TOKİ Savaş Kubaş Anadolu Lisesi Müdürü Attila Akıncı sert ve disiplinli bir okul müdürüdür. Eskişehir'de görev alan İl Milli Eğitim Müdürleri bir lisenin disiplin açısından çivisi çıktığında hep Akıncı'yı o kurumun başına getirirdi.

SINIFA GİR ÇIK
Bazıları belki de tarzını sevmiyor olabilir. Ancak bu sorunlu okullar hep Akıncı sayesinde disipline kavuşurdu. Eskişehir'in kıdemli okul müdürlerinden olan Akıncı önceki gün kendi sosyal paylaşım sitesinde; '33 yıllık idarecilik hayatımdan sonra vermiş olduğum karar: Bugün itibariyle artık Türkiye'de idarecilik yapmak bitmiştir. Öğretmenlik yapmak ise çok kolaydır. Sınıfa gir çık. Eğitimle uğraşma, veli ile muhatap olma, öğrenciyi yönlendirme, bol not ver, bana dokunma mantığıyla hareket et, 'ben dersimi anlatır geçerim' de. 'Bunlar idarenin işi onlar uğraşırlar nasılsa' mantığı ile hareket et. Çok sıkışınca rapor al. İlgililere yetkililere önemle duyurulur' diye paylaşımda bulundu. Eğitimci arkadaşları Akıncı'ya 'yoksa emekli mi oluyorsun?' diye sordu. Bunun üzerine Akıncı ikinci bir paylaşımda daha bulundu.

ÖGRETMENLER
ÖĞRENCİDEN KORKUYOR
Akıncı ikinci paylaşımında şu ifadeleri kullandı; 'Değerli arkadaşlar emekli falan olmadım. Olmayı da asla düşünmüyorum ancak öğretmenlik mesleği özellikle son yıllarda yozlaştırıldı. Öğretmene 'derse zamanında gir' diyemiyorsun gidiyor şikayet ediyor. Öğretmen sınıfta çocuğa sahip olmuyor. 'Çocuğa niye sahip olmuyorsun' diye sorduğumda gidiyor şikayet ediyor. Öğretmenlik mesleği sıkıntılı başka bir şey değil. Ders işlemiyor. 'Neden işlemiyorsun?' diye soruyorum. 'Okulların kapanmasına bir hafta var' diye cevap veriyor. Böyle bir öğretmenlik mesleğini biz yaşamadık, kimseye yaşatmadım. Sıkıntı burada. Öğretmenler öğrencilerden korkar hale gelmiş öğrenciye laf söyleyemiyor. Çocuğa 'sakalını kes' diyorsun. Veli 'hocam bir hafta kaldı sakallı gelse ne olur?' diyor. Böyle bir terbiyesiz olamaz ya! Bunlara sinirleniyorum. Yoksa asla emekli olmayı da idareciliği bırakmayı da düşünmüyorum. Sonuna kadar mücadele edeceğim.'

AYATA BENİ
DOĞRULADI
Akıncı bu paylaşımlarıyla okullarda görev yapan öğretmenlerin durumlarını gözler önüne serdi. 12 Eylül 2011-2 Kasım 2012 yılları arasında Eskişehir İl Milli Eğitim Müdürlüğü yapan Erdoğan Ayata, Akıncı'nın paylaşımına destek vererek; 'Attila Müdürüm sizin gibi disiplinli çalışkan idealist yöneticiler maalesef bu dönemde görev yapamazlar. Çünkü liyakat hiç dikkate alınmıyor. Yalakalık baş tacı ediliyor. Üzülme bu dönemde görevde bulunmamak büyük bir erdemliktir' diye yorumda bulundu. Şu anda emekli olan Erdoğan Ayata AKP iktidarı döneminde 2004 Haziran'ından 2013 Aralık ayına kadar Kayseri, Eskişehir ve Kırşehir Milli Eğitim Müdürlükleri görevinde bulundu. 10 yıl AK Parti döneminde Milli Eğitim Müdürlüğü yapan Ayata'nın bu paylaşımı en yetkili bir ağızdan 'acı itiraf' niteliğini taşıyor. Ben yıllardır hep eğitimde liyakatın çöpe atıldığını, yerine yandaşlığın getirildiğini hep yazıyorum. Ayata'da 'Liyakat hiç dikkate alınmıyor. Yalakalık baş tacı ediliyor' sözleriyle benim bu konuda ne kadar haklı olduğumu doğrulamış oldu. Ayata, keşke aktif görevdeyken de bu yanlışları dile getirseydi. Nabi Avcı'nın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde yandaş sendika kayırılarak, çok insanın 'kul hakkı' yenildi. Umarım İsmet Yılmaz'ın Bakanlığı döneminde bu adaletsizlik biter.

SEVMİYORSANIZ
BIRAKIN GİDİN
Sadece Sınıfa girip çıkan, eğitimle uğraşmayan, veli ile muhatap olmak istemeyen, öğrenciyi yönlendirmeyen, sıkışınca rapor alan 'bana dokunma' mantığıyla hareket eden öğretmenler bence haktan hukuktan bahsetmesin. Dersine zamanında girmeyen, 'zaten bir hafta sonra okullar kapanacak' diye ücret aldığı halde ders işlemeyen, sınıfta kendisine emanet edilen çocuğa sahip çıkmayan, öğrencisinden korktuğu için ona laf söyleyemeyenler lütfen bu onurlu mesleği bıraksınlar. Çünkü öğretmenlik mesleğini sevenler bunları asla yapmaz. Sevmiyorsanız bırakın kardeşim. Sizlerin yerine bu işi gerçekten yürekten yapan insanlar gelir. Çocuklarımız böylece idealist, vatanını ve insanını ve mesleğini seven öğretmenlere emanet edilmiş olur. Bir Anadolu Lisesi Müdürü olan Akıncı'nın bu feryadına yetkililer kulak vermeli…

***

CUMARTESİ HİKAYESİ

İNANILMAZ GERÇEK

Amerikan Adlî Tıp Derneğinin 1994 te San Diego'da tertiplenen ödül yemeğinde Dernek Başkanı Don Harper Mills, aktardığı acayip bir ölüm olayındaki adlî komplikasyonlarla dinleyicilerini şaşkına çevirmişti. Kaderin adaletine dair ince bir nükte taşıyan bu yaşanmış öykü, sanırız sizleri de hayrete sevk edecektir.

