Cumhuriyet gazetesinde İklim Öngel, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce ile bir söyleşi yaptı. Söyleşide birçok konu ele alınırken depreme yönelik yaptığı açıklamalar ayrıca ele alınması gereken konu olarak dikkatimi çekti.

Ünlüce, Eskişehir’de yaklaşık 50 bin binanın tarandığını ve riskli alanların belirlendiğini geniş çaplı bir tarama çalışmasının başlatıldığını açıkladı. Şehrin neredeyse yarısını kapsayan bu çalışma, elbette ki önemli bir adım. Ancak Ayşe Ünlüce’nin de belirttiği gibi; bu süreç henüz tamamlanmış değil ve devam eden üçüncü ve dördüncü aşamalar planlanıyor. Mevcut çalışmalar, öncelikle 1999 öncesi yapılmış ve en riskli bölgelerde yoğunlaşmış durumda. Porsuk çevresi gibi alanlarda başlatılan bu inisiyatifler ön hazırlık niteliğinde olmasına rağmen, mevcut durumun geniş kapsamlı bir değerlendirme gerektirdiği aşikâr.

Ünlüce Eskişehir’de en riskli bölgeleri,

·         1999 öncesi yapılmış,

·         Genellikle 8 katlı,

·         Bitişik nizam binaların olduğu ve

·         Alt katlarının sonradan ticari alana dönüştürüldüğü merkezi yerleri gösteriyor.

Özellikle Porsuk çevresi bu kapsamda yer alıyor.

Burada kritik bir soru ortaya çıkıyor: Yalnızca yerel yönetimlerin omuzlarına yüklenen bu kentsel dönüşüm çabaları yeterli mi? Eskişehir'deki bu risk, merkezi hükümetin de güçlü ve kararlı bir müdahalesini gerektiriyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın, bu konuda proaktif bir yaklaşım geliştirerek, yerel yönetimlerle koordineli çalışması gerekmektedir. Deprem gibi doğal afetlere hazırlık, yalnızca yerel bir sorun değil ulusal bir meseledir ve çözümü geniş çaplı bir işbirliği ve planlamayla mümkündür.

Bu bağlamda, merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin iş birliği içinde, kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır. Eskişehir gibi potansiyel deprem bölgelerinin, sadece belediyelerin çabalarına bırakılmayacak kadar önemli ve kapsamlı bir politika gerektirdiği unutulmamalıdır. Yapılması gereken, yerel inisiyatiflerin ötesine geçmek ve bu çabaların, merkezi hükümet tarafından daha büyük ölçekli ve sürdürülebilir projelerle desteklenmesidir.

Deprem felaketinin yıkıcı etkileri, ancak birlikte atılacak doğru ve yerinde adımlarla en aza indirilebilir. Merkezi hükümetin, yerel yönetimlerin başlattığı çalışmaları stratejik planlarla desteklemesi, sürecin başarısında kilit bir rol oynayacaktır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu tür projelere hem stratejik hem de mali destek sağlamalı, ulusal düzeyde bir afet yönetim planı çerçevesinde adımlar atmalıdır.

Sonuç olarak, Eskişehir’de başlatılan kentsel dönüşüm çalışmaları önemli bir başlangıçtır; ancak yalnızca yerel inisiyatiflerle sınırlı kalmamalıdır. Merkezi hükümetin devreye girmesi ve yerel yönetimlerle koordineli çalışarak, şehirlerin depreme hazırlıklı hale getirilmesi sağlanmalıdır. Bu tür bir iş birliği, ulusal güvenliğimizin teminatı olan şehirlerin, gelecek nesiller için daha güvenli ve yaşanabilir hale gelmesi adına atılması gereken önemli bir adımdır.

 

****

DEPREM YETKİ KİMDE DİYE SORMAZ!

Eskişehir’in arka planda, deprem riski gibi ciddi bir gerçeği taşıdığı biliniyor. Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl, partisinin basın toplantısında bu gerçeği tüm açıklığıyla gözler önüne serdi. Bingöl’ün bu alandaki uzmanlığı kamuoyu tarafından bilinir. Depreme hazırlık açısından şehrimizde kayda değer bir çalışma yapılmadığını belirten Bingöl, yetki kargaşasının zaman kaybına neden olduğunu vurguladı.

Eskişehir, depreme dayanıklı hale getirilmesi gereken binalarla dolu bir şehir. Fakat Bingöl’ün de dediği gibi, bu konuda etkili bir ilerleme kaydedilmiş değil. Hayat kurtaracak olan gerçek çözümler, yetkinin netleşmesi ve hızlı karar alınmasıyla mümkündür. Depreme hazırlık, yalnızca eğitim ve bilinçlendirme etkinlikleriyle sınırlı kalamaz; somut adımların atılması, binaların güçlendirilmesi için kota artışları ve emsal artırımları gibi teşviklerin uygulanması şarttır.

Daha da önemlisi, Bingöl'ün altını çizdiği bir başka nokta: Kutuplaşma ve suni gündemlerle kamuoyunun meşgul edilmesi. Türkiye’de gerçek sorunların üstünü kapatan bu tür gündemler, halkı olması gereken çözümlerden uzaklaştırıyor. Asıl yapılması gereken, ekonomik sıkıntılarla boğuşan halkı rahatlatacak tedbirlerin geliştirilmesidir. Yoksulluk, işsizlik ve pahalılık gibi sorunlara kalıcı çözümler üretilmedikçe, deprem gibi doğal afetlerin yıkıcı etkilerini bertaraf etmek mümkün olamayacaktır.

Sonuç olarak, Eskişehir özelinde ve Türkiye genelinde deprem gibi doğal afetlere hazırlık, yalnızca eğitimlerle ve farkındalık çalışmalarıyla sınırlı kalmamalıdır. Yetki kargaşasına son verilerek acil ve somut tedbirlerin devreye alınması, uzun vadede toplumun ihtiyaç duyduğu güvenli yaşam alanlarının inşa edilmesini sağlayabilir. Atılacak her adım, daha güvenli ve refah dolu bir geleceğin anahtarı olabilir. Önemli olan bu adımları atmakta geç kalmamaktır.