Eskişehir'in gözde ilkokullarından birisine İranlı kadın veli çocuğunu kayıt ettirmek için gelmiş. Maddi durumu iyi olduğu için
'okul ne kadar isterse kayıt parası vereceğini' söylemiş. Ancak
'bir şart' sunmuş.
'Benim çucuğumun sınıfından bir tek Suriyeli, Iraklı Arap öğrenci olmayacak' demiş. Okul Aile Birliği Başkanı bu şart karşısında şaşırmış.
'Biz bu vatanın asıl sahibi olan Türkler böyle bir şart sunamazken, İranlı bir veli nasıl bunu söyler' diye düşünmüş. İçi kan ağlayarak; ülkemizde
'Türk insanını ikinci sınıf konumuna düşürenlere' isyan etmiş. İranlı veliye böyle bir şeyi talep etme hakkının olmadığını söylemiş. İranlılar
'tıpkı Türkler gibi yüzyıllardır Arap emperyalizmine boğun eğmediği için' ırklarını korumuştu. Yani araplaşmamıştır. Bu ülke halkı Pers, Acemdir. İranlılar
'araplardan hiçbir zaman' haz etmez. İngiliz Lawrence'a
'büyük hayranlık duyan Araplarda hem Türklerden hem de İranlılardan' hiç haz etmezler. Okulun konumu itibariyle buraya Iraklı ve Suriyeli öğrencilerin gelmesi mümkün olmadığı için İranlı annenin evladı arap çocuklarıyla birlikte okumayacak. Kentimizde yaşanan bu olaya bana
'Misafir misafiri istemez, evsahibi de her ikisini de' Atasözünü hatırlattı. Türkiye'de hangi anne baba bu İranlı gibi şart sunabilir mi?
'Benim çocuğumun sınıfında hiçbir arap öğrenci olmayacak' diyebilir mi? Suriyeli ve Iraklı öğrencilerin çok fazla olduğu Ziya Gökap İlkokulu'nda veya Gülay Kanatlı Ortaokulu'nda bir
'Türk anne ve baba böyle bir şart' sunabilir mi? Zaten şart sunmuyorlar. Öğretmenler Türkçe bilmeyen Suriyelilere dersleri anlatmak için büyük zaman harcadığı için Türk çocukları derslerinden geri kalıyor. Bundan dolayı velilerin büyük çoğunluğu çocuklarını alıp, başka okullara taşımak zorunda kalıyor. Böyle giderse yakında bazı okullar
'Suriyelilerin okulu diye' anılmaya başlanacak. Bizim vergilerimizle yapılan devletin okulları; 'Türk ve Suriye okulları' diye ayrılacak. Savaşın en büyük acısını kadın ve çocuklar yaşıyor. Ülkemize sığınan Suriyeli çocuklar tabi ki eğitim hizmetlerinden yararlanacaktır. Ancak
'5 milyon Suriyelinin tüm mali yükünü Türkiye Cumhuriyeti tek başına' karşılayamaz. Bu konuda
'niye hep Avrupa devletlerine' kızıyoruz. Zengin Arap devletlerinin
(Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi) 'kendi ırkından olan bu insanlar neden yardım yapmadığını' sorgulamıyoruz. Umarım Suriye'de istikrar sağlanırda, 5 milyon Suriyelinin bir hayli uzun süren misafirlikleri sona erer. Türk halkı olarak sırtımızdaki bu yükten bir an önce kurtuluruz...
------------------------------------------------------------
KARACAN'DA 'KEMERİN SES GETİRSİN' DEDİ
Trafik güvenliğine dikkat çekmek için
'Kemerin Ses Getirsin' sloganıyla başlatılan kampanyaya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan sonra AK Parti MKYK Üyesi Harun Karacan'dan da destek geldi. Karacan önceki gün kendi sosyal paylaşım hesaplarında araçta emniyet kemeri bağlı fotoğrafı paylaşarak;
'Dönüş yolunda sevdiklerimizi üzmemek için kemerlerimiz her daim takılı olsun' yorumunda bulundu. Sanat, siyaset, spor ve medya dünyasından birçok isim çektikleri videoları
'kemerinsesgetirsin' etiketiyle sosyal medya hesaplarından paylaştı. Ayrıca spor kulüpleri, milletvekilleri, valiler, belediye başkanları, akademisyenler ve vatandaşlar da kampanyaya paylaşımlarıyla katkı sağladı. içişleri Bakanlığınca 09-31 Ağustos tarihlerinde çocuklara yönelik
'Hayatı Korumak İçin Senin de Kemerin Ses Getirsin' sloganıyla
'Kemerin Ses Getirsin' isimli ödüllü video yarışması düzenlendi. Yarışma kapsamında aileleriyle seyahat eden çocuklardan, sürücü ve araçtaki diğer yolcuları emniyet kemerlerini takmaları konusunda bilinçlendirdiği ve uyardığı görülen videolarını
'#kemerinsesgetirsin' diye etiketleyerek
'TrafikEgm' Twitter adresine göndermeleri isteniyor. Gönderilen videolardan en çok beğeni alan ilk 100 çocuğa scooter, kask ve koruma ekipmanı hediye edilecek.
