'2-3 yıl Eskişehir'e Valilik yapıp, kente hatırı sayılır hizmetleri olmayan eski Valilerin adları cadde, bulvar ve okullara veriliyor. Tüm ömrünü Eskişehir'e adayan, Anadolu bozkırından Avrupa kenti yaratan Büyükerşen'in adı neden cadde, bulvar ve okullara verilmez? O'nun büyük vizyonu sayesinde şimdiki konumlarına kavuşan Anadolu ve Osmangazi Üniversiteleri neden Büyükerşen'e bu konuda büyük vefasızlık yapar? Anadolu ve Osmangazi Üniversitelerinde spor salonu, kongre merkezleri ve kütüphanelerine bir 'Bilim insanı' olan Büyükerşen'in adı neden verilmez? Anadolu ve Osmangazi Üniversitesi'ni yönetenlerin yaşarken de insanların kıymetinin bilmeleri gerekmiyor mu?'
TÜM DÜNYA DEĞERİNİ BİLİYOR
Yukarıdaki bu satırları iki yıl önce 25 Temmuz 2017'de kaleme almıştım. Çünkü Yılmaz Hoca'nın doğduğu, yaşadığı ve büyük hizmetler verdiği Eskişehir'de ona hak ettiği değerin yeterince verdiğimizi düşünmüydum. Eskişehir'de makam ve mevki sahipleri
'kişisel kıskançlıklar, kısır çekişmeler veya iktidar korkusu' nedeniyle Yılmaz Hoca'ya yıllardır büyük vefasızlık yaptı. Ancak Eskişehir halkı tam tersine kendisini Eskişehir'e adamış Büyükerşen'e her zaman
'ahde vefa' gösterdi. Onu
'beş dönem üst üste Büyükşehir Belediye Başkanı seçerek' hakkını hep teslim etti. Yılmaz Hoca'ya iki yıl önce İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Matteralla tarafından
'İtalya Cumhuriyet Liyakat Nişanı' tevdi edildi. Bu Yılmaz Hoca'nın ilk aldığı liyakat nişanı değildi. Büyükerşen daha önce Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü döneminde Avusturya Cumhurbaşkanı Kurt Weldheim imzalı
'Avusturya Hükümeti'nin Bilim ve Kültür Birinci Derece Liyakat Nişanı' ile Fransa Cumhurbaşkanı Fronçois Mitterand imzalı
'Legion D'Honneur nişanı' verilmişti. Ayrıca
'Fransız Havacılık ve Uzay Ajansı (ENSİCA)' ödülünü de almıştı. ABD İdare Hukuku başta olmak üzere yurt içi ve yurt dışından çok sayıda üniversite kendisine
'onursal doktoralar' takdim etti. Geçtiğimiz yıl da Türkiye'nin en prestijli ödüllerinden biri olan
'Vehbi Koç Vakfı ve ardından Çağdaş Sanatlar Vakfı ödüllerine' layık görüldü. Büyükşehir Belediyesi'nde hayata geçirdiği projelerle de uluslararası çok sayıda ödülün Eskişehir'e gelmesini sağladı. Yani anlayacağınız Eskişehir'de birileri onu görmezden gelirken, dünya ülkeleri büyük bilim insanı Büyükerşen'in değerini çok iyi biliyor. O'nun
'insanlığa, bilime, çevreye, kültüre yaptığı katkıları' takdir ediyor. Liyakat nişanları ve ödüllerle onun
'hakkını teslim' ediyor.
ALTI ÜNİVERSİTEDEN DE BEKLİYOR
Ben senelik izindeyken Büyükşehir Belediye Meclisi oy birliğiyle Üniversite Caddesi'nin ismini
'Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen olarak' değiştirdi. Aynı toplantıda Gençlik Bulvarı Caddesinin adı
'Prof. Dr. Nabi Avcı Bulvarı', Hoşnudiye Mahallesi, Ambarlar Sokağının adı
'Behiç Erkin Caddesi' olarak değiştirilmesine karar verildi. Bu isim değişikliği olaylarının çok isabetli olduğunu düşünüyorum. İki yıl önce kaleme aldığım yazının başlığında olduğu gibi
'Yaşarken de İnsanların Kıymetini Bilmeliyiz.' Yalnız Yılmaz Hoca'ya
'isminin verilmesi konusunda üç yıl geç' kaldık. Tekirdağ Süleymanpaşa Belediyesi üç yıl önce Yılmaz Büyükerşen'in adını Tekirdağ'da yeni yapılan bir caddeye vermişti. O'nun adı Tekirdağ'da Değirmenaltı Mahallesi'nde
'Namık Kemal Üniversitesi ile denizi buluşturan cazibeli cadde de' adı sonsuza dek yaşatılacak. Anadolu Üniversitesi'ni bugünkü konumuna Yılmaz Haca getirdi. Bu üniversiteden beş üniversite
(Osmangazi, Eskişehir Teknik, Dumlupınar, Kocatepe ve Şeyh Edebali) daha doğdu. Başta Anadolu olmak üzere bu altı üniversiteden de aynı duyarlılığı bekliyorum. Kampüslerindeki kongre merkezi,kütüphane, spor salonu gibi yapılara Yılmaz Hoca'nın adını vermeliler. Umarım başta Anadolu Üniversitesi olmak üzere;
'tohumlarını attığı Osmangazi, Kocatepe, Dumlupınar, Şeyh Edebali ve Eskişehir Teknik Üniversiteleri' Büyükerşen'e karşı takındıkları 'ahde vefasızlığa' son verir. Dünyanın kabul ettiği büyük bir bilim insanına şaşı bakmaktan vazgeçerler...
