Ülkemizde 75 yıldır tartışılan, işçilerin en büyük işçilik hakkı olan Kıdem Tazminatı özellikle son yıllarda 4-5 ayda bir gündeme getirilmekte ve kamuoyuna sunulmaktadır. 64.Hükümetin 25 Kasım 2015 tarihinde Başbakan tarafından Mecliste bizzat okunan programında geçen ve daha önceleri Ulusal İstihdam Stratejisi içinde de açıklanan bu konu, bu günlerde başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olmak üzere Hükümetin yetkili ağızları tarafından yeniden ifade edilmeye başlanmıştır. Peki, tüm bu gelişmelerle yapılmak istenen nedir? Açıkçası görünen odur ki toplum kıdem tazminatının kalkmasına yavaş yavaş alıştırılmaktadır. 'Ülkemizde 10 milyon insan bu haktan zaten yararlanamıyor! O zaman fon oluşturalım ya da kaldıralım gitsin' mantığı ne kadar doğrudur? 10 milyon insan kıdem tazminatı hakkından yararlanamıyorsa asıl sorumlu yasaları uygulatamayan sizler olmuyor musunuz? Şu anda uygulatamadığınız yasaları fon oluşturunca nasıl uygulatacaksınız? Yaptırımınız ne olacak? Sorularını sormalı ve cevap beklemeliyiz. Ülkemizde kıdem tazminatı sorunu değil, mevcut yasayı işverenler üzerinde uygulatamayan Hükümet sorunu vardır. İşçilerin önemli bölümünün kıdem tazminatını alamaması, kıdem tazminatını ortadan kaldırmak için gerekçe olamaz. Çünkü kıdem tazminatı işçiler için temel ekonomik ve sosyal güvencelerden, kazanımlardan biridir. Kıdem tazminatının ödenememesinin sorumluluğu hiçbir biçimde işçilerde değildir. Bu konuda önlem almakta yetersiz kalan işverenlerdedir, ülkeyi yönetenlerdedir. Hükümetin görevi ve sorumluluğu, kazanılmış bir hak olan kıdem tazminatını ortadan kaldırmak değil, ödenmesi koşullarını yaratmaktır. Hükümetimiz tarafından keşif edilen, sıkça tekrarlanan ve tepkiyi azaltmak amacıyla kullanılan bir söylem bulunmakta 'Mevcut haklara dokunmuyoruz.' Gerçeği yansıtmayan kritik noktalardan bir tanesi budur aslında, yapılması planlanan yasal düzenlemeler ile çaktırmadan mevcut haklar da elden gitmektedir. Nasıl mı? Şöyle ki;1475 sayılı İş Kanunu yürürlükte iken yani 2003 Haziran öncesinde işçi, eğer belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışıyorsa ve bu sözleşme yenileniyorsa, kendiliğinden belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşür ve kıdem tazminatı hakkını doğururdu. 2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı İş Kanunu'nda şu düzenleme getirildi: 'Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.' Bunun anlamı, 'Esaslı bir neden' varsa, belirli süreli iş sözleşmelerinin tekrarlanabileceği ve sözleşme sona erince kıdem tazminatının ödenmeyeceğidir. Ulusal İstihdam Stratejisi ise, 'Belirli süreli iş sözleşmeleri için belirlenen süre içerisinde tekrarlanma imkanı sağlanacaktır' diyor. Bunun anlamı, işçilerimizi giderek daha büyük bölümünün birbiri ardı sıra tekrarlanan, belirli süreli iş sözleşmeleriyle çalıştırılması; yani belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışanların sözleşmenin sonunda kıdem tazminatı alamamasıdır. Mevcut hakka nasıl dokunulmuyor durum ortada. 'Fon oluşturduk, Mevcut haklar korunuyor, Kıdem Tazminatı kalkmıyor' un altında yatan gerçekler bunlardır. Kaşla göz arasında emeğin son kalesi Kıdem Tazminatı elden gidiyor.