Toplumsal yaşamın temel iki unsurunun 'sağlık' ve 'eğitim' olduğu bilinen bir gerçekliktir. Bu bağlamda 'sağlık' toplumsal yaşamın
'varlık' nedeni, 'eğitim' ise o toplumun 'devamlılık' koşuludur. Bu iki temel unsur toplumsal gelişmişliğin de iki önemli ölçütüdür.
Geçtiğimiz iki yıl boyunca yaşanan küresel salgın sürecinde sağlığın ve eğitimin ne denli önemli oldukları, sağlıkçıların ve eğitimcilerin
de toplumsal yaşamın olmazsa olmazları oldukları bir kez daha anlaşılmıştır.
SAĞLIKÇILARIMIZA YAPILAN HAKSIZLIKLAR
Toplumsal yaşamda her şeyin başı olan sağlık, ülkemizde çoktan beri baştan kokuyor…
Türkiye'nin sağlık alanında kronikleşmiş olan 'kalitesizlik, yetersizlik, eşitsizlik, kamusuzluk' gibi sorunları, küresel salgın
sürecinse iyice azgınlaştı. Küresel salgınla ilgili verilerin açıkça gösterdiği gibi, Türkiye bu salgını en ağır yaşayan ve yaşamakta olan
ülkelerden biridir.
Ülkemizde salgına yakalanma ve ölüm oranları bakımından 'birinciliği (!)' ise sağlıkçılarımız kazandı(!)…
Bu ülkede son iki yıldır, sağlıkçılarımızın 'çalışma koşulları ve süreleri' konusunda rekorlar kırılıyor. Sağlıkçılarımız arasında, görevi başında hakarete
ve saldırıya uğramayan ise yok gibi…
Bu haksızlıklara karşı, başta Türk Tabipleri Birliği (TTB) olmak üzere demokratik sağlık örgütlerinin 'Emeğimizin karşılığını alamadığımız, tüketen
çalışma koşullarına, sağlık alanında yaşanan şiddete tek bir gün bile tahammülümüz kalmadı…
' başlığı altında kamuoyuna açıkladığı haklı talepleri, 'Mısır'daki sağır sultanlar duymuyor…'
Üstelik sağlıkçılarımızın bu haklı talepleri yetkililer tarafından, 'Varsınlar gitsinler!...' biçiminde
değerlendiriliyor.
Bu durum karşısında demokratik sağlık örgütleri seslerini yükselttiler:
• 'Hiçbir Yere Çekip Gitmiyoruz! Buradaydık, Buradayız, Burada Kalacağız!'
• 'Ne ülkemizden ne mesleğimizden ne hakkımız olanı istemekten vazgeçeceğiz.'
SAĞLIKÇILAR BÜYÜK G(ö)REVDE!
14 Mart 1827'de, İstanbul'da 'modern tıp eğitiminin başladığı okulun kuruluş günü', 1919 yılından beri Türkiye'de
'Tıp Bayramı' olarak kutlanmaktadır. Her Mart ayının 14'ünde kutlanan Tıp Bayramı, Türkiye'de sağlık alanında çalışanların meslek
sorunlarının tartışıldığı, bilime katkılarının ödüllendirildiği bir anma ve kutlama günü olarak gelenekleşmiştir. Dünya ülkelerinde
benzer kutlamalar, farklı tarihlerde yapılmaktadır.
Bu yıl, dünyada 'Covid- 19, savaş ve diktatörlük salgınlarının azgınlaştığı' bir dönemde gündeme gelen Tıp Bayramında, TTB ve demokratik sağlık örgütleri
bir kez daha haykırıyorlar:
• 'Bir kez daha emeğimiz için, haklarımız için, taleplerimiz için 14-15 Mart Pazartesi ve Salı günleri bütün Türkiye'de, bütün sağlık kurumlarında G(ö)REV'de
olacağız…'
• '14-15 Mart 2022 günlerinde yapılacak eylemde, yürütülen hizmetin sağlık hizmeti olduğu hatırda tutularak gerekli önlemler büyük bir özenle saptanmış ve duyurulmuştur.