PENCEREDEN
GELEN KURŞUN
23 Mart 1994 te Ronald Opus un cesedini inceleyen adlî tabip, onun kafasından yediği kurşunla öldüğü sonucuna vardı. Müteveffa, on katlı bir binanın tepesinden, intihar niyetiyle aşağıya atlamıştı. (Umutsuzluğunu, geride bıraktığı bir notta açıklıyordu.) Ancak, dokuzuncu katın önünden geçerken pencereden gelen bir kurşun başına isabet etmiş, hayatı bu kurşunla sona ermişti. Apartmanın sekizinci kat penceresi düzeyinde cam silicileri korumak için konulmuş bir ağ vardı; ama bu ağın varlığını ne silahı çeken, ne de müteveffa biliyordu. Açıkçası, kurşun olmasaydı, Opus'un intihar girişimi başarılı olamayacak; zemine çakılmadan, sekizinci kattaki ağa takılıp kalacaktı. Bu durumu anlattıktan sonra, 'Normal olarak,' diye devam etti Dr. Mills, 'intihar etmeye karar veren biri, mekanizma tasarladığı gibi olmasa da, bunu eninde sonunda başarır.'


KADINI ISKALADI
Opus'un dokuz kat aşağıda yere çakılmayıp da dokuzuncu kattan düşüyor olduğu anda başına gelen kurşunla vurulmuş olması, muhtemelen, onun ölüm modunu intihardan cinayete çevirmeyecekti. Fakat, Opus'un intihar girişiminin başarılı olmayışı, savcıyı elinde bir cinayet vakası olduğu düşüncesine itti. Silahın patladığı dokuzuncu kattaki odada yaşlı bir adam ve karısı yaşıyordu. Tartışıyorlardı ve adam kadını silahla tehdit ediyordu. Öyle sinirlenmişti ki, tetiği çekti; fakat mermi kadını ıskalayarak pencereden dışarı yöneldi ve Opus'a isabet etti. Bir insan A şahsını öldürmeye teşebbüs eder, fakat B şahsını öldürürse, o B şahsını öldürmekten suçlu sayılmalı idi. Savcının ulaştığı sonuç buydu. Dolayısıyla, dokuzuncu kattaki yaşlı adam, cinayetten suçluydu.

DOLU OLDUĞUNU
BİLMİYORDU
Bu suçlamayla karşı karşıya kaldığında, adam da, karısı da çok şaşırdılar. Çünkü, tetiği çekerken adam da, karısı da silahın dolu olmadığından kesinlikle emindiler. Yaşlı adam uzunca bir süreden beri boş silahla karısını korkutmayı alışkanlık haline getirmişti. Bunu karısı da bilir, o yüzden adamın tehdidine pek aldırmazdı. Kısacası, adamın karısını öldürme kastı yoktu; silahın dolu olduğunu dahi bilmiyordu. Böylece, Opus'un öldürülmesi bir kaza oluyordu; silah kazara doldurulmuştu.

SİLAHI OĞLU
DOLDURMUŞ
Araştırmalara devam edilince, ölümcül kazadan yaklaşık altı hafta önce yaşlı çiftin oğlunu silahı doldururken gören bir tanık ortaya çıktı. Anlaşıldığına göre, yaşlı kadın oğlundan mali desteğini çekmişti ve babasının annesini silahla korkutma temayülünü bilen oğul, annesini cezalandırma kastıyla, babasının annesini vuracağını umarak, gizlice silahı doldurmuştu. Annesi ölecek, baba cinayetten suçlanacak, mallar oğluna kalacaktı. Artık olay yaşlı çiftin oğlunun Ronald Opus cinayetinden sorumlu olduğu noktasına gelmişti.


ÖLÜMÜ PLANLADIĞI
GİBİ OLMAMIŞTI
Tam bu sırada savcının karşısına yeni bir viraj çıktı. Araştırmalara devam edilince, geçen altı hafta içinde anneyle babasının silahla tehdide varan bir tartışma yaşamamaları, dolayısıyla annesinin ölümünü bir türlü başaramayışı nedeniyle, oğulun umutsuzluğunun arttığı anlaşıldı. Bu, onu 23 Mart'ta on katlı binanın tepesinden atlayarak intihar etmeye itmişti. Ancak, ölümü planladığı gibi olmamıştı; dokuzuncu katın önünden geçerken babasının boş zannettiği silahı tetiklemesiyle annesine isabet etmeyip pencereye seken kurşunun kafasına isabet etmesi nedeniyle, Ronald Opus'un hayatı sona ermişti. Dosya intihar olarak kapatıldı.

FOTO ŞAKA

FOTO ŞAKA

CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar: Ahmet Başkan 2019'da sizi Mersin'den Büyükşehir adayı yapalım. Kesin seçimi alırız.
Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç: Fikri Bey, nereden çıkardınız Mersin'i ? Yoksa Eskişehir'de benden kurtulmak isteyen birileri mi aradı sizi?
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer: Fikri Bey ne Mersin'i ya? Siz gidin Mersin'e biz gideriz Eskişehir'e.