Memur-Sen geçtiğimiz Çarşamba günü eylem gerçekleştirerek, Odunpazarı Belediyesi'ndeki Bem Bir-Sen üyesi 34 çalışanın görev yerlerinin değiştirilmesine tepki gösterdi.
OKUL MÜDÜRLERİNE EN AZ
BEŞ ÖĞRETMEN TALİMATI
Bu düzenlenen eylemle ilgili çok sayıda okul yöneticisi beni telefonla aradı. Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı Muammer Karaman'ın talimatıyla sendika yöneticilerinin üyeleri olan okul müdürlerini aradığını söyledi. Konuyla ilgili şu bilgileri verdiler; 'Sendika yöneticileri her okul müdüründen en az beş öğretmenle birlikte eyleme katılmalarını istediler. Karaman'ın Memur-Sen İl Temsilciliği koltuğunda daha güçlü oturması için bizlerden Odunpazarı Belediyesinde neler yaşandığını bile bilmeden belediye önünde eylem yapıp, Kazım Kurt aleyhine bağırmamız istendi. Her yıl öğretmenlerimiz okullarda şiddete maruz kalıyor. Burada yaptığımız eylemlere bizlerin dışında Memur-Sen konfederasyonuna bağlı hiçbir sendika üyesi katılıp, destek vermiyor. Bizler zaten kimseden de destek istemiyoruz. Eğitim Bir-Sen Şube Başkanımız Karaman meslektaşlarımızı; kendilerine kazma sapıyla saldıran veliyle bile barıştırmaya kalktı. (Bu üzücü saldırı olayı 12 Kasım 2016 tarihinde Necip Fazıl Kısakürek Ortaokulu'nda yaşanmıştı.) Yani o kadar sahipsiziz. İyi ki Kazım Kurt Bem Bir-Sen üyelerini belediye de kazma sapıyla kovalamamış. Yoksa Karaman belediye önünde basın açıklaması yapmak yerine Kurt ile Bem Bir-Sen üyelerini barıştırmaya kalkardı(!) Eyleme gittiğimizde gördük ki; biz eğitimciler olmasa Memur-Sen belediye önünde 15-20 kişiyi bile toplayamayacakmış. Ne diyelim? Allah'tan eğitimcileri konu mankeni yapmışlar ki; eylem biraz kalabalık gözükmüş.'
'NİCELİK DEĞİL NİTELİK'
Memur-Sen ve Bem Bir-Sen
'kendi üyelerine sahip çıkmak için demokratik tepkilerini' ortaya koydu. Bu eylemle ilgili olumsuz bir görüşüm yok. Olamaz da. Ortada
'bir haksızlık varsa, bunun giderilmesi için' tepki verilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ancak Eğitim Bir-Sen Eskişehir Şubesi Yönetimi tarafından okul müdürlerinin aranıp, en az beş öğretmenle eyleme katılmalarının istenmesini doğru bulmuyorum. Yoksa sendika başkanı beş öğretmen getiremeyen okul müdürlerine bir yaptırım mı uygulanacak? Bu eylemler gönüllülük esasıyla olmalıdır. Tüm üyelere mesaj gönderirsin. Yaşanan olaya duyarlılık gösterenler gelir. Göstermeyenler gelmez. Eylemlerde önemi olan nicelik değil, niteliktir...
///
'ALTIN YERE DÜŞMEKLE PUL OLMAZ'
'Biz önümüze bakacağız, biz Eskişehirsporluyuz. Biz dilenci değiliz, biz bir markayız'
Bu sözler Eskişehirspor'un yeni Başkanı Osman Taş'a ait. 23 Mayıs'ta yapılan kongrede Eskişehirspor Başkanlığına seçilen Taş'ın bu sözlerini anlamlı buluyorum. 'Paranı kaybedersen yine kazanırsın, gücünü kaybedersen geri alırsın, itibarını kaybedersen herşeyini kaybedersin'
diye bir söz var. Ne yazık ki ES ES son yıllarda itibarını kaybediyordu. Daha önce de kaleme aldığım gibi; Eskişehirspor defalarca küme düştü. Üçüncü ligde bile mücadele etti. Ama hiçbir zaman itibarını kaybetmedi. Düştüğü gibi çıkmasını da bildi. Kulübü yönetenlerin, teknik adamların, Eskişehirspor'un itibarına daha fazla zarar verecek eylem ve söylemleri bırakmaları gerektiğini defalarca dile getirdim. Hep onlara 'Altın yere düşmekle pul olmaz'
sözünü hatırlattım. Eskişehirspor'un hep siyasilerden para dilenen konuma düşürülmemesi gerektiğini vurguladım. Bundan dolayı Sayın Taş'ın son söylevini yerinde buluyorum. O'nun ve yönetimi sayesinde ES ES'in eski itibarına kavuşacağına inanıyorum. Daha güçlü bir Eskişehirspor için üzerlerine ateşten gömlek giyen Taş ve ekibini kutluyor ve başarılar diliyorum. Tüm Eskişehirliler bu genç ve yeni yönetimi desteklemelidir.
