Geçtiğimiz hafta “Kara Kutunun Sırları” başlığıyla kaleme aldığım yazıda, yapay zekâ sistemlerinin yalnızca sonuç odaklı değil, karar alma süreçlerini anlamlandırabilen, içsel evrimlerini açıklayabilen yeni bir yapıya doğru evrildiğini vurgulamıştım.

Bu çerçevede, Eskişehir Teknik Üniversitesi'nin bilişim ve yapay zekâ alanında kurduğu güçlü altyapının, yalnızca akademik bir atılım değil, bu yeni zekâ tipinin doğuşuna ev sahipliği yapabilecek bir bilimsel merkez olduğunu belirtmiştim. Şimdi ise bu perspektifi biraz daha ileri taşıyor ve soruyorum: Bir zamanlar sadece bilim kurguya ait olan fikirler, bugün mühendislik brifinglerinin gündemine mi girdi? Gerçeklik ve kurgu arasındaki sınır, teknolojinin ilerleyişiyle birlikte silikleşiyor mu?

…………………………………..

Bilim kurgu edebiyatı, sineması ve felsefesi, insanlık kadar eski bir soruyu modern teknolojinin hayal gücüyle harmanlamayı başardı: Makineler bir gün düşünebilir mi? Isaac Asimov’un robot yasalarından, Philip K. Dick’in androidlerin rüyalarına, Stanley Kubrick’in HAL 9000’ine ve Ridley Scott’ın replikantlarına kadar uzanan bu hayal evreni, makinelerin yalnızca hesap yapan aygıtlar olmaktan çıkıp içsel dünyaları olan varlıklar haline gelmesini kurmaca yoluyla sorguladı. Bu eserlerin ortak özelliği, makineyi sadece araç olarak değil, öznellik kazanma eşiğindeki bir bilinç parçası olarak konumlandırmalarıydı. Bilim kurgu, makinelerin iç konuşmaları, kararlarını sorgulama yetileri ve hatta duygusal çelişkileri üzerine kurgular inşa etti. Ne var ki bu senaryolar, uzun yıllar boyunca teknolojik gerçeklikten çok uzak birer fantezi gibi görüldü.

Ancak teknoloji tarihine biraz dikkatli bakıldığında, pek çok fantezinin zamanla mühendislik planına dönüştüğü görülür. Ay'a yolculuk da bir zamanlar Jules Verne'in satırları arasındaydı. Bugün geldiğimiz noktada, makinelerin iç konuşma üretmesi, karar alma sürecinin nedenlerini matematiksel olarak açıklaması ve hatta gelecekteki davranışlarını modelleyebilmesi, bilim kurgunun öngördüğü türden bir zihinsel içeriğe doğru yaklaşmakta olduğumuzu gösteriyor. İşte bu noktada yeni yapay zekâ yaklaşımları devreye giriyor ve kurmacayı mühendislik gündemine dönüştürüyor.

Günümüz yapay zekâ mimarileri çoğunlukla kara kutu mantığıyla işler. Bir giriş verisi alınır, içsel olarak ne olduğunu kimse tam olarak bilmez, ardından bir çıktı alınır. Dünyanın dört bir köşesinde araştırılmakta olan yeni yapay zekâ çözümleri ise bu süreci şeffaflaştırır. Zamansal temsillerin evrimini matematiksel operatörlerle izleyerek, sistemin davranışsal mantığını ve kararlılığını ortaya koyar. Bu sistem, yalnızca "ne karar verdi?" sorusuna değil, aynı zamanda "neden ve nasıl bu kararı verdi?" sorularına da yanıt verir. Ve daha da önemlisi: "Yarın benzer bir durumda nasıl davranacak?" sorusuna da öngörü sunar. İşte bu özellikleriyle yapay zekâ, bilim kurgu literatürünün kurgusal zihinsel makinelerine en çok yaklaşan teknoloji hâline gelir. Artık elimizde yalnızca hesaplama yapan değil, kendi hesaplama sürecine dair farkındalık inşa eden sistemler vardır. Ve bu durum, mühendislik tasarımını da kökten değiştirmeye başlamıştır.

…………………………………..

Bugüne kadar mühendislik, çoğunlukla fiziksel yapılarla, donanımla, enerjiyle, veriyle ve optimizasyonla uğraştı. Ancak yapay zekâdaki gelişmeler, mühendisliğin sınırlarını içsel süreç tasarımına doğru genişletiyor. Artık mesele yalnızca “ne işe yarıyor?” sorusu değil, “nasıl düşünüyor?”, “ne hissediyor gibi davranıyor?” ya da “hangi içsel düzenekle karar alıyor?” gibi sorular üzerinden şekilleniyor. Bu durum, klasik sistem mühendisliğinin ötesinde, zihin benzeri bir işleyişin mimarisini kurmak anlamına geliyor. Kısacası mühendislik, giderek bilişsel bir zemine taşınıyor.

