Türkiye'nin toplumsal gündeminde çok önemli konular var.
Bir yandan, burnumuzun dibindeki Ortadoğu bataklığından yükselen 'terör ve savaş tamtamları…'
Diğer yanda, Türkiye'nin yakın geleceğini doğrudan ilgilendiren 'cumhurbaşkanlığı seçimi' ve bu seçimin güncel tartışması'Çatı adayı meselesi…'
Tıpkı 'içi seni yakar, dışı beni' özsözünde olduğu gibi ikisi de birbirinden yakıcı.
Toplum gündemine böylesine ağır konular çöktüğü zamanlarda köşe yazarının pek fazla özgürlüğü kalmaz. İster istemez o konuda bir şeyler yazmak zorunda kalırsınız.
'Söylesem Tesiri Yok…'
'Muhalefetin Çatı adayı' olarak Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin İHSANOĞLU'nun adının açıklanmasından sonra kamuoyunda yapılan tartışmaları endişeyle izliyorum. Bu konudaki kesin önyargılardan da geri durmaya çalışıyorum.
Bencileyin sol kültürden gelen ve yaklaşık yarım yüzyıldan beri 'bağımsız ve demokratik Türkiye' mücadelesi içinde aktif sorumluluklar yüklenmiş bir kişinin, Sayın İhsanoğlu gibi muhafazakar bir çatı adayını duraksamadan benimsemesi kolay değil…
Ancak, RTE'yi cumhurbaşkanı (hatta diktatör devlet başkanı) olarak düşünmek de tüylerimi ürpertiyor…
Böylesi ikircikli durumlarda Şair Fuzuli'nin dizeleri gelir aklıma: 'Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil…'
Süreç Nasıl Gelişmeliydi?..
Bilindiği gibi cumhurbaşkanlığı seçimi iki turda yapılacak. Bence ilk turda RTE'nin ya da başka bir adayın çoğunluk sağlaması pek mümkün görünmüyor.
Bunun için ilk tur için çatı aday aranmadan tüm partiler kendi özgün adaylarını çıkarmalıydı. İkinci tura kalan iki adaylardan en iyisi üzerinde de demokratik konsensüs (uzlaşma/oydaşma) sağlanmalıydı.
Eğer böyle bir süreç gelişebilseydi, bence CHP'nin adayı olma olasılığı yüksek olan Prof. Dr. Yılmaz BÜŞÜKERŞEN ikinci turun en şanslı adayı olabilirdi.
Ancak böyle bir sürecin gelişmesi mümkün olmadı/ olamadı. Onun için bugünkü mevcut durum karşısında ah vah etmenin de bir anlamı kalmadı.
Sürecin bugün geldiği aşamada, 'başka bir çatı aday aramanın da hiçbir anlamı yok.' Çünkü Türkiye'yi bekleyen mevcut tehlike karşısında varsayımlarla ve fantezilerle uğraşacak lüksümüz yok…
Yanlış Yaklaşımlar
Sayın İhsanoğlu'nun CHP ve MHP tarafından ortak aday olarak açıklanmasından sonra ortalıkta dolaşan bazı yanlış yaklaşımlar duyarlı yurttaşları endişelendiriyor.
Bu yanlışların en büyüğü, 'toplumu kutuplaştırma siyasetinin körüklenmesidir…'
'Yandaşlarını kemikleştirmek' biçiminde yürütülen bu tehlikeli yanlışlığı zaten AKP ve özellikle RTE uzun süredir sürdürüyor. Bu yetmezmiş gibi bazı muhalefet partilerinin/gruplarının da kutuplaştırmaya alet olmaları çok sakıncalıdır. Örneğin:
* BDP/ HDP/ PKK çizgisinin, iktidar ve ana muhalefet adayları için 'Karagöz- Hacivat' benzetmesi yaparak 'seçim sürecini kendi ayrılıkçı politikalarına alet etmelerine' fırsat verilmemelidir. Oy oranı yüzde 6 olan bu siyasal çizginin, Türkiye'nin başına yüzde yüzlük sorunlar açtığı gerçeği artık görülmelidir…
* İP ve bazı entelektüel ulusalcı gruplarla radikal sol grupların, kendi siyasal çizgileri doğrultusunda kutuplaşma yaratmaya çalışmaları da sorunun başka bir boyutudur. Bu gruplar çatı aday gelişmelerini CHP'yi yıpratma fırsatı olarak kullanma kolaycılığından vazgeçmelidirler…
İkinci bir yanlışlık da cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin, bazı siyasal partiler tarafından 'oy arttırma fırsatı' olarak kullanılmak istenmesidir. Oysa bu seçimde yerel yöneticiler ya da milletvekilleri değil, 'sadece bir tek kişi' seçilecek…
Süreçle ilgili değerlendirmeler ya da eleştiriler yaparken bazı kesimlerce kullanılan 'çok kalitesiz söylemler' ise Türkiye'ye hiç yakışmamaktadır…
Ne Yapmalı?..
Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde yurttaşlar olarak karşımızda duran seçenekler şunlardır:
1. AKP adayına (büyük bir olasılıkla RTE) oy vermek ve böylece Türkiye'nin otoriter teokratik bir rejime devrilmesinin sorumsuzluğuna ortak olmak…
2. Ortak aday İhsanoğlu'na oy vererek, Türkiye'nin önünün açılmasına fırsat tanımak…
3. Üçüncü adaylara oy vererek, aslında AKP adayına dolaylı destek sağlamak…
4. Duyarlı yurttaş sorumluluğuna aykırı bir biçimde seçimi boykot ederek, daha sonra da mangalda kül bırakmamak…
Bu seçenekleri değerlendirirken şu birkaç noktanın da unutulmaması gerekiyor:
- Seçim, demokrasinin vazgeçilmez unsurudur ve 'kötülerin en iyisini seçebilmektir…'
- Seçimi demokrasinin tek unsuru gibi 'abartmak' ne kadar yanlışsa, 'küçümsemek' de o kadar yanlıştır.
'Çatı meselesini ne yapmalı?' sorusunun doğru yanıtları için bilim ve demokrasi bize yol gösteriyor. Yeter ki gözlerimizi önyargılarla perdelemeyelim…
Sevgiyle dostlukla.