///
ES ES'İN ŞEHZADESİ
Tüm Türkiye'nin Muhteşem Yüzyıl filmindeki Şehzade Selim rolüyle tanıdığı Engin Öztürk son yapılan kongrede Eskişehirspor Yönetim Kuruluna girdi. Eskişehir Fatih Anadolu Lisesi mezunu olan Engin Öztürk ES ES'in içeride ve dışarıdaki tüm maçlarını takip ediyor. Yaptığı paylaşımlarla ES ES'e olan büyük sevgisini gözler önüne seriyor. 33 yaşındaki Öztürk'ün çok sevdiği ES ES'e büyük katkıları olacağına inanıyorum...
///
CUMARTESİ HİKAYELERİ
KARISINI GÜVERTEDE BIRAKTI
Bir öğretmen dersinde şu hikayeyi anlatır:
'Seyir halinde bir gemi... Yolcular, güverteye çıkmış eğleniyorlardı... Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!.. Gemi, aniden bir kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı... Güvertedeki yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu ve korku içinde can havliyle kurtarma filikasına doğru koştular. Ancak filikada sadece bir kişilik yer kalmıştı. Adam, o an karısını ardında bırakarak filikanın içine atladı. Kadın güvertede yapayalnız kalmıştı... Gemi neredeyse batmak üzereydi. Deniz, kadını kendine çekiyordu. Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken diğer yandan eşine sesini duyurmak istiyordu. Söylemek istedikleri vardı. Bağırmaya çabalıyordu...'
HAYIR DUYMADIM
Öğretmen bu noktada sustu, hikayeye devam etmedi ve sınıfa şu suali sordu:
'Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?'
Herkes bir şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler çoğunlukla şöyleydi:
'Senden nefret ediyorum. Ne kadar da körmüşüm ki, seni tanımamışım...' Aldığı cevaplar öğretmeni memnun etmedi. Öğretmenin dikkatini bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti... Ona doğru yürüdü, aklına gelen bir şey varsa söylemesini, cevabını öğrenmek istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki:
'Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına 'çocuğumuza iyi bak, onu koru kolla...' diye bağırmıştır.' Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı, öğrencisine sordu:
'Sen, bu hikayeyi daha önceden duymuş muydun, biliyor muydun?' Çocuk, kafasını salladı ve
'hayır, duymadım. Annem, hasta olup bizi bu terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri söylemişti.' Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki:
'Evet, cevabın doğru...' Sonra anlatmaya devam etti:
'Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin derinliklerine doğru çekiliyordu. Adama gelince... Evine sağ salim ulaşır ve tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir. Aradan seneler geçer. Ve bir gün adam, karısına ulaşır. Bir gün kızı, babasının ardından kalan evrakları düzenlerken hatıra defterini bulur. Ve anlar ki...
Bu yolculuğa çıkmadan önce annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı... Fazla zamanı kalmamıştı...
Ve aslında o hassas anda, babası kızını büyütebilmek için hayatta kalma ümidi yakalamıştı... Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür:
'Aslında o kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için... Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana razı oldum'...' Hikaye, böylece son bulur... Sınıf, derin bir sessizlik içindedir... Öğretmen, talebelerinin bu hikayenin içerdiği ahlakî dersi almış olduklarını anlar.
YÜZEYSEL DÜŞÜNMEYELİM
Ders, bu dünyadaki
'hayır ve şer' ile,
'iyilik ve kötülük' ile alakalıdır. Her işin, her hadisenin, her durumun ötesinde; her bağırışın, her sözün ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki onların idrak edilmesi çok zordur. Bu nedenledir ki asla yüzeysel düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım. Hesap ödeme konusunda hevesli olanlar, cepleri parayla dolu olduğu için değil, dostluk ve arkadaşlığa paradan daha çok değer verdikleri için, çalışma hayatında her işi yapmak için istekli olanlar, ahmak oldukları için değil, sorumluluklarını iyi bildikleri için,
Her kavga ve tartışmadan sonra ağızlarını özür dilemek için açanlar, suçlu oldukları için değil, sizi gerçek dostu olarak gördükleri için,
Size mesaj gönderenler, yapacak başka işleri olmadığından değil, sizin sevginizi kendi canlarında ve kalblerinde taşıdıkları için yaparlar.
Gün gelecek hepimiz birbirimizden ayrılacağız. Sohbetlerimizi yürekten özleyeceğiz. Rüyalarımızı hatırlayacağız. Günler, aylar, seneler birbiri ardına öyle büyük bir hızla geçer ki... Ve artık geridekilerle hiçbir bağlantı kalmaz... Ve bir gün çocuklarımız bizim resimlerimizi görüp soracaklar:
'Kim bunlar?' Biz gözlerimizde saklı gözyaşlarımızla, acı bir tebessümle onları kalbimizin en derinlerinde hissederek diyeceğiz ki:
'Onlar, hayatımın en güzel günlerini birlikte geçirmiş olduğum insanlardır...'
///
FIKRA
HAYAT KURTARMAK
Üniversitenin tarih bölümünde okuyan öğrenci ders veren profesöre 'Neden bu saçmalıkları öğretiyorsunuz ki bize?..' diye sormuş, 'Hayat kurtarmak için evladım!' diye cevap vermiş profesör. Öğrenci 'Tarih öğrenerek nasıl hayat kurtarabilirim efendim?' diye sorunca 'Bir düşün bakalım' demiş, Maazallah bu kafayla sana tıp tahsili yaptırsalardı kim bilir kaç kişiyi telef ederdin?'