'1 Eylül Dünya Barış Günü', İkinci Dünya Savaşı'nın külleri arasından ve elli milyon insanın cesedi üzerinden doğmuştur. Ve 'bir daha savaş trajedisi yaşanmaması için' tüm insanlığa armağan edilmiştir.

Ancak ne yazık ki bugün dünyanın dört bucağı savaşlarla ya da terör illetinin pislikleriyle kaynıyor. Dünya nüfusunun yarısı açlık ve yoksulluk içinde kıvranırken; devletler üretime, sağlığa, eğitime değil, silaha yatırım yapıyorlar.

Savaş Kapımızda

Bugün dünyamız ve ülkemiz 'gücün terörü ile terörün gücü sarmalı…' içinde sıkışmış durumdadır. Bir yanda küresel sermayenin silahlı güce dayanarak yarattığı 'kirli savaşlar', diğer yanda küresel terör örgütlerinin terörün gücüne dayanarak yarattıkları 'korku ortamı' barışı sürekli olarak bozmaktadır.

Türkiye, dünyadaki savaş senaryolarının 'fay hattı' üzerinde yer alıyor. Bu tehlikeli hat üstünde savaş kışkırtıcılığı yapmak ya da kışkırtmalara alet olmak, Türkiye'nin geleceğini karanlıklara gömmek demektir.

Bu gerçeklere rağmen AKP iktidarının savaşın göbeğine atlamak istemesi; 'öncelikle Türkiye'de 7 Haziran'da yükselen 'özgürlük ve demokrasi' direnişinin önünü kesmek, sonra da ülkemizde otoriter bir teokrasinin temellerini güçlendirmek…' olarak düşünülebilir.

Silahla Barış Kazanılmaz

Dünyada ve ülkemizde savaş senaryolarını yazanlar, küreselleşmiş büyük sermaye çevrelerinin tuzu kuru simsarlarıdır.

Bu senaryoların uygulama yönetmenliğini de ABD yöneticileri yapmaktadır. Elbette bu başyönetmenin dünyanın dört bucağında (tıpkı ülkemizde olduğu gibi) 'sözde devlet yöneten' başka yardakçıları da vardır…

Dünya çapında patlayan bu savaşlardan en çok etkilenenler de her zaman olduğu gibi geri kalmış ülkeler ve o ülkelerdeki insanların en güzeli olan 'kadınlar ve çocuklardır…'

Ne yazık ki dünyanın dört bucağında 'savaşlar patlatan' bu kanlı senaryoda 'barışın patlak vermesi…' gibi bir bölüm yok.

Onun için artık çağdaş siyasal bilimciler 'silahla barış kazanılamayacağı' gerçekliğini büyük çoğunlukla kabul etmektedir.

Ülkemizde başta 'Güneydoğu'da sözde barış için terör eylemleri yapan PKK yandaşları' ile 'o bölgede barışı askerin silahlarıyla sağlayacağını sanan devlet yöneticileri' olmak üzere tüm duyarlı yurttaşların artık bu gerçekliği görmeleri gerekiyor…

Barış İçin Savaşılmaz, Barışılır

Şehit kardeşinin cenazesinde haykıran Yarbay ağabeyin sorusu, toplum vicdanında yankılanıyor:

' – ÇÖZÜM diyenler, şimdi ne oldu da SAVAŞ diyorlar?...'

Bu ve benzer soruların gerçek yanıtları, savaştan nemalanan çevrelerin çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir...

İşte o savaş çıkarcıları, 'son iki yıldır Güneydoğu'da yaşanan çatışmasızlığın kalıcı barışa doğru gidebileceğini…' gördüler. Onlar çok iyi biliyorlar ki Güneydoğu'da barış demek:

· 'Terörden beslenen PKK'nın kaynaklarının kuruması ve dolayısıyla varlık nedeninin ortadan kalkması demektir…'

· 'Ve etnik/dinsel farklılıkların çatışmasından beslenen AKP iktidarının oy desteğinin azalması demektir…'

· 'Ve de bölgemizdeki çatışmalara silah satan emperyalist güçlerin kazançlarının azalması demektir…'

Onun için bir süre önce Kürt sorunu için 'sözde çözüm' diyenler, şimdi 'çatışmayı ve çözümsüzlüğü birlikte körüklüyorlar…'

Oysa insanlığın ve bilimin binlerce yıllık birikimi diyor ki: 'Barış için savaşılmaz, barış için barışılır…'

Barışsız Seçim Olmaz

Güneydoğumuzdaki barışsızlığın kışkırtılmasının önemli bir nedeni de '7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan ve sindirilemeyen bazı sonuçları değiştirmektir…'

Ama bu 'değiştirme(!)' işinin peşinde koşanlar, 'eğer seçimler barış ortamında yapılırsa sonucun değişmeyeceğini' çok iyi biliyorlar…

İşte bu nedenle de bölgedeki ve yurt çapındaki çatışmaları kışkırtmak için binbir türlü bahaneler üretiyorlar.

Oysa çağdaş insanlığın bu konudaki bildikleri şöyledir: 'Barışsız seçim olmaz. Olsa da o seçimden demokratik sonuçlar çıkmaz…'

Bunun için 'başta demokratik çözüm isteyen Kürt yurttaşlarımız olmak üzere 'eli oy tutan tüm yurttaşlar' olarak, barış içinde bir seçim ortamı sağlamak zorundayız…'

Barış, Birlikte Üretilir

Üreten insan herkesten önce kendisiyle barışıktır. 'Birlikte üretme duygusu' ise insanın diğer insanlarla barışık olmasını sağlar.

Doğaldır ki, 'birlikte üretme' kavramı 'eşit paylaşmayı' da içermektedir.

Günümüzde tüm dünya halklarının ortak ve acil talebi olan 'barış' ise 'birlikte üretilebilecek en yüce değerdir…'

Bu bağlamda, Türkiye'de yıllardır sürüp gelen 'Kürt Sorununun' temel nedeni de 'barış içinde birlikte üretememek' değil midir?..

Çünkü barış, daha iyi ve daha güzel yaşamak demektir. Silaha ve savaşa harcanan paraların besin, hastane, okul, yol, su, elektrik gibi temel gereksinimlere harcanması demektir. Barış; iş, ekmek ve özgürlük demektir.

Ancak barış aynı zamanda 'emperyalist güçlerin sömürü kaynaklarının kuruması…' demektir. Yani barış; silah tacirlerinin işsiz kalması, savaştan ve terörden beslenen kan emicilerin aç kalması demektir…

Bunun için o çevreler, dünyada ve Türkiye'de barış ortamı istemezler…

Günümüzde kalıcı bir dünya barışı sağlamanın ve savaşsız sömürüsüz bir dünya yaratmanın yolu, emperyalizme ve gericiliğe karşı verilmesi gereken bilinçli, kararlı ve örgütlü bir mücadeleden geçiyor.

Yani barış mücadelesi 'eşitlik, özgürlük ve demokrasiden yana olan tüm duyarlı insanların görevidir…'

' Karanlığa karşı AYDINLIĞI,

Zorbalığa karşı ADALETİ,

Savaşa ve teröre karşı BARIŞI,

Ölüme karşı YAŞAMI…' savunanların seslerini yükseltmeleri gerekiyor.

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla.