‘Dünüyle Bugünüyle Eskişehir Grubu’ tarafından ‘Eskişehir’de Sanayileşmenin Dünü ve Bugünü’ isimli bir söyleşi gerçekleştirildi.

Dünüyle Bugünüyle Eskişehir Grubu’na ilişkin çok kısa bir bilgi vermem gerekirse... Grup, Eskişehir’in geçmiş yıllardaki koşulları, anıları, hikayeleri ve önemli olaylarıyla ilgileniyor. Çeşitli belgeler ve fotoğraflar yayınlıyor. Özellikle Facebook’ta oldukça aktifler. Takip etmeyenlerin takip etmesini öneririm.

*

Gelelim grubun yapmış olduğu söyleşiye… Söyleşi, Eskişehir Sanayi Odası’nın (ESO) eski başkanlarından ve Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’nin kurulma aşamasında hatırı sayılır emekleri olan Mümtaz Zeytinoğlu anısına gerçekleştirildi. Mümtaz Bey’in kardeşi Yavuz Zeytinoğlu da dinleyiciler arasındaydı.

*

Söyleşide, doğru seçilmiş iki önemli isim vardı. Gazeteci, Yazar, Akademisyen Dr. Rüştü Bozkurt sanayinin dününü, ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş ise sanayinin bugünü anlattı ve her ikisi de dikkate değer bilgiler verdiler.

*

Söyleşiyi ben de takip ettim ve keyif aldığımı ifade edebilirim. Bozkurt’un, Eskişehir’in geçmişten bugüne sanayileşme serüvenine, efsane isimlerine, kurumlarına ve sektörlerine ilişkin aktardıkları ilgi çekiciydi.

*

Kesikbaş’ın ise bugüne ilişkin pek çok alanda paylaştığı veriler ile halihazırda yapılan çalışmalar da -bunu söylemek zorundayım- özellikle Savaş Özaydemir’in ardından Sanayi Odası’nın gözle görülür bir ivme kazandığının göstergesi niteliğinde oldu.

*

İlerleyen günlerde, söz konusu söyleşide konuşulanları -Bozkurt’un anlatımlarını, Kesikbaş’ın verilerini- siz değerli okurlarımızla paylaşacağım. Ancak bugün, söyleşi anında Bozkurt’un yaptığı genel bir tahlili aktarmak istiyor, sizlerin de dikkatle okumanızı öneriyorum.

*

Söyleşinin dinleyicileri arasında Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı Yılmaz Büyükerşen de yer alıyordu.

Zaman zaman dinleyici koltuğundan konuşmacılara müdahale ediyor ve yorumlarını paylaşıyordu.

Özellikle Rüştü Bozkurt ile tatlı sert atıştıklarını söyleyebilirim.

*

Bir ara Rüştü Bozkurt, Eskişehir’in belli ölçüde geliştiğini ancak hak ettiği ölçüde niçin gelişemediğini, bugün neden kronik sorunlarının olduğunu anlatmaya koyuldu.

Anlatırken de Yılmaz Büyükerşen’in gözlerinin içine baka baka şunları söyledi:

“Eskişehir neden kaybetti? Bir kere yerel liderlere sahip çıkma konusunda Eskişehir’de bir zaaf görüyorum. Bunun çok tipik örneği son dönemde Gaziantep’tir. Antep’te çok iyi organize oldular, kendi içlerinde çok iyi ‘kol kırılır yen içinde kalır’ dediler, kendi zaaflarını içlerinde sakladılar. Dışarıya karşı Sanayi Odası, Ticaret Odası, Belediye, Borsa ve Vilayet, söyleyecekleri yanlışı bile hep beraber söylediler ve bundan çok büyük istifade ettiler.

‘PUSU KURMA MANTIĞI’

Kimse kızmasın, Eskişehir’de zaman zaman kasaba kültürü hâkim oldu. Kasaba kültürü olduğu için yüzleşerek değil, açık açık tartışarak değil birbirini arkadan vurma ve pusu kurmaya dayanan, bende olmayan sende de olmasın mantığına dayalı, öne çıkan insanları daha ileri itmek yerine eteklerinden aşağı çeken bir anlayış hakim oldu. Bu konu ile ilgili isteyenle istediği tartışmayı yapar, belgelerini de ortaya koyarım.

‘BİNDİĞİM AT BENDEN AKILLI OLMASIN’

Eskişehir’de ben merkezcilik hakim oldu. Mümtaz Zeytinoğlu’nun yanından geçemeyecek adamlar geldi geçti, etrafa hiç değer vermeyen… Bakın Yılmaz Büyükerşen’in bana büyük bir zararı, şey(!).., yararı oldu. Sezar’ın hakkı Sezar’a, bunu ilk defa burada açıklıyorum. Ben akademiye müracaat ettim. Ama bir türlü olmadı. Karşı çıkanlar belli. Yılmaz Büyükerşen bir gün bana geldi dedi ki: Hüsnü Bozkurt sen çok hırslı ve çalışkansın, senden korkuyorlar, seni buraya almazlar bizim arkadaşlar. Ben o gün gittim öğretmenlikten istifa ettim ve Sonolay gazetesine başladım. Şimdi böyle bir şey olur mu? ‘Bindiğim at benden akıllı olmasın’ mantığının hakim olduğu bir şehirdir Eskişehir. ‘Sadece ben biliyorum, benden başka kimse bilmiyor’ diyen yöneticilerin olduğu şehir, şehir olur mu? Bütün kayıplarımızın sebebi budur.

‘KENTLERİN ÖNÜNÜ TIKAYANLAR’

Bakın 60 senedir kesintisiz yazı yazıyorum. Her yazımın altında şunu söylüyorum: Yahu ben yanılabilirim, eksiğimi tamamlayın, yanlışımı düzeltin. Bunu diyemeyen adamı adam da saymıyorum. Ama bunu diyemeyenlerin bu kentlerin kültürünü, bu kentlerin gelişmesini nasıl tıkadıklarını, bu kentlerin önüne nasıl takoz koyduklarını çok iyi biliyorum.”

*

Bozkurt’un konuşmasının tam da bu anında Yılmaz Büyükerşen sesleniyor ve şunu söylüyor: Senin yazılarını okumuyorum bile!

Bozkurt ise Büyükerşen’in bu seslenişine gecikmeden şu yanıtı veriyor: Zaten Türkiye’de öyle. Tam da anlattığım budur. Yazarlarını okumayan aydınların çoğalması nedeniyle başımıza bunlar geliyor. Kendi bildiğine inanıp başkalarının bildiklerini tartışmayan, sorgulamayan, kasaba kültürünün hakim olduğu bir toplum, işte bizi bu hale getiriyor.

*

Yazımın başında ifade ettiğim gibi, zaman zaman bahse konu söyleşi ile ilgili hem Kesikbaş’ın hem Bozkurt’un faydalı aktarımlarını MIH sütunları aracılığıyla siz değerli okurlarımız ile paylaşacağım.

Bugünlük bu kadar diyorum ve Bozkurt ile Büyükerşen arasında geçen diyalog hakkındaki yorumu size bırakıyorum.