-------------------------------------------------
BAŞARILI EĞİTİM YÖNETİCİSİ
ODUNPAZARI BELEDİYESİ'NDE
Eskişehir eğitim camiasında genç kuşağın en başarılı yöneticilerinden olan İbrahim Taşdemir Odunpazarı Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürü oldu.
HEP KALİTEYİ ARTTIRDI
Taşdemir'i öğretmenlik yaptığı yıllardan beri tanırım. Kendisini hep geliştiren, çalışkan, dürüst ve ilkeli kişiliğiyle hep öne çıktı. Birilerine, sendika yöneticilerine yalakalık yaparak değil, sınav kazanarak, yönetici oldu. Yani okul müdürlüğü görevine bileğinin hakkıyla geldi. Emekli olmasına daha yıllar varken, iki yıl önce büyük risk alarak Bahçeşehir Koleji'nin transfer teklifini kabul ederek, kamudan ayrıldı. Bahçeşehir Koleji'nin Okulöncesi-İlkokul-Ortaokul birimlerinin iki yıl müdürlüğünü yaptı. 2001 yılında Yüksek Lisansı bitiren Taşdemir yıllardır Anadolu Üniversitesi öğrencilerinin
'Performans Değerlendirme' ve
'Eğitim Bilimine Giriş' derslerine girerken, yönetici olarak çalıştığı her okulda başarı ve kaliteyi hep arttırdı.
BAŞARILAR DİLİYORUM
Çalışma arkadaşlarıyla birlikte görev yaptığı Ticaret Borsası İlkokulu'nu Eskişehir'in en gözde okullarından birisi yaptı. Ticaret Borsası İlkokulu Milli Eğitim Bakanlığı
'Eğitim ve Öğretimde Yenilikçilik Ödülleri' Doğu Marmara 1. Ligi ödülünü kazandı. Türkiye´de ilk kez bir devlet okulunda
'Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi Projesi'ni uyguladı. O'nun yönetiminde Türkiye´de ilk kez bir devlet okulu
'European Talent Point' Avrupa Yetenek Noktası olma başarısını gösterdi. Çok sayıda COMENİUS VE TÜBİTAK projeleri gerçekleştirdi.
'Bazı insanlar gittikleri yeri, bazıları ise terk ettikleri yeri mutlu ederler.' Devlet okullarında ve Bahçeşehir Koleji'nde başarılı işlere imza atan, çocukların daha kaliteli eğitim alabilmeleri için büyük mesai harcayan Taşdemir yeni görevinde de aynı performansı gösterecektir. Taşdemir'e Odunpazarı Belediyesi'ndeki yeni görevinde başarılar diliyorum. Sosyal Yardım İşleri Müdürü olarak güzel projelere imza atacağına inanıyorum...
----------------------------------------------------------
CUMARTESİ HİKAYESİ
AFFEDERSİN ERMENİ
90'lı yılların başı. Tıp doktoru. Aynı zamanda, heykeltıraş. Tatile giderken, Afyon'da mola verir. Oturduğu çay bahçesine kalabalık bir grup insan gelir. Üstleri başları perişan, alayı gariban, ağlamaktan gözleri şişmiş... Hayrola diye sorar? Şehit cenazesi taşıyan köylülerdir. Üç yaşında olan ve ortalıkta neşeyle hoplayıp zıplayan kızına bakar, bir de köylülere... Bir yanda saçının telini dünyaya değişmeyeceği evladı, beri yanda evladını vatan için toprağa vermiş baba... Utanır. Bi şey yapmalıyım diye düşünür, bu çocukları ölümsüzleştirmeliyim...
