Zaman zaman geçmişe takılıp kalıyoruz, üç beş gün, üç beş ay ya da birkaç yıl öncesine ait bazı yaşantılar hala kafamızı kurcalayabiliyor.

Öyle olmasaydı, böyle olsaydı, onu yapmasaydım ya da bana böyle yapılmasaydı, keşke şöyle davransaydım, bunu söyleseydim” gibi sorgular önümüze bakmamızı engellediği gibi bugün içinde pek çok ön yargıya ve sosyal geri çekilmelere neden olabiliyor. Psikolojimizi etkileyen ve aslında çoğunlukla da farkında olmadığımız yaşantıları Fritz Perls “bitirilmemiş işlerin zihinde yarattığı yük” olarak açıklıyor. Ona göre insanın yaşadığı ve tam olarak çözmeden bıraktığı yaşantılar, arka planda kalarak yaşadığı anı yani bugünü olumsuz etkiliyor.

Bitirilmemiş işler, kişilerin günlük hayatta yapmaya başladığı veya yapmayı hedefleyip başlayamadığı, dolayısıyla bitiremediği işleri, davranışları ve yarım kalan duygularını ifade ediyor.

Geçmişte tamamlanmayan her şey o “ana” odaklanmayı etkilediği gibi kişinin çevresiyle temasını da bozuyor.  Yarım kaldığını hissettiğimiz her şey ama her şey bugünün üzerine bir yük olarak biniyor.  Kişinin ifade etmediği duyguları, düşünceleri, davranışları, başaramadığı işleri veya karşılanmayan fiziksel ve psikolojik her türlü ihtiyaçları bitirilmemiş işlerini oluşturuyor. Zihinde ne kadar çok bitirilmemiş işler birikirse kişinin psikolojik gerginlik yaşaması da o kadar artıyor.

Perls “bitirilmemiş işler, bitirilmeyi bekler” der. Psikolojik rahatsızlıkların bitirilmemiş işler sebebiyle anı yaşayamamaktan kaynaklandığını belirtir.

Tamamlanmayan her şey yüreğimize yüktür yani…

Gerçekleştirilemeyen görevler, affedememe, ifade edilmemiş dargınlık, kaygı, hüzün, terk edilme, küskünlük, öfke, kızgınlık, kırgınlık… vs kişide içsel ve dışsal çatışmalarla olumsuz duyguların yaşanmasına yol açıyor. Bitirilmemiş işler geçmiş ile şimdi arasındaki boşluk yaratarak geçmişe dönük zihinsel yoğunluğa neden olup, kişinin şimdide var olmasını zorlaştırıyor. İnsanlar bitirilmemiş işlerini bitirene kadar geçmişin esareti altındadır. Bitirilmemiş işler arasında en çok huzursuzluk vereni, değer verdiği, sevdiği, önemsediği kişilerle yaşadıkları, kişinin içinde ukte kalan yoğun duygulardır. İfade edilemeden kişinin içinde kalan her türlü duygu, ifade edilene kadar bitirilmemiş iş olarak kalır.  Freud’da bunu “ifade edilmemiş duygular asla ölmez, sadece diri diri gömülür ve sonradan korkunç şekilde tezahür ederler” der…

İlgi-sevgi-kabul-takdir ihtiyaçlarının yeterince karşılanmaması, nedensiz iletişimin kesilmesi gibi durumlar bitirilmemiş işlerin önemli kaynaklarıdır.

Yine hiç karşılanmamış veya eksik bırakılmış fiziksel ihtiyaçlarda bitirilmemiş işlere yol açar. Kişinin eksik kalmış ihtiyaçları, geçmişe yönelik ‘‘keşke’’ ile başlayan cümlelerinden anlaşılır. Pişmanlık duygusu bitirilmemiş işlerin en önemli göstergesidir.

Bitirilmemiş işleri fazla olan kişi, kendisiyle öylesine meşguldür ki, duygusunu ifade etmek yerine çoğunlukla içine atar. Dolayısıyla, bitirilmemiş işleri çok olan kişiler duygularını ifade etmeyerek, kendi ihtiyaçlarının farkında olmayarak sürekli bitirilmemiş işler biriktirirler. Bu kişiler zihinsel açıdan dağılmış haldedirler, benliklerini oluşturan parçaları bir araya getirerek bütünleşemezler. Diğer bir deyişle, bu kişiler şimdi ve burada yeterince var olamazlar.

Özetle bitirilmemiş işler bitirilmedikçe kişi tam olarak huzura eremez.

Bu konuda başka bir çalışma yapan Rus psikolog Bluma Zeigarnik kişilerin eksik bıraktıkları işlere geri dönerek, bunları bitirme eğiliminde olduklarını söyler. Zeigarnik Etkisi olarak bilinen hipotez tamamlanmamış işlerin tamamlanmış olanlara oranla daha iyi hatırlanması yani yarım kalmış işlerin zihni sürekli meşgul etmesi olarak görür.

Zeigarnik bir grup psikolog ile birlikte bir restoranda yemek yerken garsonların siparişleri kâğıda yazmak yerine aklında tutup, servis süreci tamamlanana kadar siparişleri hatırlıyor olmalarından yola çıkarak, farklı grup yetişkinlerle yaptığı deneylerle, tamamlanan görevler ile kesintiye uğrayan görevler arasında fark olup olmadığını araştırıyor ve katılımcıların yarıda kesilen görevleri tamamladıkları görevlere göre yaklaşık %90 daha fazla hatırladıklarını saptıyor.

Zeigarnik de Perls gibi “tamamlanmadan eksik bıraktığımız her şey aslında zihinsel bir yük oluşturmaktadır” diyor

Özetle, sağlıklı bir ruh hali için tamamlanmamış iş, tamamlanmamış bir duygu bırakmamak gerekiyor…

Peki bu her zaman mümkün müdür? tabi ki hayır…

Bitirilmemiş işler, bizim dışımızda, kontrol edemediğimiz pek çok faktöre, kişiye veya olaylara bağlı da gelişebiliyor. Kişiler arası yaşadığımız duygusal sorunlarda tek yönlü tamamlayamadığımız durumlar yaşanır. Dolayısıyla zihnimizde her şeyi bitirmemiz ve tamamlamamız her zaman mümkün değildir.  

Hepimiz bütünlük ve tamamlanmışlığa ihtiyaç duyarız ve daha önce tamamlayamadığımız duygu ve ihtiyaçlarını tamamlama eğilimi gösteririz. Bunları tamamlayana kadar da unutmaz, tekrar tekrar geri döneriz. Hepimizin vardır böyle meseleleri, nefret, sevgi, suçluluk cümleleri; geçmişte yaptığımız, ya da yapamadığımız pişmanlık duyduğumuz bir davranış; eksik bırakılmış bir iş, bir eğitim, gidilmemiş bir yer, bulunulamamış bir mekan veya tutulmamış bir söz…

Kişi, ihtiyaçlarını ne kadar kolay, kısa sürede ve tatminkâr bir biçimde karşılarsa o kadar rahat ve huzurlu olur. Ancak, kişi yeterli kaynaklara sahip değilse veya gerekli desteği yoksa bitirilmemiş işleri artar.

Hayatımızı tıkanmış gibi hissediyorsak, canımız çok sıkılıyorsa, ‘içimde yumruk gibi bir şeyler’ var diyorsak, tamamlanmamış ihtiyaçlarımız çok fazla birikmiş olabilir.

Çünkü tamamlanmamış işlerimiz aynı zamanda karşılayamadığımız ihtiyaçlarımızdır…

Üzerinde biraz düşünmek gerek….

Sevgiyle