Grev kavramı, Fransa’da işçilerin yaşam şartlarından hoşnutsuzluğunu dile getirmek amacıyla toplanarak protesto yaptığı Greve meydanına dayanıyor.

Hayat pahalılığı, sefalet ücretleri, güvencesizlik, baskıcı yönetimler gibi birçok olumsuzluk karşısında işlerin bırakılarak protesto yapılması, grev anlamına geliyor.

Ancak ne yazık ki Türkiye’de grev, toplu iş uyuşmazlıkları sonunda başlatılan iş bırakma eylemiyle sınırlı tutuluyor. Buna da “kanuni grev” adı veriliyor.

İşçiler, Anayasa’nın 54. Maddesine göre toplu iş sözleşmesi uyuşmazlıkla sonuçlanması durumunda grev hakkına sahiptir. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 58. Maddesinde grev, toplu iş sözleşmesi sürecinin uyuşmazlıkla sonuçlanması nedeniyle işçilerin toplu halde iş bırakmaları şeklinde tanımlanır. Kanuna göre grevin amacı, işçilerin ekonomik ve sosyal haklarını geliştirmektir.

             Grevin uygulanmasıyla ilgili detaylar kanunda belirtiliyor. Ancak öyle bir mesele var ki Türkiye’de sendikal örgütlenmeyi ve işçiler arasındaki dayanışmayı kökten bitirmeye doğrudan teşebbüs: grev kırıcılık!

            Greve katılmamak, tıpkı katılmak gibi işçilerin yasal bir hakkı. Ancak bu hakkın kullanımı, grevin ekonomik etkisini ortadan kaldırma amacı taşıyorsa, işte o noktada büyük bir suç işleniyor demektir. İşletme yönetimi, greve katılan işçilerin yerine başkalarını çalıştırıyorsa, bu suçun azmettiricisi.

            Grev kırıcılığın suç teşkil ettiğine ilişkin iddiam sözün gelişine dayanmıyor. Türk Ceza Kanunu’nun 118. Maddesinde bu husus açık bir şekilde belirtiliyor:

            “Bir kimseye karşı … sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamayacebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

            Grev, sendikaların en önemli faaliyeti ve çalışma ilişkilerindeki en temel mücadele aracıdır. İşverene, işçilerin ekonomik açıdan taşıdığı önemi göstermesinin yegâne yolu grevdir. İşveren veya işveren vekilinin, cebir, tehdit, baskı veya diğer hukuk dışı yollarla grevi önlemeye çalışmasına ilişkin her türlü fiil ise açık bir biçimde suçtur!

Grev kırıcılığın teşvik edilmesi yoluyla grevin etkisini önlemeye çalışmak da 118. Maddedeki suça dahildir. İşveren ya da işveren vekilinin bu suçu işlediğine dair bir şüphe oluştuysa savcılar derhal harekete geçmek zorundadır! Aksi halde hukuk devletinin varlığı tehlike altındadır.

Greve katılmama hakkını kullanan işçilerse, iş arkadaşlarının yerini doldurmak için çaba göstermesi durumunda bu suça ortak olmaktadır. Ayrıca ekonomik ve sosyal haklarını geliştirmek isteyen işçilerin mücadelesini önlemenin parçası olmak, suçtan da öte “ayıptır”. Nitekim bugün ortak mücadeleye katılmamak, yarının kötü koşullarını beraberinde getirecektir. Greve katılan arkadaşlarını caydırmaya çalışmaksa, hem suçun hem de ayıbın en ileri seviyesidir.

Son olarak belirtmek gerekir ki grevle kazanılan haklardan, greve katılmayan işçiler yararlanamaz. Nitekim 6356 sayılı Yasa’nın “Toplu İş Sözleşmesinden Yararlanma” başlığını taşıyan 39. Maddesinde şu hükme yer veriliyor:

“Grev sonunda yapılan toplu iş sözleşmesinden, 65 inci maddeye göre zorunlu olarak çalışanlar dışında işyerinde çalışmış olanlar aksine hüküm bulunmadıkça yararlanamaz.”

65. Maddedeki zorunlu haller, şu şekilde ifade ediliyor:

Hiçbir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla niteliği bakımından sürekli olmasında teknik zorunluluk bulunan işlerde faaliyetin devamlılığını veya işyeri güvenliğini, makine ve demirbaş eşyalarının, gereçlerinin, hammadde, yarı mamul ve mamul maddelerin bozulmamasını ya da hayvan ve bitkilerin korunmasını sağlayacak sayıda işçi, kanuni grev ve lokavt sırasında çalışmak, işveren de bunları çalıştırmak zorundadır.”

Bu nedenle çalışan işçiler, greve katılamayacak işçiler listesinde yer alır ve toplu iş sözleşmesi sürecinde İŞKUR’a bildirilir. Onun dışında kalarak, grevi kırmak maksadıyla çalışanlar ise doğrudan grev kırıcı olarak tanımlanır. Grev kırıcıların da toplu iş sözleşmesinden yararlanması, mücadeleyi baltalamaları nedeniyle mümkün değildir.

İşletme yönetimi, grev kırıcılara aynı haklardan yararlandırma gibi bir vaatte bulunduysa da Anayasa’yı ve yasayı ihlal etmiştir. Bunun bedelini de greve katılan işçiler ödemek zorunda değildir.

Not: Grev sürecinde pankart asılması, slogan atılması, müzik çalınması ve benzer eylemler yasak değildir. Aksine grevin bir gerekliliğidir! Kamuoyuna saygıyla duyurulur…