Hekimlerin belirtilen hususlara dikkate ederek yapacakları bu eylemde, sağlık çalışanlarının talepleri gündeme taşınarak, 'düşünceyi yayma hakkı' kullanılacaktır…'
Bence sağlıkçılarımızın bu G(ö)REV'i sapına kadar haklıdır ve insanlık için onur vericidir. Böylesi bir G(ö)REV'in başarılı ve sonuçlarının kalıcı olabilmesi için,
'sağlık çalışanlarının örgütlü birleşik gücü korunmalı ve geliştirilmelidir.' Sağlık alanındaki farklı uzmanlıklara ve siyasal kimliklere dayalı ayrımcı
kışkırtmalara fırsat verilmemelidir.
***
EĞİTİMCİLER GELECEĞİN MİMARLARIDIR
'Eğitim, toplumsal yaşamın iyi, güzel ve doğru olarak sürdürülebilmesinin koşuludur…'
Bu nedenle insanlığın ilk günlerinden beri, eğitimciler toplum içinde saygın kişiler olarak kabul edilmişlerdir. Bu gerçeklik dün olduğu gibi bugün ve yarınlar
için de geçerlidir. Bu bağlamda, Atatürk'ün 'Öğretmenler, yeni nesil sizin eserini olacaktır.' diyen özsüzü, evrensel değerlerle örtüşen bir tespittir.
Öğretmenlik, eğitim işinin temeli olan bir uzmanlık mesleğidir. Eğitim işkolundaki diğer çalışanlar eğitim işi bütünlüğünün ayrılmaz unsurlarıdır.
Günümüz dünyasında 'eğitim' denince akla gelen temel ilkeler şöyle özetlenebilir: 'Bilimsellik, demokratiklik, laiklik, kamusallık…'
Ülkemizde ise ne yazık ki eğitimimizin durumunu özetleyen sözcükler şunlardır: 'Kalitesizlik, eşitsizlik, dinsellik, kamusuzluk…' Eğitimimizin uluslararası
ölçütleri de yerlerde sürünüyor…
Demokratik öğretmen örgütlenmesinin 114 yıllık bir tarihsel süreci olan ülkemizde, ne yazık ki günümüzdeki eğitim çalışanlarının örgütlenme durumu da içler
acısıdır. Belirgin özelliği 'parçalanmışlık' olan eğitim örgütlerinde 'örgütsel birlik, örgütsel bağımsızlık ve kitlesellik' sorunları ciddi boyuttadır.
ÖĞRETMEN OKULLARININ 174. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ
16 Mart 1848 tarihi, ülkemizde 'Darülmuallimin' adı altında açılan Öğretmen Okullarının kuruluş tarihidir ve eğitim tarihimizde
önemli bir yeri vardır.
Türkiye'de 'öğretmen yetiştirme' konusu gerçek kimliğine Cumhuriyet döneminde kavuşmuş ve yıllar boyunca
'nitelikli ve aydın düşünceli öğretmenler' yetiştirilmiştir.
Geçmişte kurulan o güzelim öğretmen eğitimi kurumlarının, çeşitli dönemlerde ve çeşitli sudan bahanelerle kapatılmaları,
bu alandaki deneyim birikimine çok büyük zararlar vermiştir.
Bugün ülkemiz eğitim tarihinde 174 yıllık öğretmen eğitimi deneyimi görünmesine rağmen, 'Öğretmen yetiştirme işi imam
yetiştirmeye dönüştürülmüştür…'
Son yıllarda ülkenin başına çöreklenen çağdışı teokratik otokrasi sisteminin 'dindar ve kindar eğitim' yaklaşımları yüzünden 'öğretmen yetiştirme
programlarımız ve dolayısıyla eğitimimizin kalitesi yerlerde sürünmektedir…'
Ülkemizin sağlık ve eğitim alanlarında özellikle son 20 yıldan beri sistematik bir biçimde artan bu sorunlar ivedi olarak çözüm bekliyor.
Çözümler, onurumuz olan sağlıkçılarımızla ve eğitimcilerimizle birlikte bulunacaktır: 'Bilimle, demokrasiyle, eğitimle, sanatla; bilgiyle,
bilinçle, umutla, azimle ve kararlılıkla ama mutlaka örgütlü birleşik mücadeleyle...'
***
NOT: Öğretmen Okullarının 174. Yıldönümü dolayısıyla EĞİT- DER ve TEÖ- DER Eskişehir Şubeleri tarafından birlikte düzenlenen 'Laik, Demokratik, Bilimsel, Kamusal Eğitim: Ne Yapmalı?' konulu söyleşi, 16 Mart 2022 Çarşamba günü,
saat 14.00'te, Hasan Polatkan Kültür Merkezinde. Birlikte olalım.
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…