-----------------------------------------------------
MEZAR TAŞINI OKUYAYACAKLAR
HOŞAF İÇİP YKS'YE TOSLADI!
2019 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçları ülkemiz adına
'tam bir felaket' oldu. Türkiye'deki
'lise eğitiminin dibe vurduğunu' gözler önüne serdi.
DAHA ÇOK SÜRÜNÜRÜZ
Sınava giren ögrencilerin başarı ortalamaları okulllarımızda
'verilen eğitimin kalitesini' ortaya koydu. Çocuklarımız
'matematikten anlamıyor ki; 40 sorudan sadece 4,7'sini doğru' olarak yanıtlamışlar. Tarihten
'bihaberler ki; 11 sorudan sadece 1,9'u doğru olarak' işaretlemişler. Fizik mi? O da ne? 14 sorudan sadece bir doğru yanıt. İhtimal hesaplarına göre
'sınavda atmasyon yapılarak işaretlense; bundan daha az doğru' yanıt çıkmaz(!) O kadar iyi eğitim almışlar ki(!) 13 Kimya sorusunun sadece 0,9'unu doğru yanıtlamışlar. Aynı başarı istikrarı Biyoloji'de de sürdü. Öğrencilerimiz 13 Biyoloji sorusunun 1,2'sini doğru yanıtlama başarısını(!) gösterdi. Öğrenciler Coğrafya'da Fizik ve Kimya'ya göre yüzde 100'ün üzerinde başarı gösterdi. 11 sorunun 2,3'ünü doğru olarak yanıtlama başarısını(!) sergilediler. YKS sonuçları eğitimde bir iflastır. Sırf Cumhurbaşkanı istiyor diye; hiçbir hazırlık yapılmadan TEOG'u
'bir gecede kaldırırsan', devletin liselerini
'nitelik ve niteliksiz diye ikiye' ayırsan, açılan Fen ve Anadolu Liseleriyle değil de İmam-Hatiplerle övünürsen, Proje okullarını
'yandaşlarla doldurursan', eğitimde yöneticileri
'liyakat kriterlerine göre belirlemezsen', atamalarda
'adaletli olmazsan, bu konuda alınan yargı kararlarını hiçe sayarsan', eğitimcilerin
'itibarını yok edersen' öğretmenleri derse kılık-kıyafet kanuna aykırı bir şekilde sokarsan ülke eğitimini daha çok yerlerde süründürürsünüz.
YENGEÇ KABUKLARI
TÜBİTAK tarafından her yıl
'Araştırma Projeleri' adı altında lise öğrencileri arasında bilim proje yarışması yapılıyor. İki yıl önceki yarışmaya
'Şeker hastalarının iyileşmeyen yaralarının ve yanıkların hızla iyileşmesini sağlayan atık yengeç ve karides kabuklarından yapılan yara örtüsü' projesiyle TED Antalya Koleji de katılmıştı. Fakat jüri, okulun projesini reddetmişti. TÜBİTAK'ın bölge sergisine dahi çağrılmayan projeyi ABD'deki Genius Olimpiyatları'na gönderen gençler, 2 bin 450 proje arasından Dünya 1'incisi olarak dönmüştü. Geçtiğimiz yıl TRT Haber'de yayınlanan
'Bir Fikrin Mi Var?' isimli yarışma programında yarışan
'Organik Hoşaf' isimli proje
'Alzheimer Çipi' projesini geride bırakarak finale kaldı. Bu yaşanan iki olay ülkemizde
'gerçek bilime ne kadar önem verildiğini gözler önüne' serdi.
