'Mehdi' Resul
Belediye meydanı halen kafaları dumanlı Derviş Mehmet ve birkaç mürtecinin elindedir. Eylemcilerin başından beri endişesiz görünmeleri, gerek meydanda gerek kasabanın içinde pervasızca hareket etmeleri nasıl yorumlanabilir ? İkinci soru eylemciler neden Menemen'i tercih etmişlerdir ? İki üç ay önce yapılan yerel seçimlerde Menemen Belediye Başkanlığı'nı muhalif Serbest Fırka adayının kazanmış olması ve Menemen halkının kendilerine sempati gösterip peşlerine takılacağı, başarı halinde askerin kendilerine silah atmayacağı umuduyla hareket ettikleri tahmin edilebilir mi ? Gerçekliği ortaya çıkmasa da Saffet Hoca faktörü de önemlidir.
Ortalarda henüz yardım kuvveti görünmez. Ancak silah seslerini duyan Bekçi Hasan evinden silahını alarak meydana gelmiş, kimseden emir almadan Ziraat Bankası yanına sipere yatarak eylemcilere ateş açmıştır. Bu ateşte birini yaralasa da karşı ateşte öldürülür. Aynı şekilde başka bir mahalle bekçisi olan Bekçi Şevket de karşı ateşte öldürür. Buradan anlıyoruz ki, eylemcilerin elinde uzun menzilli tüfekler bulunmaktadır. 43. Alaydan ikinci takviye, ancak Kubilay ve iki bekçinin ölümünden sonra meydana gelebilmiştir. İkinci takviyenin sayısı belirsiz olsa da, Yüzbaşı Ragıp Bey ve Yüzbaşı Bahri Bey komutasında iki ayrı kuvvet gelmiş, meydanın üç ayrı yerinde mevzilenmiştir. Takviye güçler olay mahalline geldiğinde eylemciler kesik başın etrafında tekbir getirerek dönmektedirler. Bunların en yaşlısı olan Bozalanlı Sütçü Mehmet meydanda halka şunları söylemektedir ;
'Ey ahali Müslüman olun, şapkaları başınızdan çıkarın. Biz eşkıya değiliz. Biz Hükümet, halk fırkası, serbest fırka falan bilmeyiz, biz dini kurtarmaya geldik'
Eylemcilerin lideri Derviş Mehmet ise kalabalığı kendine çekmek için nutuk atmaktadır. Takviye gücün komutanı yüzbaşı kalabalığın dağılması ve asilerin teslim olması için ikinci kez uyarır. Ancak Derviş Mehmet etrafına cesaret vermeye devam etmektedir ;
'Mehdi Resul ölmez, bana kurşun işlemez, korkmayın'
Teslim çağrısının faydasızlığını gören yüzbaşı, makineli tüfeğin başına bizzat kendisi geçer. Mermi yağmuru başlar. Ölenler kalabalık arasından değil eylemcilerdendir. İlk ateşte üç mürteci eşkıya öldürülür. Bunlar ; Mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet, Bozalanlı Sütçü Mehmet'tir. Kafası ve çenesinden birkaç kurşun yiyen Derviş Mehmet, kan içinde yere yıkılır. Diğer eylemci 28 yaşındaki Emrullah oğlu Mehmet Emin ise, yaralanıp yere düştüğü halde saçma sapan sözler söylemeye devam etmektedir ;
' Mehdi ölmez, ona kurşun işlemez, silah atmak para etmez. Beni ateşe atınız! Hz. İbrahim gibi alevin tesir etmeyeceğini ve ateşte yanmayacağımı göreceksiniz.'
