Aynı gemideydik hani!
Öyleyse neden, bazıları ambarın dibine çul sermeye zorlanırken, birileri gemiyi değiştirme arzusuyla güvertenin en gözde kamaralarından topluma seslenebiliyor?
Ve eşitsizliği, haksızlığı, adaletsizliği dillendirmek isteyenlerin ağızları, yine 'adalet' eliyle bantlanıyor.
***
Bu gemi inşa edildiğinden bu yana çok kaptan değişti.
Doğrudur, her birinin ayrı rengi, ayrı kişiliği vardı. Her birinin farklı yoğurt yeme tarzı, devlet yönetme anlayışı vardı.
Ancak, hiçbiri geminin 'işlemek' üzere kurulmuş ana düzenine el atmamıştı.
İnsan haklarına, yurttaş eşitliğine, düşünce özgürlüğüne, hukuk düzenine, liyakat ilkesine, laik ve demokratik parlamenter sisteme dokunmak; cumhuriyetin ilkeleriyle oynamaya kalkışmak akıllarından bile geçmemişti.
Şimdi öyle mi?
***
Toplumun 'ağır ekonomik kriz ve ölümcül salgın belası'yla boğuştuğu şu karanlık günlerde, ne oldu da akıllarına (anayasa değişikliği de değil) 'yeni anayasa' geliverdi?
Bu ülkede, 1982 Anayasası defalarca değiştirildi. Sonunda kuvvetler ayrılığı anlamını yitirdi, yürütme yasamaya ve yargıya egemen oldu. Yargı bağımsızlığında güven dibe vurdu. Herkes adım adım tek adam rejiminin inşa edildiğinin farkında.
O çok şikayet edilen anayasadan kala kala, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyenlerle dünya ile uyumumuzu sağlayan zorunlu maddeler kaldı.
Şimdi sıra onlara geldi galiba!
***
Devletler, sırtı çağdaş bir anayasaya dayanan kurumlara sahipse, uluslararası düzlemde ciddiye alınırlar.
Anayasa, toplumun kendi elleriyle yazdığı kaderi gibidir.
Siyasi dinamikler için meşru oyun kuralları; vatandaş için düşünce özgürlüğü, hukuksal düzen, yaşam güvencesi anlamındadır.
Kendini kimsesiz hissedenlerin kimsesidir anayasa.
Atanmış ama liyakati şüpheli bazı kurum yöneticilerinin attığı mesajlar ile zamanında FETÖ avukatı, şimdi FETÖ karşıtı (!) bir milletvekilinin 'yeniden kuruluş anayasası' ifadesi, yabana atılamayacak kadar ciddi ve kuşku dolu bir ifadedir.
Mevcudu ayaktayken kuruluştan bahsedenin, yıkmak gibi bir amacının olup olmadığını sorgulamak da bu toplumun hakkıdır.
***
Yaklaşık 20 yıla yakın bir süredir iler tutar yanı olmayan siyasi söylemleri getirelim sofraya, karıştıralım tabakları; bakalım ortaya yenilir, yutulur bir yemek çıkar mı?
Bir gün milliyetçi olunan, bir gün milliyetçiliğin ayaklar altına alındığı;
Bir gün AB'ye girişin havai fişeklerle kutlandığı, bir gün AB'nin nazist düşman olduğu;
ABD'nin bir gün müttefik, bir gün baş düşman edildiği günleri;
Unuttuk mu?
***
Bir gün demokrat, bir gün otokrat gibi davranacaksın, sonra kalkıp mevcuduna bile uymaya imtina ettiğin anayasayı değiştirmek isteyeceksin…
Anayasa çağın ihtiyacına göre elbette değişir; ama toplumda sağlanacak güvenle, ortak akılla, geniş kitlelerin katılımıyla ve ittifakla değişir.
Erk sahiplerinin referanslarıyla yapılacak bir anayasa, ancak toplumsal huzursuzluğun kaynağı olabilir.
Bu işi bilenler tarafından; değişiklikle başkanlığı berkitme, anayasal güvenceyi sağlayan alanları daraltma, yerelin yetkilerini kısıtlama, muhalif söylem ve eylemleri etkisizleştirme amacı açıkça hissediliyor;
Temel hak ve özgürlüklerin 'ahlak, töre, milli ve manevi değerler' ambalajıyla hukuksal güvence yerine, iktidarın inayet ve lütfuna bırakılma ihtimali görülüyorsa; eleştiriler yabana atılabilir mi?
Söylem parlaklığıyla, içerikteki 'dikta imar etme kurnazlığı' fark edilmeyecek mi, sanıyorlar acaba?
***
Yok, kardeşim yok!
Bazı insanların dışlanarak kamplara ayrıldığı, zikzak dolu söylemlerle insan aklıyla alay edildiği, farklı düşünenlerin aşağılanıp çıldırma çizgisine itildiği;
Sonra da çıldırdıkları için cezalandırıldığı bir toplumda;
Teklifi getirenlerin samimiyetine nasıl inanılır!
Merak ediyorum da; böylesi zor bir zamanda, çok daha önemli işlerini bırakıp da bunları gündeme taşıyanların evlerinde ayna yok mu acaba?
Bir kere bakabilseler!
Eminim ki, toplumu geren, gerdikçe de çıldırma çizgisine taşıyan kaynağı göreceklerdir.
Bizimki de umut işte!