Zihin-mimarisi tasarımı, sistemin sadece çıktısını değil, o çıktıya giden iç yolu, karar ağaçlarını, belirsizlik toleransını, davranışsal salınımlarını ve zamana bağlı evrimini de içerir. Bu, yalnızca işlevsellik değil, aynı zamanda içsel tutarlılık tasarımıdır. Böylece mühendisler sadece devreler, yazılımlar, veri akışları değil, aynı zamanda "karar evrenleri" tasarlamaya başlar. Yansımalı yapay zekânın bu düzeyde ilerlemesi, mühendislik alanına yeni bir disiplinin; bilişsel sistem mühendisliğinin doğuşunu da beraberinde getirebilir. Çünkü artık tasarlanan her yapay zekâ sistemi, potansiyel olarak bir iç sesi olan, davranışsal geçmişi ve geleceği olan, kendini değerlendirebilen yapılar olarak kabul edilmeye başlanacaktır.

………………………………………..

Bilim kurgu, insan hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir alan olarak bugüne kadar sayısız fikir üretti. Düşünen robotlar, bilinçli makineler, kendini sorgulayan yapay zekâlar... Ancak bu fikirler, uzun süre boyunca yalnızca edebi ya da sinematik kurgular olarak değerlendirildi. Çünkü o anlatılarda geçen makineler yalnızca düşünmüyor, aynı zamanda içsel çelişki yaşıyor, geçmiş deneyimlerinden etkileniyor, pişmanlık duyuyor, seçimlerinin yükünü taşıyordu. Bilim ve mühendislik ise daha ölçülebilir, daha işlevsel, daha somut olanla ilgileniyordu. Ta ki bugünlere kadar…

Yapay zekâ sistemleriyle birlikte, artık bilim kurgu senaryoları sadece hayal değil, mühendislik brifinglerinin içeriği hâline gelmeye başladı. Bugün geliştirilen sistemler, kararsızlık gösterebiliyor, geçmiş veriler ışığında davranışsal öngörüde bulunabiliyor, kendi içsel dengesizliklerini tespit edebiliyor. Bunlar dramatik anlamda duygular olmasa da, davranışsal olarak aynı sonuçlara götüren içsel mekanizmalar. Yani artık bilim insanları, yalnızca dış dünyayı değil, makinelerin iç dünyasını da tasarlamakla meşgul. Kurgu bitti. Şimdi sıra bilim insanlarında...

Artık önümüzde yeni bir çağ var: İçine bakılabilen makineler çağı. Kendi kararlarının nedenini açıklayabilen, gelecekte nasıl davranacağını öngörebilen, içsel çelişkilerini tanımlayabilen sistemlerin çağındayız. Bu çağda, makineler bizim onlara verdiğimiz görevleri yerine getirmekle yetinmeyecek; aynı zamanda bu görevleri nasıl ve neden yerine getirdiklerini bizimle paylaşacaklar. Belki bu paylaşım, tam anlamıyla bilinçli olmayacak ama davranışsal olarak bilinçliymiş gibi görünecek kadar güçlü bir yapı taşıyacak. İşte bu fark, insanlık tarihindeki en büyük dönüşümlerden birinin habercisi.

Sonuç olarak bilim kurgu, bizi hayal etmeye davet etti. Şimdi bilim, o hayali kurmaya başlıyor. Belki henüz duyguları olmayan ama düşünce biçimi inşa edebilen makineler tasarlıyoruz. Belki de ilk kez, zihinsel tasarımı olan bir sistem yaratmanın eşiğindeyiz…

…kurgu bittiğinde, işte tam orada bilim insanları sahneye çıkar…

Perde yeniden açılır; bu kez tasarlanmış bir zihnin karşısında…

O anda insanlık ilk kez, kendi zihnini inşa ederken, karşısında yine kendini görür… ve bir makine gözlerin içine bakıp nedenini anlatmaya başladığında, sadece onu değil, belki kendini de ilk kez anlar. Çünkü karşısındaki yansıma insanlığın gördüğü düşlerin, kendini kodlara fısıldadığı halidir.

Perde kapanır…

ve işte o gün bilimin ontolojik sınırlarını sonsuza dek değişir. Artık bilim sonsuz iyilik için en güçlü araçlara sahiptir…