Son haftasını yaşamakta olduğumuz 2020 yılı, dünyayı ve özellikle Türkiye'yi çok yordu. Bu yorgunluğu iliklerinde duyumsayan yurttaşlar olarak, öncelikle içimizi karartan sorunları ve çözüm arayışlarımızı paylaşmamız gerekiyor. Sonra da umutlarımızı birlikte büyütmek…

2020 YILININ KESİT KÖŞESİNDEN GÖRÜNÜMÜ

'Bilinçlerimizi ve umutlarımızı paylaşarak büyütmek' düşüncesi doğrultusunda, 2020 yılı içinde 'Kesit' köşemizde sizlerle paylaştığımız yazıların bir döküm özetini yapmak istiyorum.

1996 yılında emekli olduğumdan beri (yaklaşık 25 yıldır) sürdürmekte olduğum Kesit yazılarımın, okurlara ne ölçüde yararlı olduğunu bilmiyorum ama bana çok yararı oluyor. Çünkü yazdığım her konuda yeni bir şeyler öğrendiğimi ve yenilendiğimi hissediyorum. Ayrıca, insanın duygularını ve düşüncelerini başkalarıyla paylaşmasının tadına da doyum olmuyor.

2020 yılı boyunca Kesit köşesinde 48 yazım yayımlandı. Bu yazılardan 30 tanesi genel konularla, 18 tanesi de yerel konularla ilgiliydi. Yazıları konu başlıklarına göre sıraladığımızda; 18 yazı 'eğitim, kültür, sanat', 10 yazı 'insan hakları, demokrasi', 8 yazı 'sağlık', 7 yazı 'siyaset', 5 yazı da 'kentsel yaşam' konularını kapsıyor.

Dünya çapında kapkara geçen 2020 yılının yaşam zorluklarına bir de ülkemizdeki ve özel yaşamımızdaki zorluklar eklenince, benim 2020 yazıları 'endişelerle umutların kıyasıya mücadelesinin bir özeti' olmuş.

2020 YILINDA AZGINLAŞAN İKİ SALGIN

Aslında 2020'nin kapkara gelişi, 2019'un son aylarından belliydi. Adı 'Covid- 19' olarak belirlenen bela, o günlerde 'geliyorum!' diye haykırmaya başlamıştı. Sonra da insanlar daha ne olduğunu anlayamadan, dünyanın dört yanını sarıverdi Covid- 19 belası.

Kısa sürede azgınlaşan Covid- 19 salgını, neden olduğu ölümlerle ve ekonomik/ psikolojik çöküntülerle 2020'ye kapkara bir damga vurdu. Görünen o ki bu kara damganın izleri uzun süre silinmeyecek.

Toplumsal yaşamın tüm alanlarında yakıcı sorunlar yaratan Covid- 19 salgınından en büyük zararı 'demokrasi' görüyor. Çünkü bu baş belası biyolojik salgın, tarih boyunca demokrasinin baş belası olan 'diktatörlük salgınını' azdırdı.

Birleşmiş Milletler Örgütü, 10 Aralık 2020 tarihinde Uluslararası İnsan Hakları Günü nedeniyle yaptığı açıklamada: 'Covid-19 salgınının küresel çapta insan haklarına da büyük zarar verdiğini, bazı liderlerin özgürlüklere yönelik baskılarına bahane olduğunu…' belirtti.

Bu arada birçok toplumbilimci, 'Covid-19 salgınıyla mücadelede insanların hükümetlerine duyduğu güvenin azaldığını ve böyle bir kriz durumuyla baş edebilecek küresel aktör kalmadığını öne sürerek, gözetim önlemlerinin uzun vadede totaliter rejimlerin temelini atabileceğini' söylüyor.

Ama Covid-19 söz dinlemeden yıkıcı ve bölücü eylemlerine devam ediyor. O hınzır da tüm salgınlar gibi en çok dünyanın ve her ülkenin 'yoksul ve yoksun kesimlerine' zarar veriyor. 'Kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişme yasası' tıkır tıkır işliyor.

