14 Şubat Cumartesi gününden beri bir Sezen AKSU şarkısının nakarat sözleri beynimde dönüp duruyor:
'Eller günahkar,
Diller günahkar,
Bir çağ yangını bu…
Bütün dünya günahkar
Masum değiliz hiçbirimiz…'
'ÖZGECANLARIMIZ' YANMAYA DEVAM EDİYOR…
Bu ülkede 'kadına yönelik şiddet sorunu' artık kemiğe dayandı. Bu konuda daha bir öncekinin yüreğimizi yakan utancı geçmeden, karşımıza yeni bir utanç yangını çıkıyor…
Son 'Özgecan yangınından' sonra toplumca yine suçüstü yakalandık. Günlerden beri, sanki Özgecan yangınını bastırmak istercesine, toplumsal tepkiler de alev alev büyüyor…
Ancak bence toplumsal tepkilerimizin haklılığı içinde iki yanlışlık da birlikte büyüyor.
Birincisi, içimizdeki nefret ve kin duyguları bazen aklımızın ve insan sevgimizin önüne geçebiliyor. Son günlerde yoğunlaşan 'idam ya da hadım etme' sapkınlıkları bu durumun açık örneğidir.
Oysa biliyoruz ki 'nefret, kin besleyenin ruhunu yer; nefret edilenin değil…'
İkincisi, ortadaki toplumsal ayıbımızla ilgili çoğu zaman 'kimleri ve neleri suçlayacağımızı' açıkça ortaya koyamıyoruz.
Suçlama konusunda başta kendimiz olmak üzere yakınlarımıza ve ilişkili olduğumuz örgütlerimize toz bile kondurmuyoruz…
Oysa bu ülkede 'kadına yönelik ayrımcılık' konusunda hiç kimse masum değil… Yani Özgecan'ın babasının dediği gibi: 'Herkes önce kendini dinlesin…'
Onun için 'iğneyi önce kendimize batırdıktan sonra', taşıdıkları sorumluluk ve suçluluk oranında 'çuvaldızı da hak edenlere' açıkça ve korkmadan batırmak zorundayız.
Bu bağlamda Özgecan yangınının suçlularını şöyle sıralayabiliriz:
· Bu ayıbın baş suçlusu; Türkiye'deki egemen siyasal sistem doğrultusunda ülkemizi yönetenlerdir. Yani AKP iktidarının 'laikliği, kadını ve özgürlükleri ötekileştiren zihniyetidir…'
· 'Laik ve çağdaş yaşam biçimlerini, tecavüz ve cinayet kışkırtması' olarak algılayanlardır.
· Bu toplumun bir bölümünü dinsel dogmalarla, bir başka bölümünü de etnik sapkınlıklarla ve terörle ötekileştiren siyaset tacirleridir…
· 'Eşitlik kadının fıtratında yok…' diye fetva vererek, bu toplumu Saray fıtratına sokmaya çalışanlardır…
· Can güvenliği ve tecavüz konusunda ellerin başkanlarına akıl verirken, bizim Özgecanlarımız için timsah gözyaşları döken ve Aylin'leri suçlama fırsatını kaçırmayanlardır…
· Kendi bacılarının türbanı için ortalığı karartarak, Özgecanların etek boyundan tahrik olanlardır…
· Kendi Apocanları için sokakları yangın yerine çevirirken, ortak Özgecanlarımız için töre sessizliğine bürünenlerdir…
Ve son 13 yılda ülkemizde kadın tecavüzlerinin/ cinayetlerinin kat kat arttığı gerçeğini göremiyorsak…
Böylesi suçlara ve suçlulara, yardım ve yataklık edercesine onları verdiğimiz oylarla başımıza taç ediyorsak…
Öyleyse elbette 'masum değiliz hiçbirimiz…'
EĞİTİMİMİZ YERLERDE SÜRÜNÜYOR
Özgecan yangınımız özünde 'bir eğitim meselesidir…'
Ama ne yazık ki bu ülkede hiçbirimizin masum olmadığı alanların başında da 'eğitim' geliyor. Çünkü eğitimimiz yerlerde sürünüyor.
Örneğin, OECD'nin en son yayımladığı 'Büyümeye Geçiş 2015' raporunda Türkiye iki konuda ciddi olarak uyarılıyor:
1. Büyümenin kazanımlarını 'adil paylaştırmak' için politikalar geliştirin…
2. Gelişmiş ülkelerle aranızdaki farkı azaltmak için 'eğitimde iyileştirici reformlar yapın…'
Bizimkilerin 'adil paylaşım(!) konusunda na kadar ayakkabı ustası olduklarını' iyi biliyoruz…
Ama aynı raporda yazılan, Türkiye'nin eğitim alanındaki 'fen, matematik, okuma ve okuduğunu anlama' becerilerinde en başarısız ülke olduğu gerçeğini hangi kutuya saklayacağız….
Eğer 'Ey OECD, sen kendi işine bak!..' diyenlerden değilseniz ve bu konuda bilincinizde 'yurttaş duyarlılığı' duyumsuyorsanız, eğitim sorunlarının çözümünde sorumluluk yüklenmek zorundasınız…
Bu sorumluluk öncelikle şu iki sorunu görmemizi gerektiriyor:
1. AKP döneminde, çağdaş eğitimin temeli olan 'laik, bilimsel, demokratik ve kamusal eğitim' ilkeleri yok denecek noktaya geldi. 'Ucube 4'lük sistemin' acı sonuçları ortaya dökülmeye başladı.
2. Son 13 yılda ülkemizin eğitim alanında 'kalite düşüklüğü ve eşitsizlik sorunları' katlanarak büyüdü.
Ve bu sonuçlar toplumumuzda bir 'yoz kültür' oluşmasına neden oldu.
Bu yozlaşmanın ve yerlerde sürünen eğitimimizin suçluları da şöyle sıralanabilir:
· Eğitimde dinselleşmeyi hedef alan AKP iktidarı…
· AKP döneminde görev yapan Milli Eğitim Bakanları: Erkan MUMCU, Hüseyin ÇELİK, Nimet ÇUBUKÇU, Ömer DİNÇER ve en sorumlusu Nabi AVCI…
· Çağdaş eğitime gereğince sahip çıkmayan üniversitelerimiz ve aydınlarımız…
· Başta yandaş EĞİTİM BİR SEN olmak üzere, sendikal mücadeleyi siyasal grupların güdümüne sokan sendikalar…
· Sendikal mücadeleye üye olmayan ya da gereğince sahip çıkmayan eğitimciler,
· Emekli olduktan sonra toplumsal sorumluluklarını unutarak kendi kabuklarına çekilen emekli eğitimciler…
Ve meydanlarla seçim sandıklarını böylesine boş bırakan yurttaş çoğunluğumuz…
Yani 'masum değiliz hiçbirimiz…'
Sezen AKSU'nun 'masum değiliz hiçbirimiz…diye haykıran o şarkısı şöyle başlıyor:
'Kan ter içinde uykulardan uyanıyorsan eğer…
İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır…'
Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla.