden benzer duyumlar geliyor. Gereğini yapıp tedbir almakta milyonların güvenip oy verdiği parti yönetimlerine düşüyor!..
Bu yaşananlara denk düşecek kıssadan hisseyi de paylaşıp birilerinin ders almasını da beklemek bize düşüyor!!
'Bir zamanlar Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı.
Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız İmparator'u görünce ona şöyle dedi; 'Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak..'
İmparator dudak büker; 'Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?'
Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve; 'Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz..'
İmparator kahkaha atarak; 'Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni..' dedi.
Yoksul adam; 'Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım.. Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz..'
İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle; 'Ben imparatorum bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim' dedi..
Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz etti:
'Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin..'
Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti.
Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçındılar..
Sonra imparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve; 'Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim' dedi.
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı.
Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi…
Sonra da gülerek; 'Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter' dedi..