'Şehit Ağacı' projesi hazırlar. Terör şehitlerini künyelere yazacak, künyeleri ağaca takacak, çocukların birer yaprak gibi ebediyen salınmasını sağlayacaktır o ağacın dallarında. Projesini hayata geçirmek için aradığı fırsatı, anca 2003'te bulur. Resim Heykel Müzesi'nin açtığı yarışmaya katılmaya karar verir. İstanbul'a gelir. Künyeleri almak için Tahtakale'ye gider. Sorar soruşturur. Herkes aynı adresi gösterir... Ermeni bi usta. Mısır çarşısının hemen arka sokaklarından birinde bulur küçücük dükkanı, girer, meramını anlatır. Ermeni usta dinler. Ve, o güne kadar heykeltıraşın hiç düşünmediği detaya dikkatini çeker,
'Asla paslanmaması lazım' der,
'Evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı.' Olmalı ama, en pahalısıdır o bahsettiği paslanmaz künyeler, tanesi 1 lira 25 kuruş...
'Ticari iş değil bu, parayı dert etme' der Ermeni usta,
'vatan işi' der. Beşte bir fiyatına, kar filan almadan, hatta zarar ederek, 25 kuruştan verir. Üç bin künye... Haftaya gönderirim der. Tam gününde gönderir. Sonra, kısmet olmaz, araya başka işler karışır, hazırlandığı yarışmaya katılamaz heykeltıraş... Künyeleri paket halinde evinin deposuna kaldırır. Taa ki, amacına ulaşacağı 2009'a kadar. Ankara Kızılcahamam Belediyesi, Şehit Fatih Duru adıyla park yapmaktadır. Başvurur. Belediye başkanı derhal kabul eder, başımızın üstünde yerin var der. Kurumuş bir sedir ağacı, heykele gövde olur. Ancak, sorun vardır. Akıp giden yıllar içinde şehit sayısı altı bini aşmıştır, eldeki künye sayısı sadece üç bindir. Parkın açılışına yetiştirme kaygısıyla, İstanbul'a gelmez, aksilik bu ya, Ermeni ustanın adını-telefonunu da kaydetmemiştir, internete girer, eksik künyeleri tamamlamak için askeri malzeme satan tüccarlarla temasa geçer.
'Paslanmaz istiyorum' der.
'Abi merak etme, künyenin kralı bu' garantisi verirler. Zaman dar... Ermeni ustanın 25 kuruştan verdiği künyeleri, 1'er liradan alır. Tek tek şehitleri yazar, takar sedir ağacının dallarına... Cumhuriyet Bayramı'nda açılışı yapılır. Maymun iştahlı medyamız ilk gün hücum eder, Türkiye ağlayarak seyreder, sonra unutulur gider. Ve kış gelir. Sadece tebrik yağmaz tabii şehit ağacına, yağmur da yağar. Üç bin yaprağı ışıl ışıl parlarken... Gerisi paslanır! Ermeni ustanın
'Vatan işi bu, evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı' sözü kulağında çın çın çınlayan heykeltıraş, ağlayarak, tek tek değiştirmek zorunda kalır, Türk tüccardan aldığı garantili(!) künyeleri. İnsan ol önce, insan. Soy sop değildir önemli olan. Milleti kimin soy'duğudur!
(Yılmaz Özdil)
----------------------------------------------
FIKRA
Lekesiz delikanlı
Mahallede kavga edip etrafı birbirine katan delikanlı yakalanıp suçüstü mahkemesine çıkarılmış, tam ceza alacakken 'Ben suçsuzum efendim, geçmişimde tek bir leke bulamazsınız' diye savunma yapmış. 'Öyle mi?' diye yumuşamış hakim, 'Böyle temiz biri olduğunuza dair geçerli bir şahidiniz var mı?' Delikanlı köşede oturan semt karakolunun komiserini işaret edip 'Tabii, orada oturan komiser bey buna tanıktır' diye cevap vermiş. Komiser ayağa fırlamış 'Yalan efendim' demiş, 'Bu adamı hayatımda ilk defa görüyorum.' Delikanlı 'Gördünüz mü efendim' diye araya girmiş '15 yıldır bu mahallede oturuyorum, komiserim beni bir kere bile görmemiş... Yeterli kanıt değil mi sizce?..'