Yani dünyanın ve her ülkenin diktatörleri 'ayrımcılığı/bölücülüğü körükleyerek salgın fırsatını ganimete çevirme hesapları peşindeler…'

Özcesi, insanlığın 'sağlıklı ve demokratik yaşam' özlemlerine karşı, Covid- 19 ve diktatörlük salgınları omuz omuza vermiş durumdalar…

SALGINLAR TÜRKİYE'Yİ SARSIYOR

Türkiye'yi yönetenler, salgın illetinin ilk aylarında bilime aykırı olan hamasi nutuklar atarak tehlikeyi önlemeye çalıştılar ama gerçekler çuvala sığmadı…

Gerçek verilerin ortaya dökülmesinden sonraki durumun açıkça gösterdiği gibi 'Türkiye Covid- 19 salgınından en çok zarar gören ülkelerin ilk beş sırasında yer alıyor.'

Ülkemizde son günlerde yapılan 'Aşı tartışmaları', bu konuda da yetersiz kaldığımızı açıkça gösteriyor. Böylesi karanlık bir durum elbette toplumumuzda 'umutsuzluğu' ve 'moral çöküntüsünü' körüklüyor.

Ancak mevcut duruma bilim ve demokrasi penceresinden bakanlar, 'o karanlığın diktatörlük salgınından kaynaklandığını' görüyorlar.

Çünkü güzel ülkemizde zaten son 18 yıldır bozuk olan demokrasi iklimi 2020 yılında iyice bozuldu. Bugün Türkiye'de:

* 'Demokrasimiz can çekişiyor.' Demokratik toplumun özünü oluşturan 'güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, laiklik, demokratik seçim, eşitlik, özgürlük' gibi değerler artık değersizleştirildi.

* 'Barış kan ağlıyor.' Cumhuriyetimizin barışçıl dış politikası, 'Yurtta savaş, dünyada savaş(!)' biçimine dönüştürüldü…

* 'Bilim rafa kaldırıldı.' Hurafelere dayalı nutuklar topluma yol gösteriyor.

* Toplum hızla 'sanatsızlığa' sürükleniyor.

* 'Yolsuzluk ve liyakatsizlik' kanıksanır hatta takdir edilir oldu.

* 'Sağlık, eğitim, güvenlik, çalışma koşulları, çağdaş yaşam tarzı' gibi konulardan söz etmek ise artık lüks oldu.

Ama ülkemizdeki mevcut duruma bilim ve demokrasi penceresinden bakanlar, 'sorunların kaynağında diktatörlük salgınının yattığını' biliyor.

SALGINLARA KARŞI 'DEMOKRASİ AŞISI' GEREK

Dünya Sağlık Örgütü aylardan beri; 'Covid-19 önlemleri bilimsel verilere ve eşitlik koşullarına uygun olmalıdır…' diye sesleniyor.

Birleşmiş Milletler Örgütü ise, 'İnsan hakları, salgın hastalığa karşı verilen mücadelenin en ön safında ve merkezinde yer almalıdır.' diyor.

Yani 'Önce sağlık!' demek gerçekliği, 'Sağlık söz konusu olunca, geriye kalan her şeyin gereksiz ayrıntılardan ibaret olduğunu' acı bir biçimde dayatıyor.

Bu bağlamda, insanlık tarihinin gerçekleri de diyor ki: 'Diktatörler zayıfladıkça sertleşir; sertleştikçe zayıflarlar… Bu kısır döngü, diktatörün kaçınılmaz kötü sonuna kadar sürer. Tarihte hiçbir diktatörün ömrü, insanların umutlarını yok edecek kadar uzun olmamıştır. Çünkü yepyeni umutlar umutsuzluk ortamında yeşerirler…'

Sözün özü, tüm salgınlara karşı mutlaka 'Demokrasi Aşısı' gerekiyor.

Yeni bir yıla girerken insanoğlunun eski yılı değerlendirmesi; gelecekteki umutlar için veriler çıkarması ve yepyeni umutlar için coşkulanması çok güzel bir gelenek. İnsanlığın bu güzel geleneğini 'dinsel dogmalarla karartarak' yılbaşı ortamını kirletenlere inat; aklımıza ve umutlarımıza daha sıkı sarılmak durumundayız

2021 yılının 'Sağlık ve Demokrasi Yılı' olması dileğiyle.

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…