10 Ağustos 2015'te Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilip Çankaya'ya çıktığında, her şey o kadar ayan beyan ortadaydı ki...

'Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı...'

Çünkü hiçbir şey eskisi gibi değildi...

Her şey değişmişti...

Konumlar, mevkiler, sıfatlar...

Eskisinden daha fazla, daha eksik...

Eskisinden daha afili, daha yüksekte, daha alçakta...

Ama fark etmeyecekti, çünkü tüm dengeler değişmişti...

Bunu, fırsat buldukça dile getirmeye çalıştım...

AKP'nin artık asla eskisi gibi olamayacağı o kadar belliydi ki...

Aslında bu gerçeklik, herkesin cevabını bildiği ama 'acaba nasıl olacak?' sorusuna yanıt bulamadığı bir soruydu...

Recep Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması;

Kamuoyunun AKP'ye yüklediği tüm hasletleri yeniden değerlendirmesine, yeniden ölçüp, tartmasına neden olacaktı...

Nitekim öyle de oldu...

***

Ne kadar sevsek de, sevmesek de Recep Tayyip Erdoğan, AKP misyonunu hep zirvede tutan, halkın nazarında hep, en yukarıda değerlendirdiği isimdi...

AKP genel başkanlığı ve başbakanlığı döneminde, ismi hep yukarıda ve tek başına imajı çizdi ki, yerine gelecek hiç kimsenin onunla aynı kulvarı paylaşması olanaklı olmayacaktı...

Öyle de oldu...

Aynı Turgut Özal döneminde olduğu gibi...

Cumhurbaşkanı olmasının ardından yerine atadığı başbakan Yıldırım Akbulut'un başına gelenler hepimizin hatırında...

En azından benim yaşıtlarımın...

Hakkında çıkartılan-uydurulan fıkraların birçoğu hala aklımızda...

Hala anımsayıp, gülümseyenler hiç de az değil...

Türkiye gibi bir ülkenin başbakanını 'fıkralarla' yok etmenin örneği, başka bir ülkede yaşanmış mıdır acaba?AKP'de de benzer bir süreç yaşandı…

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olmanın dayanılmaz cazibesi, Erdoğan'ı alıp başka sulara sürükledi...

O bile,

İdeolojisindeki, ülküsündeki hedefleri ve AKP'yi bir kenara bırakıp (her ne kadar buna hiç niyeti yokmuş gibi davranmayı sürdürüyor olsa da), olur olmaz hoyratça laflar ettiği Türkiye Cumhuriyeti'ne cumhurbaşkanı olmayı tercih etti...

***

Ve AKP zannetti ki,

Estirdikleri rüzgar, yarattıkları iklim, hep böyle devam edecek...

Etmedi, etmeyecek, etmeyeceğini galiba onlar da çok iyi görüyor artık....

Belki de,

2002'den bu tarafa ilk defa, dinlenmeyi, soluklanmayı, derin bir nefes alıp kendilerine gelmeyi istiyorlar da gizliden gizliye...

Zannettiler ki, siyasi dengeler hiç değişmeyecek...

Birileri çıkıp, kendilerine rakip olmayacak, olamayacak…

Zannettiler ki,

Devran böyle gelmiş, böyle gider...

Oysa onların da çok iyi bildikleri gibi,

Türkiye 80 milyonluk dev bir ülke...

Tarihiyle, bugünüyle, geleceğiyle...

Gelenekleriyle, görenekleriyle, en önemlisi de halkıyla...

Bu ülkenin topyekun çıkıp karşılarına, 'dur bakalım, sen şöyle çekil bir kenara, dinlen biraz' diyebileceğini hiç akıllarına getirmediler...

Türkiye bugün öyle bir noktada...

***

Bütün çağdaş batı demokrasilerinde sistem aşağı yukarı böyle işler…

Ülkenin yönetimine aday olan partiler, dış ilişkilerde dengeleri asla değiştirmeyerek, iç işlerde farklı nüansları referans göstererek, hükmederler, hükümet ederler...

Türkiye de, bu yolu bulmak zorunda...

Bakın İngiltere'ye, bakın Almanya'ya, bakın Fransa'ya, hatta bakın ABD'ye...

İktidarlar değişse de, uluslararası alandaki ilişkileri ve ezberleri asla değişmez...

Çünkü ülke olarak, kollamak zorundaki oldukları çıkarları hep aynıdır...

Onlar, ülkenin ortak çıkarlarından ortaklaşa yararlanma refleksini çoktan edinmişlerdir…

***

AKP'nin, kendisini yedeğe alma ve geniş kapsamlı bir özeleştiri yapma zamanı gelmiş ve hatta geçmektedir...

Bu dönemde soluklanmalıdır AKP...

Zannetmemelidir ki,

Kendisinden başka ülkeyi yönetebilecek başka bir irade yok...

Zannetmemelidir ki,

Kendisinden başka ülkeyi barışa ve sükunete götürecek başka güç yok...

Var...

Her zaman da oldu ve olacak...

O güç halkın gücüdür, o güç toplumunun diğer yarısının çağrısında gizlidir...

Bu çağrı,

Barışa, uzlaşmaya, kardeşliğe, birlikte olmaya yönelik bir çağrıdır;

AKP ve seçmeni bunu görmelidir artık,

Yarış, var olmakla yok olmak yarışı değil, birlikte mutlu ve huzurlu yaşamak yarışıdır...