'Quo vadis, Domini?'
Yakalanacağını anlayınca Roma'dan kaçan havarî Petrus'un yolda giderken karşılaştığı İsa'ya merak ve heyecan içinde sorduğu sorudur bu!
'Efendim, nereye gidiyorsunuz?'
Hz. İsa'nın bakışlarında incinmişlik, sesindeyse sitem dolu bir hüzün vardır:
' Roma'ya!'
Gözleri faltaşı gibi açılmış bir halde 'Niçin?' diye sorar Petrus, şaşkın şaşkın...
İsa, o mağrur, o mazlum bakışlarını vakarla yere indirir ve dudağının kenarına ilişen acı bir tebessümün eşliğinde şöyle der:
' İkinci kez çarmıha gerilmek için!'
İncinmiş bir sevgilinin, aşıkına en kahredici cilvesi, her halde, ona sadakatinden kuşkulandığı îmasında bulunmasıdır.
İki sevgili arasında 'tarihin nadiren tanık olacağı' en iç acıtıcı sahnelerden biridir bu! Hissedildiğini gösterecek tek alamet ise iki damla gözyaşı!
Petrus işareti almıştır. Ağlayarak Roma'ya geri döner ve yakalanır ve çarmıha gerilir.
Üstelik başaşağı.
Kurban göğün nazarına sunulmuştur ya, artık kuzularının uğruna Efendi'nin kendisini ikinci kez feda etmesine gerek kalmamıştır…
Hz. İsa'nın en sadık havarisine reva gördüğü sondur bu…
Kendi efsanesinin gerçekliğinden ötürü, havarisini yem eder Roma'nın aslanlarına…
Ve Petrus son nefesinde hala şunu sormaktadır İsa'ya; 'quo vadis?' yani 'nereye gidiyoruz?'
Aynı soruyu 2014 yıl sonra biz soruyoruz Türkiye'de…
'Quo vadis?'
***
Böyle bir soruya verilebilecek yanıt, bir çoğumuz için gereksiz, yetersiz ve anlamsızdır…
Yaşadığımız çağ, feda etmenin gerekliğine inanmayan insanlar topluluğunun çağıdır ve böyle bir sorunun 2 bin yıl sonra ortaya atılmasının onlar için bir anlamı yoktur…
'Bir anlamı kalmamıştır' değil, 'yoktur…'
İroni, almış başını gidiyor, 2 bin yıl daha sürecek bir saltanatın oyuncağı gibi…
***
'İkinci kere çarmıha gerilmek' 21 yüzyıl insanının aptallıkla özdeş tutacağı bir sonuç olmalıdır ve de öyledir…
Çünkü, 21. yüzyılda insanlarımızın böyle bir korkusu yok, sadakatsizlik, olsa olsa kefareti ödenebilen bir alışkanlık…
Böyle mi demeliyiz, yoksa korkularımızın değiştirdiği yönleri tarif edebilmek (en azından kendimize) için, böyle bir yol mu izlemeliyiz?
Tarih, felsefe, mitoloji ve dinler tarihinin aklımızı karıştırmaktan başka şeylere gönderme yapıyor olduğunu anlamadığımız sürece, böyle bir soruya bizim yanıt bulabilmemiz ne yazık ki olanaklı değil…
Öyleyse, Petrus'un İsa'ya sorduğu soruyu, benim yanımdakine ya da ötemdekine sormamın bir anlamı olabilir mi?
Bunun yanıtını ben veremem, yanımdaki ya da ötemdeki vermeli…
***
Boş yere ne beynimizi yoralım ne geçmişte kalan bilgilerimizi…
Yalnızca bugüne, bugünün koşullarına ve gerçeklerine bakıp böyle bir soruyu yanıtlamaya çalışmanın gereksizliğine saplanıp kalalım…
'Nereye gidiyoruz?'
Petrus'tan ve İsa'dan kalan tortuları dimağımızda yeniden yoğurup, yorumlayıp; 2014 Türkiye'sinde kendimize soralım…
İşte burada, daha güncel bir soru…
'Nereye gidiyoruz olduğumuzun yanıtını kaldırabilecek gücü kendinizde buluyor muyuz?'
Gidiyor olduğumuz yolun, bizi çıkaracağı çorak ve karanlık topraklara hazır mıyız?
Hiç sanmıyorum…
Öyle serkeşt, öyle berduş, öyle vurdumduymazız ki, sanki böyle bir sürecin nelere mal olacağını, ya bilmiyoruz ya da bilmezden geliyoruz…
***
Bu pespayeliğin, bu rezilliğin, bu hovardalığın, bu kendini bilmezliğin bir gün karşımıza çıkıp bizden hesap soracağı ihtimalini her zamanki gibi, yok sayıyoruz…
Her şeyi halının altına süpürüp, bunun bizi tüm sorumluluklarımızdan alıkoyacağını sanıyoruz….
Ya bunu hayal ediyoruz ya da böyle olması için Allah'a dua ediyoruz…
Güncelleyelim isterseniz biraz…
Nereye giriyoruz baylar ve bayanlar?
Gönüllü olarak ikinci kere çarmıha gerilmeye mi?
1923'te, onca çaresizliğin ve tükenmişliğin içinden böyle bir ülke kuranların ideallerinin takipçisi ve yadigarı mı olacağız
Yoksa;
İlk fırsatta onları terk eden havariler mi?
Son akşam yemeğini ne zaman yedik?
Ne zaman ispiyonladık, ne zaman sattık Cumhuriyeti kuranları?
'Quo Vadis?'
Aklımın köşesinde hep duran bir soru bu…
'Nereye gidiyoruz?'