Dün çok sayıda eğitimci arkadaşım beni telefonla arayarak, Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı Muammer Karaman'ın benimle ve Tepebaşı İlçe Milli Eğitim Müdürü Bülent Üzmez ile ilgili bir paylaşımda bulunduğunu belirterek, benim bu konudan haberim olup olmadığını sordu. Bende 'O kadar işim varken, Karaman'ın paylaşımlarını mı takip edeceğim?' diye yanıt verdim.
HERKES HERKESİ BİLİYOR
Daha sonra 'bir bakayım yine olayları nasıl çarpıtıp, çamurlar atmış' dedim. İsmail Altınkaynak sonrası Eğitim Bir-Sen Şube Başkanlığı koltuğunu dolduramadığı, ard arda skandallara imza attığı için büyük eziklik yaşayan Karaman kendisini Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürünün üzerinde gösterme çabasına bir kez daha şahit oldum. Kendisi Tepebaşı İlçe Milli Eğitim Müdürü Bülent Üzmez'e açık mektup göndermiş. Aklınca tatlı su kurnazlığı yaparak, isim vermeden bana yine çamur atmaya çalışmış. Üzmez'e benimle görüşmemesi, bana haber vermemesi için haddini aşarak ayar çekmiş. Ben 19 yıldır Eskişehir'de gazetecilik yapıyorum. Bugüne kadar birilerinin adamı olmadığım için eğitim camiasında yaprak kımıldasa haberim oluyor. Benim eğitim camiasıyla ilgili haber yapmam için Bülent Üzmez'e hiç ihtiyacım yok. Zaten çoğu Eğitim Bir-Sen üyesi yüzlerce haber kaynağım var. Eğitim camiasında yıllardır, hırsızlıkları, yolsuzlukları, öğrencisine, kadın veliye, kadın öğretmene taciz eden soysuzları, yapılan adaletsizlikleri hep ortaya çıkardığım için haber kaynaklarım bu kadar fazla. Ne diyeyim işini iyi yaparsan, yapılan zulümlerin, haksızlıkların üstünü kapatmazsan eğitim camiasının güven duyduğu gazeteci olursun. Eskişehir eğitiminde gücü elinde bulunanların çanağını yalarsan, haksızlıkları, yolsuzlukları, yapılan tacizleri görmezden gelirsen, bu camiadan kimse sana güvenip haber vermez. Bunların en iyi örnekleri her sıkıştığında Karaman'ı savunmayı bir görev edinen kalemşörlerdir. Ne mutlu ki, eğitim camiasında herkes Karaman'ı da biliyor, onların kalemşörlerini de biliyor. Beni de biliyor. Atalarımız boşuna şöylememiş; 'Güneş balçıkla sıvanmaz' diye
KUYRUK SALLADI MI
DİYECEKTİM?
