Mustafa Kemal Atatürk ve öncü kadroların bize bıraktığı en değerli miras artık 101 yaşında.
Çok zorlu bir mücadeleden sonra ulaşılan Cumhuriyet sadece bir rejim değişikliği olarak kalmamış; devamında aydınlanma devrimlerinin gerçekleşme koşullarını ve ortamını da yaratmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet, sadece saltanatı yıkan siyasal işlevi ile değil; çağdaş, laik ve demokratik yapılanmayı sağlayan bir dizi devrimin gerçekleştirildiği toplumsal yanı ile de çok önemlidir.
“YURTTAŞLARIN EŞİTLİĞİ…”
Cumhuriyetimizin kurucu kadroları, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ulusal egemenlik, laiklik ve çağdaşlık temellerine dayalı “demokratik” bir cumhuriyet olması için çabaladılar.
Cumhuriyet; dinsel, etnik ve mezhep kimliklerine saygı duyar ama bu kimliklerin siyasallaşarak ulusal kimliğin yerini almasına karşı çıkar. Cumhuriyetimizin “ulusal kimlik” tanımı ise, aynı toprağı vatan olarak kabul eden “yurtseverlerin” Anayasa ile korunan “eşitliği” temeline dayanır.
Cumhuriyet yönetimlerinde yurttaşlar egemenliğini yani yönetme gücünü demokratik seçimler vasıtası ile kullanır ve ülkeyi yönetecek kişileri özgür iradeleri ile “belirli bir süre için” seçerler.
Millet; seçimle iktidara getirdiklerinden, “çoğulcu bir anlayışla” demokrasinin tüm ilkelerine uyarak; bir sonraki seçimlere kadar ülkeyi yönetmesini bekler.
Seçimle iş başına getirilen siyasi partiler ya da kişiler; kendilerini millet iradesinin üzerinde göremezler ve sınırlı süreli olarak verilen yetkiyi Cumhuriyete karşı kullanamazlar. Çünkü demokratik cumhuriyetlerde seçimlerle değiştirilebilen sadece iktidar ve muhalefet yer değişimidir. Egemenliğin sahibi asla değişmez, değiştirilemez. Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözünü bu koşulun değişmezliğini vurgulamak için söylediği unutulmamalıdır.
KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZ BELLİDİR!..
Laik temelli ulus devlet yapısı ile kurulan genç Cumhuriyet ve yapılan devrimlerin tümü; kuruluştan günümüze kadar; “Anadolu hayallerini gerçekleştiremeyen” emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin boy hedefi olmuştur, olmaya devam etmektedir.
Dışarıda emperyalizme karşı tarihin ilk bağımsızlık savaşını vererek başarıya ulaşan; içeride feodalizme, gerici yobazlığa, etnik/dinsel bölücülüğe karşı çıkarak kurulan Cumhuriyetin çok yönlü saldırıya uğraması hiç şaşırtıcı değildir. Ama asıl şaşırtıcı ve üzücü olan; çağdaş, laik ve demokratik Cumhuriyetin, başta fırsat eşitliği ve toplumsal adaleti sağlama özelliği olmak üzere her türlü olanağından yararlanarak, en alttan gelip en üste çıkanların Cumhuriyet değerlerine ve Atatürk’e saldırmalarıdır.
DEĞERİNİ BİLELİM!..
Son yıllarda “salgın gibi” her kavram ve kurumun önüne “yeni”, ve “demokratik” sıfatlarını ekleyerek; inanç özgürlüğü adına yobazlık, demokratlık adına numaracı cumhuriyetçilik, “yenilikçilik” adına neoliberal teslimiyet, özgürlük adına etnik/dinsel ayrımcılık, oy hesapları ve hoşgörü(!) adına laiklik karşıtlığı bataklığına düşenler; emperyalist planların, feodalizmin ve kapitalist sömürü düzeninin değirmenine su taşımaktan öteye geçemezler. Bu durumu anlamaya niyeti olanların (!) Ortadoğu ve İslam coğrafyasında yer alan ülkelerin mevcut durumlarına bakmaları yeter de artar.
29 Ekim 1923, ülkesini “Ulusal Kurtuluş Mücadelesi ile” işgalden kurtaran bir ulusun, egemenlik ve yönetim anlayışını dünyaya ilan ettiği gündür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 101. yıl dönümünde; bir vatan toprağında bağımsız yaşamamızı borçlu olduğumuz; başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere özgürlük ve çağdaşlık mücadelesinin tüm kurucu kadrolarını, aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve şükranla anıyor; tüm ulusumuzun Cumhuriyet Bayramı’nı onurla ve içtenlikle kutluyorum.