Cumhuriyetimizin 101. kuruluş yıldönümünü yurt genelinde büyük bir coşkuyla kutladık. Resmi törenler ile yerel yönetimler ve demokratik kitle örgütleri tarafından düzenlenen etkinlikler Cumhuriyet Bayramı’nda renkli görüntülerin ortaya çıkmasını sağladı.
Bayram yalnızca sokaklarda, caddelerde ve meydanlarda değil, aynı zamanda yeni medya kanallarında da kutlandı. Yurttaşların bireysel paylaşımları Cumhuriyete olan bağlılığı ve sevgiyi açık bir biçimde gösteriyor.
Diğer yandan şirketlerin ve holdinglerin, çok büyük bütçeler ayırarak hazırladığı profesyonel videolu anma ve kutlama mesajları, son yıllarda Cumhuriyet Bayramlarına damgasını vurmaya devam ediyor. Videodaki görsellerden metinlerdeki dokunaklı ifadelere kadar birçok noktada büyük hassasiyet gösteriliyor.
Ancak açıkça belirtmek gerekirse Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünü kutlamak ve kurucu iradeyi anmak, devasa şirketlerin reklam ve pazarlama gider kalemine indirgenecek kadar değersiz değil… Videolar gerçekten insanların duygusal yönüne hitap ediyor. Fakat aynı şirketlerin uygulamalarına baktığımızda samimiyetsizliği çıplak gözle bile görebiliyoruz!
Nitekim hukuk dışı yollarla madencilik ruhsatı alarak doğal yaşam alanlarını yok etmekte birbirleriyle yarışan şirketler de Cumhuriyet videosu kervanında yer almıyor mu? Ya da milyonlarca işçinin emeğini sömüren şirketler bunlar değil mi?
Türkiye’deki en geniş toplumsal kesimi ücretli çalışanlar oluşturuyor. Ücretli çalışanların tamamına yakını yoksulluk sınırının altında, yarısından fazlası ise açlık sınırının altında bir gelirle yaşamını idame ettirmeye çalışıyor.
Her yıl yaklaşık 2 bin işçi çalışırken geçirdiği kaza nedeniyle hayatını kaybediyor. Üretim baskısı başta olmak üzere iş güvenliği tedbirleri yeterince alınmadığı ve denetimler/yaptırımlar yetersiz kaldığı için binlerce işçi ölüme terk ediliyor. İşte bu yüzden bunun adına kaza değil, iş cinayeti diyoruz.
Ülke genelinde çocuklar sağlıklı ve yeterli bir şekilde beslenemiyor. Protein ve vitamine erişemiyor. Bu durum, çocukların bilişsel ve davranışsal gelişimlerini de olumsuz etkiliyor. Sonuç olarak da yoksulluk, yeniden yoksulluğu doğuruyor. Sözün özü ne yazık ki çocuklar eşit şartlarda büyüme hakkına sahip değil!
Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında ve etkinliklerin ardından sokaklarda su ve mendil satarak para kazanmaya çabalayan çocukları gördükçe, söz konusu şirket ve holdinglerin samimiyetsiz kutlamalarını daha fazla düşünüyorum.
Emekliler ve ülkenin en düşük gelir grubunda yer alanların tamamı, insanca bir yaşam hakkına erişemiyor. Nedeni bölüşümdeki eşitsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği! Devletin de eşitsizliği gidermek için gelirin yeniden dağılımını sağlayacak uygulamaları fiilen hayata geçirmemesi, sorunu giderek büyütüyor.
Ücretliler gerek doğrudan gerekse dolaylı vergiler aracılığıyla devlet gelirlerinin büyük kısmına kaynaklık ediyor. Devasa şirketler ise vergi affı, yapılandırma ve muafiyet gibi uygulamalar vesilesiyle devletin finansmanına neredeyse hiç katılmıyor. Bu adaletsizlik de bir avuç seçkinin giderek servetinin artmasına, emekçi kesimlerin ise yoksullaşmasının hızlanmasına katkı sunuyor…
Bu noktada ise söz konusu şirket ve holdinglerin “Cumhuriyete olan düşkünlüğünü” gayrisamimi bulduğumu yeniden ve vurgulayarak ifade etmek istiyorum. Bu şirketler, “cumhurun” yoksullaşmasına, yaşam şartlarının ağırlaşmasına, cumhurun çocuklarının adil ve eşit şartlarda büyüyememesine ve birçok soruna yol açıyor. Öte yandan da “cumhurun yönetimine dayanan” anlamındaki Cumhuriyet rejimine sahip çıktığı ileri sürüyor.
Samimi düşüncelerle Cumhuriyet kutlaması yapanları tenzih ederek soruyorum: “Cumhur, Cumhuriyet kutlamalarınızın neresinde?”