Derse girmeden yani hak etmeden maaş aldığını ortaya çıkardığım için Karaman'ın bana kızmasına anlam veremiyorum. Benim sayemde profesyonel sendikacı oldu da, nöbetçi müdür ve müdür yardımcısı olarak okul okul gezmekten kurtuldu. İl Milli Eğitim Yöneticileri de onun okula gitmeden maaş alabileceği bir okulbulmaktan kurtuldu. Karaman paylaşımında; 'Milli Eğitim camiasında herkesle ilgili çok ağır yazılar yazıp, şaka adı altında çok ağır hakaretler içeren karikatürler yayınlamayı sürdürürken şahsınızla ilgili ilçe milli eğitim müdürlüğü göreviniz boyunca tek harflik bir eleştiri bile yapmayışını daha iyi anlayabiliyorum' demiş. Ben kimin hakkında ağır yazılar yazdım? Gazete arşivleri ortada. Devleti soyanlar, öğrencisine, velisine, emrinde çalıştırdığı kadın personele taciz edenler, okul basıp kazma sapıyla öğretmenleri dövenler, öğrencisini dövüp hastanelik edenlerle ilgili yazıların anlaşılan Karaman'ın hoşuna hiç gitmemiş. Bunlarla ilgili ağır yazılar ve haberler yaparak büyük yanlış(!) yapmışım. Karaman'ın mantığına göre onlara 'Aferim' demeliymişim. Sadece işi gazetecilik olan birisi olarak devleti soyanları 'Bal tutan parmağını yalar' diye savunmalı mıydım? Öğrencisine, emrinde çalıştırdığı bayan personeli taciz edenleri de 'Bacağını göstererek tahrik etti, kuyruk salladı' diye arka mı çıkmalıydım? Liyakatın çöpe atılması nedeniyle sınav kazanarak, elde ettiği yöneticilik görevlerini bir gecede kaybedenlere 'Oh olmuş mu?' demeliydim? Eğitimde yaşanan yandaş kayırmacılığına, 'sendikamıza üye olmazsan ilçeden kente gelemezsin. Müdür ve müdür yardımcısı olamazsın' diye eğitimcilere yapılan tehdit ve zulümleri görmezden mi gelecektim? Ben yıllar önce Bülent Üzmez'in sınav kazanamadığı için İl Milli Eğitim Şube Müdürü olamayacağını yazarken, Karaman 'Bülent Abi' diye peşinden koşmuyor mu? Üzmez'in en güçlü döneminde Atamadan Sorumlu Şube Müdürü olarak yaptığı atamalarla ilgili haberler yaparken Karaman, 'Gazeteci Ayhan çok iyi yazıyor' diyor muydu?
Benim Milli Eğitim camiasında kimseyle küslüğüm yok ki; birileri beni barıştırsın. 'Gazeteci Ayhan ile görüşmeyin' diye baskı yaptığınız kendi sendika üyeleriniz 'Ayhan Aydıner ile küsüm' demek zorunda kalmış olabilir. Aylar önce benimle barışmak için bir okul müdürünü aracı kullandığı için herkesi kendisi gibi biliyor. Küsüp, barışmaya, öğretmenleri kazma sapıyla dayak yediği şahısla barıştırma meraklı olan ben değilim. Benim bu konudaki tavrımı aynı yönetiminde görev yaptığın arkadaşların çok iyi bilir. Karaman, Üzmez'i 'Hafta sonunda bile bu işi dert edinip devletin makam aracı ile gazeteciyi evinden, işyerinden ya da bulunduğu bir mekandan alıp okula götürmeniz takdir hislerimi daha da coşturmaktadır' diye suçlamış. Şehit İlker Karter Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde zabıt katipliği yetiştirmek amacıyla Adalet Bölümü açıldı. Bu kapsamda okulda bir sınıf mahkeme salonuna çevrildi. Ben hafta sonu değil, hafta içinde Üzmez'den bu haber ile ilgili bilgi istedim. O da 'Milli Eğitim'e gel, sana anlatayım' dedi. İsteseydim beni aldırmak için araç gönderirdi. Zaten Eskişehir'de kurumların çoğu basın mensuplarını araçla getirip, götürüyor. Ben bunu istemedim. Tramvayla Tepebaşı İlçe Milli Eğitim'e gittim. Kalbim temizmiş ki; aynı tramvayda Eskişehir'in değerli eğitimcilerinden birisi olan Süleyman Ercan Karakaya ile karşılaşmışım. Tramvaydan indikten sonra İlçe Milli Eğitim'e kadar beraber gittik. Ertesi gün 'Lisede Duruşma Salonu' adlı haberi gazetemizde yayınlamakla suç mu işledik? Gazeteye yapacağımız haberleri o şahsa mı soracağım? Üzmez, basına bilgi verirken Karaman hazretlerinden mi izin alacak? Üzmez beni Necip Fazıl Kısakürek Ortaokulu'ndan gazeteye makam aracıyla göndererek suç mu işledi?