Nalıncı Hasan ile diğer Ali oğlu küçük Hasan bu karmaşada kalabalık arasına karışarak kaçarlar. Nereye kaçtıkları bilinmediğinden kasaba halkı birkaç saat evinden çıkamaz. Yaralı ele geçen Mehmet Emin'in ilk sorgusundan kaçan iki eylemcinin kimlikleri tespit edilir. Manisa istikametine kaçtıkları düşünülerek bazı önlemler alınacaktır. 25 Aralık tarihli Cumhuriyet Gazetesi, bu konuda geniş haberler verir. Habere göre, bu iki dinci çete üyesi Manisa'nın Ahiler köyünde yakalanarak Menemen'e getirilmiş, ilk sorgulama sırasında da ifade vermemiş, daha sonra ise 'müdde-i umumiyi imana davet' etmişlerdir. Menemen olayları sırasında ilçenin Kaymakamı Cevdet (Hasip) Bey'dir. Bütün bunlar olup biterken Kaymakam bey ortalarda görünmez. Belgelerden anlaşılıyor ki Cevdet Bey, olayların vehametine kapılıp telaşlanmış ve korkarak, olay yerine gelmeyi bırakın, hükümet binasına gitmeye bile cesaret edememiştir. Evinden doğruca güvenli gördüğü Alay Komutanlığına giderek İzmir Valiliğini oradan arayıp, onları haberdar etmiştir.
'Şeriat İsteriz' Meselesi
23 Aralık 1930 tarihinde İzmir Valiliği iki resmi açıklama yapmıştır. Yapılan açıklamada şöyle denilmektedir ;
'Kendine 'Mehdi' süsü veren bir cahil mürteci, beş silahlı arkadaşıyla Manisa'dan Menemen'e gelerek, 'Şeriat İsteriz' diye bayrak açmışsa da halk bunu reddetmiştir. Kendini yok eden müfrezelerimizin teslim ol teklifini kabul etmeyerek ateş açmış ve bir zabit ile iki bekçi şehit edilmiştir. Mürtecilerin üçü ölü, biri ağır yaralı olarak yakalanmıştır'.
Akşam yayınlanan ikinci tebliğde ise, şunların altı özellikle çizilmektedir ;
' Manisa'da tarikat ve tekke hayatını gizlice yaşayan ve bazı irtica şakileri tarafından idare edilen irtica hareketi tepelenmiştir. Büyük inkılap ve Cumhuriyetin fedakarı olan vak'a şehitleri için yarın büyük bir merasim yapılacaktır.'
Menemen olayları sırasında Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Bey'dir. Atatürk'ün yanında Trakya gezisine refakat etmektedir. İzmir Valisi ise Atatürk'ün Kurmay Başkanı olarak Samsun'a çıkan ekibinden Kazım Paşa (Dirik)'dır. Kazım Paşa aynı zamanda tecrübeli bir idarecidir. İzmir Suikastı (Haziran 1926) öncesinden beri İzmir valisidir. Ancak şimdi yaşananlar İzmir Suikastı kadar tehlikeli olduğundan, Atatürk'ün güvenini kaybetmemek için en çok telaşa kapılan da O olmuştur. Vali muavini Saip Bey'i hemen Menemen'e gönderir, resmi-sivil polis memurları ile tahkikat için adliye elemanlarını da yola çıkarır.
Olay hakkında ilk resmi bilgileri Vali Kazım Paşa'nın yazısından takip ediyoruz. Şükrü Kaya'nın acele bilgi istemesi üzerine, Menemen'den Ankara'ya 24 Aralık 1930 tarihli bir telgraf-rapor gönderir. Cenaze töreni için Menemen'de bulunmaktadır. Sıcağı sıcağına Menemen'de yaşanan olayların en taze bilgilerini içeren bu rapor son gelişmeleri bütün çıplaklığıyla anlatmaktadır ;
'Menemen jandarması 4 kişidir. 40 mevcutlu hapishanesi ve katilleri vardır. Birisi santraldadır. Hükümet meydanının 100 metre karşısında bayrak diken ve esrar çekmiş bir halde tekbirlerle bağıran mürteciler, aynı zamanda kasabadaki kuvvetlerin 180 silahlı kişi olduğunu söylemişler. Bunlara karşı kullanacak kuvvetini göremeyen jandarma komutanı yüzbaşı Fahri Bey bizzat meydana atılarak, silahlı şakilerin yanına gelmiş, dağılmalarını istemiş, ihtar ve nasihat etmiş. İşin fenalaşacağını görmüş, o esnada, bu meydana yavaş yavaş iş güç adamları ve rençber gelmeye başladığından, hemen telefona gelerek mevki kumandanlığını haberdar etmiş.'
