Kıdem tazminatının yine yine yeniden gündeme gelişi gazetelere şöyle yansıdı; 'Kıdem tazminatı sistemini değiştirmek için başlatılan çalışmalarda, dünya örnekleri masaya yatırılmaya başlandı. Başka ülkelerdeki kıdem tazminatı uygulamaları için uzmanlar ülke seyahatlerine başlarken; akademisyenlerle de toplantılar yapılıyor. Yurtdışı örneklerinde ise Brezilya ile Avusturya modeli başı çekiyor. Brezilya'da işverenler çalıştırdıkları her işçi için aylık ücretin yüzde 8'ini işçi adına açılan hesaba yatırırken, Avusturya'da ise işverenler işçiye ödedikleri aylık brüt ücretin yüzde 1.53'ünü kendi seçtikleri kıdem tazminatı hesabına yatırıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu da kıdem tazminatıyla ilgili bir soruya yanıt verirken; hem akademisyenlerle görüş alışverişlerinin, hem de yurtdışında konuyla ilgili incelemelerin yapıldığını söylemişti. Akademisyenlerle ilki şubat ayı içinde yapılan kıdem tazminatı değerlendirme toplantısının, ikincisinin mart ayı içinde yapılabileceği belirtiliyor.' Ülkenin bu kadar yoğun gündemi arasında akıllarına nereden geliyor bu anlamak mümkün değil ama geliyor işte. Bundan önceki Çalışma Bakanımızda kıdem tazminatına ilişkin şu incileri dizmişti. 'Bir diğer konu kıdem tazminatı. İşçiler var, işverenler var. Defalarca söyledim. İşçilere gittim anlattım, sendikalara toplantılarda anlattım. Dedik ki, 'kıdem tazminatı sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Bunun için kavgaya yürüyüşe patırtıya gerek yok. Oturup masada konuşmamız lazım.' Gebze'de fabrika kapanmış, 617 işçi Çalışma Bakanlığı'nın önünde. Buyurun hoş geldiniz. 'Fabrikamız kapandı, emekli olmak için 37 günüm vardı, 105 milyon lira da alacağım vardı patrondan.' Nerden verelim tazminat, veremiyoruz. Biz nasıl verelim. Efendim yok ki böyle bir düzenleme. Senin işyerin kapanmış alacak yok. Diyoruz ki 30 yıl çalışıp 30 yıl işçinin alın teri ve emeğini heba olmasına tahammül edilemez. Önce buna işçi sendikaları tahammül etmemeli, işverenler tahammül etmemeli. Nasıl her ay maaşını ödüyorsa, nasıl her ay sigorta primini yatırıyorsa, bireysel hesabına kıdem tazminatı fonu kendi hesabına. Ahmet mi adamın adı, Ahmet'in hesabına ne kadar yatacaksa onu aylık olarak yatırmamız gerekiyor. Patron iflas etse de, işyerini kapatsa da onun bireysel hesabında parası tazminatı güvence altında olur. Böylece 15 yıl sonra 'ben paramı alacağım' dediği an patron diyor ki, yıllarca patron da işçinin o kıdem tazminatını öz sermaye olarak kullanıyor, diyor ki 'valla 50 işçi çıkıyor 50 işçiye yaklaşık 30'ar milyon lira tazminat tutuyor, bunu ödediğim zaman fabrikayı kapatmam lazım' diyor. O halde patron için de sürdürülemez bir şey bu. Neden biz sigorta primini yatırırken tazminatını da yatırmayalım bireysel hesabına ve işçinin bir mağduriyeti olmasın.' Sayın Bakanlarımız birbirlerini tekrar etmek uğruna benzer şeyleri farklı biçimde ifade ettikçe bizde kıdem tazminatı ile ilgili aynı şeyleri aynı şekilde ifade etmeye devam edeceğiz. Ülkemizde 75 yıldır tartışılan, işçilerin en büyük kazanılmış haklarından biri olan Kıdem Tazminatı özellikle son yıllarda tekrar tekrar gündeme getirilmekte ve kamuoyuna sunulmaktadır. Ve özellikle görüldüğü üzere bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanları tarafından ifade edilmektedir. Peki tüm bu gelişmelerle yapılmak istenen nedir? Açıkçası görünen odur ki toplum kıdem tazminatının kalkmasına yavaş yavaş alıştırılmaktadır. Ülkemizde 10 milyon insan bu haktan zaten yararlanamıyor! O zaman fon oluşturalım yada kaldıralım gitsin' mantığı ne kadar doğrudur? 10 milyon insan kıdem tazminatı hakkından yararlanamıyorsa asıl sorumlu yasaları uygulatamayan sizler olmuyor musunuz? Şu anda uygulatamadığınız yasaları fon oluşturunca nasıl uygulatacaksınız? Yaptırımınız ne olacak? Soruları sorulmalıdır. Ülkemizde Kıdem Tazminatı Sorunu, değil mevcut yasayı İşverenler üzerinde uygulatamayan Hükümet Sorunu vardır. İşçilerin önemli bölümünün kıdem tazminatını alamaması, kıdem tazminatını ortadan kaldırmak için gerekçe olamaz. Çünkü kıdem tazminatı işçiler için temel ekonomik ve sosyal güvencelerden, kazanımlardan biridir. Kıdem tazminatının ödenememesinin sorumluluğu hiçbir biçimde işçilerde değildir. Bu konuda önlem almakta yetersiz kalan işverenlerdedir, ülkeyi yönetenlerdedir. Hükümetin görevi ve sorumluluğu, kazanılmış bir hak olan kıdem tazminatını ortadan kaldırmak değil, ödenmesi koşullarını yaratmaktır. Hükümetimiz tarafından keşif edilen, sıkça tekrarlanan ve tepkiyi azaltmak amacıyla kullanılan bir söylem bulunmakta 'Mevcut Haklara dokunmuyoruz.' Gerçeği yansıtmayan kritik noktalardan bir tanesi budur aslında, yapılması planlanan yasal düzenlemeler ile çaktırmadan mevcut haklarda elden gitmektedir. Nasıl mı? Şöyle ki;1475 sayılı İş Kanunu yürürlükte iken yani 2003 Haziran öncesinde işçi, eğer belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışıyorsa ve bu sözleşme yenileniyorsa, kendiliğinden belirsiz süreli iş sözleşmesine dönüşür ve kıdem tazminatı hakkını doğururdu. 2003 yılında kabul edilen 4857 sayılı İş Kanunu'nda şu düzenleme getirildi: 'Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz. Aksi halde iş sözleşmesi başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edilir.' Bunun anlamı, 'Esaslı bir neden' varsa, belirli süreli iş sözleşmelerinin tekrarlanabileceği ve sözleşme sona erince kıdem tazminatının ödenmeyeceğidir. Ulusal İstihdam Stratejisi ise, 'Belirli süreli iş sözleşmeleri için belirlenen süre içerisinde tekrarlanma imkanı sağlanacaktır' diyor. Bunun anlamı, işçilerimizi giderek daha büyük bölümünün birbiri ardı sıra tekrarlanan, belirli süreli iş sözleşmeleriyle çalıştırılması; yani belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışanların sözleşmenin sonunda kıdem tazminatı alamamasıdır. Mevcut hakka nasıl dokunulmuyor durum ortada. Fon oluşturduk, Mevcut haklar korunuyor, Kıdem Tazminatı kalkmıyor un altında yatan gerçekler bunlardır!.