Yönetmen: Ömer Lütfü Akad
Oyuncular:
Türkan Şoray - Sabiha
İzzet Günay - Halil
Ayfer Feray - Müjgan
Semih Sezerli - Fethi
Behçet Nacar - Necmi
Selahattin İçsel - Halil'in babası
Aydemir Akbaş – Cemil
ÖMER LÜTFÜ AKAD (1916-2011)
Türk sinemasının 'Koca Çınar'ı olarak bilinen Akad, 1950'li yıllara değin tiyatrocuların egemenliğinde kalmış olan Türk sinemasının, tiyatrodan bağımsız hale gelmesini sağlayan en önemli isimlerden biri oldu. 'Sinemacılar Kuşağı'nın ilk temsilcilerinden olan Akad, kendinden önceki sinemacılardan farklı olarak sinemanın kendine özgü dilini ve olanaklarını araştırıp geliştirmiş, imza attığı yapıtlarla kendinden sonra gelen birçok yönetmeni etkilemiş, onlara örnek olmuştur.
1948 yılında
Vurun Kahpeye ile başladığı yönetmenliğini halk masalları uyarlamalarıyla sürdürmüş, polisiye filmleriyle sinema dilini geliştirmiştir. Ayrıca belgeseller çekip, senaryo yazarlığı yapmıştır. Yazdığı
Işıkla Karanlık Arasında adlı deneme biyografisi Türk sinemasının başlangıç ve gelişim kesitinin görülebildiği ilginç bir yapıttır.
Kimi zaman ticari kaygıların ağır bastığı filmler yapmış, kimi zaman piyasa koşullarına ayak uyduramadığı için sinemadan uzaklaşmak zorunda kalmış, ama Türk sinemasına kimliğini kazandıran yapıtları ve çığır açan sanatçı kişiliğiyle önemini her zaman korumuştur. Konulara gerçekçi bir yaklaşım, gerçek insan tipleri ve davranışları, sinemaya özgü teknik uygulamalar Türk sinemasına onunla girmiştir. Türk sinemasında 'Tiyatrocular Dönemi'ni izleyen ve o dönemin özelliklerini sürdüren geçiş dönemini sona erdirerek 'Sinemacılar Dönemi'nin başlamasına yol açan da onun ilk yapıtları olmuştur. Akad, 1960'ların ortalarında gerçekleştirdiği yeni bir atılımla, özellikle de Yılmaz Güney'le giriştiği ortak çalışmalarla, onun çizgisini geliştirerek sürdüren Güney'in başlatacağı yeni dönemin de hazırlayıcısı olmuştur.
'Çok eskiden rastlaşacaktık…'
Prof. Dr. Nilgün Abisel'in 'Çok Tuhaf Çok Tanıdık' diyerek tanımladığı Vesikalı Yarim, yönetmeni Ömer Lütfü Akad, Vesikalı Yarim için çok fazla özelliği olmasa bile, farklı tadı olan filmlerinden biri olduğunu söylüyor. Sinemanın tiyatrocuların egemenliğinden kurtulup kendi bağımsızlığını kazanmasında kilometre taşı olan filmlerden biri Vesikalı Yarim. Bir taraftan sarı saçlı Türkan Şoray, bir taraftan bugün bile akıllarda kalan şarkısı 'Kalbimi kıra kıra' ve ismiyle sonuna referans eden bir film.
Sabiha, bir gece kulübünde şarkıcılık yapmaktadır. Halil ise, arkadaşlarıyla sık sık o gece kulübüne gelen ve geçimini manavlıkla sağlayan bir adam. Halil evlidir, çocukları vardır, ceketi omuzlarında ve uzun bir ağızlıkla içtiği sigarasının dumanı, fonda Türk tarzı bir dramı yaratmanın zeminini hazırlamaktadırlar. Sabiha ile evli olduğunu bilmediği ya da öyle umut ettiği Halil birbirlerine aşık olurlar. Halil bir süre sonra evini, karısını ve çocuklarını bırakıp Sabiha için kiraladığı evde birlikte yaşamaya başlarlar.
Sabiha'nın Halil'in evli olduğunu öğrenmesi, gidip babasının çalıştırdığı manavda çocuklarını izlemesi ve ardından Halil'i terk edip yeniden gece kulübüne dönmesiyle Halil'in buna verdiği tepki, aslında sonraki pek çok Türk filminde gördüğümüz ve neredeyse kronikleşen bir hal alan öfke nöbetlerinden birinde Halil, Sabiha'nın yanındaki adamı bıçakla yaralar. 1 yıl hapis yattıktan sonra dışarı çıktığında ilk uğrak yeri kuşkusuz Sabiha'nın yanıdır. Ancak bu sefer yanında taşıdığı bıçağı Sabiha için kullanır. Kadın yaralanır, o sırada polisler gelir. Sabiha, karnındaki bıçak yarasının acısıyla polislere 'bırakın onu o yapmadı, ben kendim yaptım' der. İşte o anda, uğruna onca şeyi yaşadığı Sabiha Halil için bir tuktu nesnesiyken, birden bire bir anne objesine dönüşür.
Sabiha daha hastaneden çıkmadan Halil, çoktan karısının ve çocuklarının yanına dönmüştür bile. Sabiha'nın uzaktan Halil'i ve çocuklarını izledikten sonra dönüp İstanbul'un sokakları arasında kaybolması, bu anlatım biçimiyle çok tanıdık gelse de, görsel anlamda, kolay rastlanmayacak bir hüzün demeti gibidir.
Vesikalı Yarim, Abisel'in de dediği gibi, bir tarafıyla çok tanıdık, bir tarafıyla da çok tuhaf… Gerek konusu, gerek çekimleri açısından çok fazla özelliği yokmuş gibi görünse de, diyalogları, iki kişi arasındaki ilişkiyi arkada sanki bir Türkiye yokmuş da, dünyanın herhangi bir ülkesiymiş gibi anlatması, filmin zihnimizdeki tedirgin edici hüznünü hala taze tutuyor. Vesikalı Yarim, genlerimizdeki alışkanlıkları çok da görmezden gelmeden, evrensel bir insanlık halini anlatıyor. 'Çok eskiden rastlaşacaktık' repliği ise unutulmaz bir akıl yürütmesi değil midir?
Bir çok sinema eleştirmeni açısından Türk sinemasının en güzel aşk filmlerinden biri hatta birincisidir Vesikalı Yarim. Çok abartıya kaçmadan, olan, olması gereken ve yeniden olan bir hikayeyi iki hayatın penceresinden, hiç ekşimeyecek bir içtenlikle anlatmaya hala devam ediyor.