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün o günlere ait değerlendirmesinden anlaşıldığı kadarıyla, Vali Kazım Paşa'nın bir önceki raporundaki şu cümle dikkat çekicidir ;
'Bilhassa Vekaleti Celilenin birkaç ay evvel mahremane tamim eylediği hilafet komitası ve Nakşibendi Tarikatının göz önüne getirilerek irtibat aranmıştır.'
Bu kısa ifadeden şu mu anlaşılmalıdır ; Dahiliye Vekaleti, birkaç ay önce, 'Hilafet Komitesi ve Nakşibendi Tarikatının Harekatı' üzerine illere gizli bir tamim göndermiştir. Elimizde mevcut olmamasına rağmen bu tamim milli emniyetin 150'liliklerle ilgili istihbarat bilgileri yanında, Şeyh Esad Efendi'nin Menemen öncesi yaptığı Bursa gösterisini de içerebilir. Gerek bu gizli tamim, gerek Kazım Paşa'nın raporu elimizde olmadığı için kesin bir yorum yapmak olanaksızdır elbette. Ancak Nakşibendi Tarikatının Anadolu'daki faaliyetinin izlendiği anlaşılabilir. Menemen Olayı ortaya çıkar çıkmaz gözlerin Nakşibendi tarikatına çevrilmesi, biraz da bu istihbarat raporuna dayanmış olmalıdır.
Menemen faciasının bu kritik ve sıkıntılı günleri geçene kadar Kazım Paşa'nın gözüne uyku girmediğini tahmin etmek zor değildir. Ertesi gün yine makine başına oturarak, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'ya 25 Aralık 1930 tarihli daha sıcak bilgiler verir. Yaralı ele geçirilen Mehmet Emin'in ilk sorgusunda verdiği ifadelere dayanarak, Menemen Olayı ve Derviş Mehmet'in arkasında kimlerin olabileceğini şöyle bildirir ;
'Bugün Menemen'de tahkikat işleriyle meşgul oldum. İrtica şakilerinin akideleri Nakşibendi tarikatı olduğu anlaşılıyor. Bu sabah tutulan zabıt varakasında yaralı (Mehmet Emin) diyor ki, Mehdi'nin istinat edeceği kuvveti ayak takımı ve kopuklar idi ve muvaffak olamazsam cenazem çıkacaktır. Bunların hepsinde esrar ve esrarlı sigara olup, Derviş Mehmet bunları Manisa'da alıştırmış.'
Bu ifadeler olayın ilk bilgileridir. Menemen olayının daha ayrıntılı bilgileri Kolordu Komutanı Mustafa Muğlalı'dan gelecektir. Erkan-ı Harbiye Reisi Fevzi Paşa'ya gönderilen 24.12.1930 tarihli şifreli rapor, olayların oluş biçimi kadar emir- komuta zinciri üzerinde de durulması gerektiğini göstermektedir. Dikkat çeken nokta raporun kanaat bölümündeki son paragraftır. Muğlalı Paşa'ya göre, olayın arkasında vaktinden önce harekete geçmiş büyük bir teşkilatın kırılması gereken hain elleri vardır. Fevzi Paşa'ya şunları bildirmektedir ;
'Bu vak'a hakkındaki kanaat ve ihtisasım : Vak'a yalnız altı serseri tarafından meydana getirilmiş olarak telakki edilmemelidir. Bu hal bu serseriler bu işte sabırsızlık göstererek vaktinden evvel ortaya atılmak suretiyle bir takım hain eller tarafından idare edilen bir teşkilatın vücudunu göstermektedir. Ben bu havalide için için işleyen bir yaranın mevcudiyetini suret-i katiyyede hissetmekteyim. Bu hususta büyük bir dikkat ve asabiyetle takibat ve tahkikatta bulunulması ve bu yarayı işletenlerin behemahal meydana çıkartılarak selamet-i memleket namına kamilen vücutlarının kaldırılması elzemdir. Kanaatinde bulunduğumu arz ederim efendim.' (Devam Edecek).