GERÇEK ATALARI
Bu yazımda Cumhuriyetin ilk yıllarına ait bir fotoğrafı da sizlerle paylaşıyorum. Sınıftaki dolabın üstünde
'büyük bir Attila Posteri' var. Bir levhaya Göktürklere ait Runik Harfleri ile
'Tanrı Türkü Yaşatsın' yazılmış. Altında Mimar Sinan ve Selçukiler yazısı ile Türk Selçuklu Haritası yer alıyor. O yıllarda okullarda öğrencilere gerçek ve öz Türk Kültürü anlatılıyordu. Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1928'de Arap harflerinden oluşan Osmanlı alfabesini kaldırdı. Bunların yerine Latin harflerini esas alan Türk alfabesini getirdi. Bugün Arap harflerinin kaldırılmasına tepki gösterip,
'Dedelerinin mezar taşını okuyamayan tek milletiz' demagojisini yapanlar bu fotoğrafı iyi incelemeli. Atatürk gerçekten öyle bir vizyona sahipmiş ki; Büyük Türk Devleti Göktürklerin harflerini okullarda öğreterek, Türk Milletinin gerçek atalarının kimler olduğunu göstermiş. Atatürk, insanların dedelerinin mezar taşını değil, Türk Tarihinin ilk yazılı vesikası olan '
Orhun Kitabeleri'nin okunmasını istedi.
KARAR VERMELİ
Türk Milletinin büyük ataları Bilge ve Tengri Kağanlarının yaklaşık
'1300 yıl önce yazdığı öğütleri' okuyarak, bir daha aynı yanlışlara düşmemelerini istedi. Ama ne yazık ki bugün ülkemizde İslamiyet'ten önceki Türk devletleri bilinçli şekilde unutturulmaya çalışılıyor. Arap seviciler yüzünden son yıllarda ülkemizde tam anlamıyla
'Arap emperyalizmi' estirilmeye çalışılıyor.Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzünü çağdaş medeniyetlerden uzaklaştırıp, Ortadoğu bataklığına çevirmek istiyorlar. Türkiye
'artık eğitimde karar' vermeli. Biz dünya çapında bilim adamları mı yetiştirmek istiyoruz? Türkiye Ortadoğu bataklığının bir ülkesi mi yoksa çağdaş medeni bir ülke mi olmak istiyor? Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders müfredatında
'Muamelat ve Ukubat' adlı bir üniteye yer verilerek ne amaçlanıyor? Neden tüm okullar imam-hatip yapılmaya çalışılıyor? Son 17 yılda ülke eğitim sistemi neden bilinçli veya bilinçsiz şekilde
'yaz-boz tahtasına' çevirildi.
NASIL ÇÖZÜM BULACAK?
Son
'YKS ve üç yıl önceki PİSA sonuçları' ülke eğitiminin nereye götürüldüğünü gözler önüne seriyor. Ülkede birilerini kolay yönetebilmek için mi
'sorgulamayan, cahil bir nesil' isteniyor? Öğrencilere tablet dağıtıp, eğitimi Fatih Projesi'yle fethedeceğini sananlar maalesef bugün YKS'ye tosladı. Ne yazık ki
'Ecdadının mezar taşını okuyacak nesil yetiştireceğim' diyenler çocuklarımızı
'bilim ve matematikten' uzaklaştırıyor. Teknolojide ve bilimde gelişmek isteyen bir ülke
'İmam-Hatiplerle değil, Fen Liseleriyle' övünür.
'Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halkın ferasetine ben güveniyorum' diyen bir Rektör Yardımcısının çıktığı ülkemizde okulların çocukları hayata neden hazırlayamadığının sorusunu kim, nasıl çözüm bulacak? Ne diyeyim?
'Atalarının mezar taşını okuyacak diyen nesiller hoşaf içip YKS'ya tosladı.'
---------------------------------------------
FIKRA
AL İŞTE SENİN OĞLUN
Adam yalan makinesi almış evine... Salonda köşeye koymuş.. 'Kim yalan söylerse ötecek' demiş.. Akşam yemeğe oturmuşlar.. Oğluna 'Bugün nerdeydin' demiş, adam.. Oğlan 'Okuldaydım, tabii' deyince makine ötmüş. Oğlan da itiraf etmiş, seksi bir filme gidip okulu astığını.. Babası fena halde kızmış, oğluna.. 'Ben senin yaşındayken seks nedir bilmezdim' deyince makine gene ötmüş. Anne gülmüş, bu defa.. 'Al işte!.. Senin oğlun!..' 'Düüüütttt' demiş, makine!..